KAYSERİ 3. AİLE MAHKEMESİNE
DOSYA NO : 2023/***
BİRLEŞEN DOSYA
DAVACISI :
VEKİLİ : Av. Gizem Gül UZUN
Sahabiye Mah., Teoman Sk., Avukatlar İş Hanı, Bina No:9, Kat:5, Daire No:501, Kocasinan/ KAYSERİ
BİRLEŞEN DOSYA
DAVALISI :
VEKİLİ :
KONU : Cevaba cevap dilekçemizdir
AÇIKLAMALAR :
Taraflar arasında Sayın Mahkemenizin yukarıda numarası belirtili olan dosyasında derdest boşanma davası bulunmaktadır. İşbu boşanma davası gereği birleşen dosya davalısı tarafından 18/10/2023 tarihli cevap ve itirazların sunulmasına ilişkin dilekçe Sayın Mahkemenize ibraz edilmiştir. İşbu sunulan cevap dilekçesi gereği tarafımızca Sayın Mahkemenize cevaba cevap dilekçemizin sunulması zorunluluğu hasıl olmuştur.
BİRLEŞMİŞ DOSYA DAVALISI BURCU ELDENİZ, DOKTOR RAPORUYLA SABİT ŞEKİLDE AĞIR BİPOLAR RAHATSIZLIĞA SAHİPTİR. MÜVEKKİLİN DAVALIYA KARŞI HASTALIK SEBEBİYLE HAKSIZ KUSUR İSNADINDA BULUNDUĞU İDDİASI GERÇEK DIŞIDIR.
Birleşen dosya davalısı vermiş olduğu cevap dilekçesinde, müvekkilin davalı hakkında ileri sürmüş olduğu tüm iddiaların gerçek dışı olduğunu beyan etmiş, tarafımızca verilen dava dilekçesinde müvekkilin davalı hakkında davalının bipolar rahatsızlığa sahip olduğunu belirterek taraflar arasındaki geçimsizlikle ilgili tüm kusuru müvekkile izafe ettirmeye çalıştığını beyan etmiştir. Davalının savunması haksızdır. Zira Sayın Mahkemenizin de takdirinde olacağı üzere, bipolar hastalığı ağır bir duygu durum bozukluğudur. Öyle ki bu hastalık, tıp biliminin kabulüne göre de kişinin mani ve depresif denilen iki uca sahip duyguları ölçüsüz şekilde yaşamasına sebep olur. Bipolar duygu durum bozukluğuna sahip hastalar, mani dönemlerinde öfori halinde olmakta yani öfke, sinir veya aşırı mutluluk içeren taşkın duygular hissetmektedirler. Bu duyguların etkisi ile hastalar şiddet davranışları sergileyebilmekte, gereğinden fazla ve aile ekonomisini zora sokacak ölçüde harcamalar gerçekleştirmektedirler. Depresif durumda bulunan hastalar ise, hastalıklarının bu döneminde depresyon rahatsızlığına benzer belirtiler göstermekte, kendilerini mutsuz hissetmekte, intihara yönelebilmekte ve bu dönemin vermiş olduğu etkiyle tabiri caizse eli kolu kalkmayacak şekilde yatağa mahkum olmakta, yalnız kalmayı istemektedirler. Hastalar, günlük normal ihtiyaçlarını dahi yerine getirememektedirler. Öyle ki kişisel temizliklerini yapmak, duş almak dahi depresif dönemde bulunan bipolar duygu durum hastası için mümkün olmamaktadır.
Müvekkil, davalıya karşı haksız şekilde bipolar rahatsızlık isnadında bulunmamıştır. Zira Sayın Mahkemenize dava dilekçesinde sunduğumuz deliller çerçevesinde açık şekilde görüleceği üzere, davalı doktor raporu ve doktorun koymuş olduğu teşhis neticesinde bipolar duygu durum rahatsızlığına sahip bir kimsedir. Davalının söz konusu hastalığa sahip olmasına ilişkin iddiamız, haksız ve mesnetsiz değildir, aksine doktor raporu, teşhis ve davalının tedavi sürecinde kullanması için yazılan ilaçlarla sabittir. Davalının, müvekkilin Sayın Mahkemenize hastalık sebebiyle sunmuş olduğu iddiaları reddetmesi zayıf bir savunmadan ibarettir.
DAVALI, HASTALIĞININ VERMİŞ OLDUĞU ETKİYLE BERABER MÜVEKKİLE VE MÜŞTEREK ÇOCUKLARA ŞİDDET UYGULAMIŞ VE AİLE BİRLİĞİNDEN KAYNAKLANAN YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ AĞIR ŞEKİLDE İHLAL ETMİŞTİR.
Davalının sahip olduğu hastalığın yukarıda açıklamış olduğumuz etkileri sebebiyle evlilik birliğinin devamını artık imkansız hale getirecek düzeyde çekilmez hale getirmesi kadar olağan bir durum bulunmamaktadır. Zira davalı, hastalığı sebebiyle aile birliğinin kendisine yüklemiş olduğu sorumlulukları ağır derecede ihlal etmiştir. Çocuklara ve müvekkile karşı şiddet davranışları sergilemiştir. Öyle ki çocuklarla, çocukların ve hatta davalının beslenmesi ile dahi müvekkil ilgilenmek durumunda kalmıştır. Müvekkil hem ağır bir iş temposunda çalışmış, akabinde evine geldiğinde dinlenme fırsatı dahi bulamadan, çocukların güvenliği, beslenmesi, eğitimleri ile ilgilenmiştir. Müvekkil tüm bu süreç içerisinde ilgili bir eş ve baba olarak, üzerine düşenden daha fazla sorumluluk almış ve eşini elleriyle dahi beslemiş, ona yemek yedirmiştir. Müvekkilin istediği tek şey eşinin ilaçlarını kullanarak hem kendi sağlığı hem de müvekkil ve çocukları için çaba içinde olarak evliliği için mücadele vermesini beklemek olmuştur. Ancak ne yazık ki müvekkil, davalıdan bu çabayı görememiştir.
DAVALI CEVAP DİLEKÇESİNDE MÜVEKKİLİN KENDSİYLE 7 YIL EVLİ KALDIĞINI, BU EVLİLİLİKTEN 3 ÇOCUK SAHİBİ OLDUĞUNU BELİRTMİŞ, EĞER DAVALI KENDİSİ AĞIR BİR HASTALIĞA SAHİP OLSAYDI BUNUN MÜMKÜN OLMAYACAĞINI BELİRTMİŞTİR. ANCAK MÜVEKKİL SABIRLA DAVALININ BİR GÜN TEDAVİYİ KABUL EDECEĞİ UMUDUYLA EVLİLİĞİNİ SÜRDÜRMEYİ SEÇMİŞTİR. ANCAK MÜVEKKİL, DAVALIDAN BU HUSUSTA HERHANGİ BİR ÇABA GÖREMEMİŞTİR
Davalı, savunmasında müvekkilin kendisi ile 7 yıl evli kaldığını ve bu evlilikten üç çocuk yaptığını, eğer davalı, müvekkilin iddia ettiği gibi ağır bir rahatsızlığa sahip olsaydı bu durumun mümkün olmayacağını belirtmiş, müvekkilin iddialarına Sayın Mahkemenizce itibar edilmemesi gerektiğini belirtmiştir. Ancak defaatle ifade ettiğimiz üzere davalı, evlenmeden önce müvekkile, ev işlerinde iyi olduğunu, temiz ve titiz bir insan olduğunu belirtmiştir. Kaldı ki tarafların nişanlılık süreçleri çok kısa sürmüş ve müvekkilin davalıyı daha yakından tanıma imkanı bulunmamıştır. Davalı ve ailesi de bu süreçte kendilerini müvekkile karşı şirin göstermişlerdir. Sayın Mahkemenizin de takdirinde olacağı üzere nişanlılık, evlenme hazırlığı ve isteği içinde olan tarafların, bu sürecin baltalanmaması adına tavır ve davranışlarına dikkat ettiği ve bu amaçla kendilerine ve kök ailelerine ait kusurları gizlemeye yönelik davrandıkları bir süreçtir. Zira evlenme sürecine girmiş hiç kimse, evliliğin gerçekleşmesini tehlikeye düşürebilecek ve karşı tarafta kötü bir intiba bırakmaya yol açabilecek hiçbir kusurunu ortaya dökmemektedir. İşbu sebepten taraflar asıl evlendikten sonra birbirlerini gerçekten tanımakta ve bu sebeple günümüzde boşanmalar artmaktadır.
Dava dilekçemizde ileri sürmüş olduğumuz gibi, taraflar evlendikleri zaman gayet mutlu şekilde evliliklerini yürütürlerken, davalıya ait ve genetik kaynaklı olan hastalığın etkileri kendini göstermeye başlamıştır. Müvekkil yine de davalıdan ve evliliğinden vazgeçmemiş ve davalının tedavi olması için elinden gelenin fazlasını yapmıştır ve aynı çabayı haliyle davalıdan da görmek istemiştir. Ancak davalı, hastalık sürecinde annesinin etkisi altında kalmış, hastalığını bir türlü kabul edememiş ve bu evliliği bitme noktasına davalının kendisi getirmiştir. Bu evlilik müvekkilin sabrı, hoşgörüsü ve çabasıyla 7 yıl boyunca devam edebilmiştir. Müvekkilin aile birliğini devam ettirme çabası, davalı ve ailesi tarafından ödüllendirileceği yerine, Sayın Mahkemenizce de görüleceği üzere davalının cevap dilekçesinde kullanmış olduğu ifade ile, inkar ve müvekkile karşı kusur izafe ettirilme haline getirilmiştir.
DAVALININ HASTALIĞI GENETİK KAYNAKLIDIR. DAVALININ ANNESİ FATMA SARI'DA AYNI HASTALIKTAN MUZDARİPTİR. ÖYLE Kİ DAVALININ ANNESİ HASTANEDE YATAKLI ŞEKİLDE TEDAVİ GÖRMÜŞTÜR.
Davalı, cevap dilekçesinde evlenmeden önce Muhasebe Meslek Yüksek Okulundan mezun olmuş, muhasebe bürosunda çalışan sağlıklı ve mutlu bir genç kadın olduğunu belirtmiş; okul, aile ve arkadaş ilişkileri içinde olumlu bir tutum içinde olan iletişimi kuvvetli bir kişi olduğunu belirtmiştir. Sahip olduğu bipolar rahatsızlığın evlilik sebebiyle ve müvekkilin davalıya uyguladığı psikolojik şiddet, kıskançlık ve titiz davranışlar sebebiyle ortaya çıktığını iddia etmiştir. Davalının söz konusu iddiaları tamamıyla kendi kusurunu örtbas etmeye yönelik olarak ortaya atmış olduğu haksız iddialardan ibarettir. Zira müvekkil, eşine ve çocuklarına karşı her zaman sevgi dolu ve ilgili bir baba ve eş olmuştur. Daha önce ifade ettiğimiz gibi davalının annesi Fatma Sarı'da aynı rahatsızlıktan muzdarip bir kimsedir. Öyle ki davalının annesi, bipolar hastalığı sebebiyle hastanede yatarak tedavi dahi görmüştür. Davalının rahatsızlığı genetik kaynaklıdır.
Müvekkil, davalının hastalığı sebebiyle çocukların güvenliği için titiz davranmış, sürekli olarak çocuklarını ve eşi olan davalıyı işte olduğu süre içerisinde arayarak kontrol etmek durumunda kalmıştır. Zira davalı, çocuklarla ilgilenmemektedir. Çocuklar ise evde tehlikeli eşyalarla oynamakta, birbirleriyle kavga etmekte, öyle ki ocakla dahi oynayarak evi tutuşturma noktasına dahi getirmektedir. Müvekkilin böylesine çaresiz bir durumda ailesini sık sık arayarak, çocuklarını kontrol ederek, bir felaketin yaşanmasının önüne geçmeye çalışmasından daha normal ne olabilir?
MÜVEKKİL KISKANÇ KİŞİLİK YAPISINA SAHİP BİR KİMSE DEĞİLDİR. MÜVEKKİLİN DAVALIYA YÖNELİK HAKLI SORULARI, DAVALININ GÜVEN SARSICI NİTELİKTEKİ DAVRANIŞLARI SEBEBİYLE GERÇEKLEŞMİŞTİR. BU DURUM MÜVEKKİLE KISKANÇLIK ADI ALTINDA KUSUR OLARAK YÜKLENİLEMEZ
Müvekkil, davalının iddia ettiği gibi kıskanç bir kişilik yapısına sahip bir kimse değildir. Eğer öyle olsaydı müvekkil, davalının sosyal medya kullanmasını engellerdi. Davalı özgürce sosyal medya hesabını kullanabilmektedir. İstediği saatte istediği yere gidebilecek kadar özgürlüğe sahip bir kimsedir. Müvekkil kıskanç bir kişilik yapısına sahip bir kimse değildir. Ancak davalının güven sarsıcı davranışları bulunmaktadır. Davalı, Tiktok denilen bir uygulamada hesap açmış ve şarkıcı Mabel Matiz'in Müphem isimli şarkısının "Göremezler sende benim gördüğümü" şeklindeki sözünü, kendisinin uzanır vaziyetteki fotoğrafı eşliğinde paylaşmıştır. Haliyle davalının sık sık çocukları alarak evi terk etmesi, müvekkille kurduğu olumsuz ilişki sebebiyle müvekkil, davalının hayatında bir başkası olduğunu düşünmüş, zaman zaman eşine haklı sitemlerini bildirmiştir. Ancak bu haklı sitemlerde bulunmak sebebiyle kusurlu olan müvekkil değil; güven sarsıcı davranışları sebebiyle bu intibayı müvekkilde bırakan davalının ta kendisidir. Fotoğraf Sayın Mahkemenize dilekçemizin ekinde sunulacaktır. Takdirini Sayın Mahkemenize bırakmaktayız. Dava dilekçemizde ifade ettiğimiz üzere davalının, İnstagram hesabından S*********** isimli eski erkek arkadaşını, İnstagram uygulamasının arama butonuna ismini yazarak profilini aramıştır. Davalı, İnstagram ve Tiktok gibi sosyal medya hesaplarında gece geç saatlere kadar müvekkilde kuşku uyandırır şekilde vakit geçirmektedir. Bütün bu anlatılan hususlardan hareketle müvekkilin davalıya sitem etmesi, nerede olduğunu, kimle konuştuğunu sorması hayatın olağan akışına uygundur. Bu sebeple bu durum müvekkile karşı kusur olarak isnat edilemez.
Kaldı ki kıskanç kişilik yapısına sahip olan müvekkil değil, davalının bizzat kendisidir. Zira davalı, müvekkili, komşularının kızından, hatta ve hatta müvekkilin yeğeni olan ablasının kızı Azra'dan dahi kıskanmıştır. Davalı bu durumu, "Ben seni çok kıskanıyorum" diyerek de ikna etmiştir. Davalı, kendisine ait bulunan ve kusur niteliği taşıyan, olağan dışı kıskanma davranışını müvekkile izafe ettirmeye çalışmaktadır.
DAVALI, MÜVEKKİLİN DAHA ÖNCEDEN BOŞANMAYLA SONUÇLANAN EVLİLİĞİNDEN HABERDARDIR. MÜVEKKİL HERHANGİ BİR ŞEKİLDE DAVALININ İRADESİNİ SAKATLAYARAK DAVALIYI EVLİLİĞE İKNA ETMEMİŞTİR. DAHA ÖNCE EVLENMİŞ VE BOŞANMIŞ BİREYLERİN MEDENİ DURUMLARI, 4721 SAYILI KANUNDA EVLİLİĞİN İPTALİ OLARAK GEEÇN SEBEPLER ARASINDA SAYILMAMIŞTIR
Davalının, müvekkilin daha önce yapmış olduğu ve boşanmayla sonuçlanan evliliğini bilmediğine ilişkin iddiası haksız ve mesnetsizdir. Zira müvekkil, nişanlılık sürecinde davalıya karşı her zaman açık ve net olmuş, daha önce başından kısa süreli bir evlilik geçtiğini ve bunun boşanmayla sonuçlandığını açık yüreklilikle ifade etmiştir. Davalı da bu durumu önemsememiş ve müvekkile bir an önce evlenmek istediğini hevesle bildirmiştir. Müvekkilin davalıyla olan evliliği aceleye getirmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Davalı her ne kadar, müvekkilin boşanmayla sonuçlanan evliliğinden dolayı kandırıldığını beyan etse de ; Sayın Mahkemenizin de takdirinde olacağı üzere, boşanmış olan bireylerin yeniden evlenme hakları bulunmaktadır. Nitekim bu durum, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda sayılan "Evliliğin iptali" sebeplerinden birini teşkil etmemektedir.
B. Nisbî butlan
I. Eşlerin dava hakkı
1. Ayırt etme gücünden geçici yoksunluk
Madde 148- Evlenme sırasında geçici bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun olan eş,
evlenmenin iptalini dava edebilir.
2. Yanılma
Madde 149- Aşağıdaki durumlarda eşlerden biri evlenmenin iptalini dava edebilir:
1. Evlenmeyi hiç istemediği veya evlendiği kişiyle evlenmeyi düşünmediği hâlde
yanılarak bu evlenmeye razı olmuşsa,
2. Eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma
sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenmişse.
3. Aldatma
Madde 150- Aşağıdaki durumlarda eşlerden biri evlenmenin iptalini dava edebilir:
1. Eşinin namus ve onuru hakkında doğrudan doğruya onun tarafından veya onun bilgisi
altında bir başkası tarafından aldatılarak evlenmeye razı olmuşsa,
2. Davacının veya altsoyunun sağlığı için ağır tehlike oluşturan bir hastalık kendisinden
gizlenmişse.
4. Korkutma
Madde 151- Kendisinin veya yakınlarından birinin hayatı, sağlığı veya namus ve onuruna
yönelik pek yakın ve ağır bir tehlike ile korkutularak evlenmeye razı edilmiş eş, evlenmenin
iptalini dava edebilir.
İşbu yukarıda arz ve izah edilen sebepler ve 4721 sayılı kanun gereği, müvekkilin davalıyı kandırarak evliliğe ikna etmesine ilişkin iddiası haksızdır ve hukuka uygun bir yanı bulunmamaktadır.
MÜVEKKİLİN, DAVALININ AÇMIŞ OLDUĞU YARGILAMADA VERMİŞ OLDUĞU CEVAP DİLEKÇESİNDE YER ALAN HUSUSLAR GÜNCELLİĞİNİ YİTİRMİŞTİR. ZİRA MÜVEKKİL TARAFINDAN DAHA SONRA KARŞI DAVA ŞEKLİNDE KAYSERİ 3. AİLE MAHKEMESİNDE DAVA AÇILARAK, YENİ BİR DAVA DİLEKÇESİ VERİLMİŞTİR. İŞBU SEBEPLE, MÜVEKKİLİN BOŞANMA YARGILAMASINDA EN SON YAPTIĞI İŞLEMİN GÖZ ÖNÜNE ALINMASI GEREKMEKTEDİR
Davalı, cevap dilekçesinde müvekkilin davalıyı sevdiğini, onunla mutlu olduğunu ve davalıdan boşanmak istemediğine cevap dilekçesinde yer verdiğini belirtmiştir. Boşanma davasını ilk açan davalı Burcu Eldeniz'dir. Müvekkil, daha sonra Kayseri 3. Aile Mahkemesinde karşı dava şeklinde boşanma davası açmıştır ve işbu dava, İzmir 20. Aile Mahkemesinde birleştirilmiştir. Dikkate alınması gereken, müvekkilin en son vermiş olduğu dava dilekçesinde yer alan hususlardır. Müvekkilin, davalı olarak yer aldığı İzmir 20. Aile Mahkemesinde ifade etmiş olduğu bu husus güncelliğini yitirmiştir ve işbu birleştirilmiş dosyanın davalısı tarafından, müvekkilin kullanmış olduğu ifadenin hala Sayın Mahkemenize sunulması, hakkın açıkça kötüye kullanılmasını teşkil etmektedir.
DAVALININ, MÜVEKKİLİN DAHA ÖNCE BOŞANMAYLA SONUÇLANAN MAHKEME DOSYASININ CELBİNE YÖNELİK TALEBİNİN SAYIN MAHKEMENİZCE, AŞAĞIDA AÇIKLAMIŞ OLDUĞUMUZ SEBEPLER NETİCESİNDE REDDİ GEREKMEKTEDİR
Davalı, müvekkilin önceki evliliğinin 1 ay içinde sonlanmasının altında gerçekten ciddi anlamda bir sıkıntı olduğu kanısındadır. Davalının bu kanısı, dava dilekçemizde belirttiğimiz şekilde davalının paranoyaya sahip kişilik yapısını ortaya koymaktadır. Müvekkilin başından talihsiz bir evlilik geçmiştir. Müvekkil ile önceki eşi arasında mizaç ve kişilik uyumsuzluğu bulunmaktadır ve taraflar çocuk dahi yapmayı düşünmeyerek saygı çerçevesinde evliliklerini sonlandırarak hayatlarına ayrı şekilde yön vermişlerdir. Davalının, müvekkilin önceki boşanma davasına ilişkin dosyanın celbini talep etmesi, müvekkilin özel hayatına ilişkin haksız bir müdahale teşkil etmektedir. Davalı, ne nişanlılık ne de evlilik süreci boyunca müvekkilden, müvekkilin önceki evliliği ile ilgili soru sormamış ve bilgi istememişken, işbu dava sırasında bu durumu yargılama konusu haline getirmesi açıkça kötü niyetlidir.
Yargılama sırasında, daha önce sonuçlandırılmış ve kapalı durumda bulunan dosyanın celbinin istenebilmesi için, bu dosyanın halihazırda var olan yargılama faaliyetine kaynak teşkil edebilecek özellikte olması gerekmektedir. Müvekkilin boşanmayla sonuçlanan evliliğinin, işbu davanın karşı tarafı ile olan evliliğe herhangi bir etkisi bulunmamaktadır. Daha önce yapılmış ve boşanmayla sonuçlanmış olan evliliğin nasıl bittiğine bakılarak, mevcut evlilik hakkında fikir sahibi olunamaz ve daha önceki evlilik, mevcut evlilikle ilgili sorunlara karine teşkil edilemez. Türk Yargısı, davalının oyuncağı değildir. Mahkemelerde görülen yargılamaya ilişkin evraklar, resmi belge niteliğini haizdir. Davalının, müvekkilin boşanmayla sonuçlanan evliliğine ilişkin dosyanın celbi talebinin Sayın Mahkemenizce reddini saygılarımızla talep ederiz.
DAVALININ, MÜVEKKİLİN KENDİSİNE YÖNELİK OLARAK HAKARET DOLU SÖYLEMLERDE BULUNMASINA İLİŞKİN İDDASI HAKSIZ VE MESNETSİZDİR. BİLAKİS MÜVEKKİLE KARŞI HAKARETTE BULUNAN DAVALININ BİZZAT KENDİSİDİR
Davalının müvekkil hakkında ileri sürmüş olduğu "Sen pasaklısın, beceriksizsin, iş bilmezsin, yalancısın, seni alacağıma taş alsaydım, seninle evlendiğim güne lanet olsun, sen sahipsizsin." şeklindeki sözler haksızdır. Müvekkil hiçbir zaman davalıya karşı bu tarz cümleler sarf etmemiştir. Sayın Mahkemenizce de dikkat edileceği üzere davalı, müvekkile karşı bu sözlerle haksız isnatta bulunarak aslında kendisiyle çelişmektedir. Zira davalı, bir yandan müvekkilin cevap dilekçesinde, davalıyı sevdiğini, onunla mutlu olduğunu, davalıdan boşanmak istemediğini belirtmiş, bir yandan ise, müvekkilin kız isteme töreni sırasında davalının ne kadar temiz ve titiz biri olduğunu gördüğünü ve evliliği üç ay gibi kısa bir nişanlılık süreci akabinde hemen gerçekleştirdiğini ifade etmiştir. Madem müvekkil, davalıya karşı bu sözleri ifade etmişse neden cevap dilekçesinde boşanmayı istemediğini, davalıyla mutlu olduğunu ifade etsin ve üç ay gibi kısa bir sürede evlenmeyi istesin? Bu hususun takdirini Sayın Mahkemenize bırakmaktayız.
Davalının müvekkile evlilikleri süresince tek bir hakarette dahi bulunmadığı iddiası haksızdır. Zira davalı, evlilik süreçleri boyunca müvekkili aşağılamış, zaman zaman hakaret etmiş ancak son dönemler küfür ve hakaretlerinin boyutunu arttırmış ve müvekkile karşı tehditkar ifadeler kullanmıştır. Müvekkilin basur rahatsızlığı vardır. Davalı, müvekkili hem tehdit etmek; hem de hastalığından ötürü aşağılamak ve küçük düşürmek maksatlı olarak: "Ben o raporu alacağım, senin de götüne sokacağım" demiştir. Davalı telefon konuşmasında müvekkile bizzat "Orospu çocuğu" demiştir. Davalı, müvekkile fiziksel şiddet de uygulamış, müvekkili defalarca kez darp etmiştir. Müvekkilin göğsüne yumruklarla vurmuş; hatta çocuklarına ait biberonu müvekkilin kafasına fırlatmıştır. Davalının müvekkile yönelik darp içeren davranışları birbirinden farklı zamanlarda süregelmiştir.
DAVALI, KENDİ KUSURU İLE SAHİP OLDUĞU HASTALIĞA YÖNELİK TEDAVİYİ REDDETMİŞTİR
Davalı, cevap dilekçesinde iddia ettiği gibi gece üçlere kadar temizlik yapmamış; gece üç gibi saatlerde ortak konutu terk etmeyi seçmiştir. Müvekkil, gecenin bir vakti ailesiyle birlikte defalarca kez davalıyı aramak üzere yatağından çıkarak yollara dökülmüştür. Davalı, sahip olduğu bipolar hastalık sebebiyle elini kolunu kaldıracak güçte olmadığından ev işlerini ağır derecede ihmal etmiştir. Ancak müvekkil, yine de davalıyı suçlamamış, bu durumun davalının hastalığından ileri geldiğini bildiğinden müvekkilin davalıdan tek temennisi tedavisine devam etmesi olmuştur. Ancak davalı, her defasında özellikle annesinin: "Sen deli misin ki bu ilaçları içiyorsun" şeklindeki dolduruşlarına gelerek tedaviyi reddetmiş, tedaviyi kabul ettiği zamanlarda bile ilaçları içmeyerek hatta ilaç kapsüllerinin içeriğini kabartma tozu, karbonat, un gibi mutfak malzemeleri ile değiştirerek tedaviyi kusurlu şekilde baltalamıştır.
Davalı, cevap dilekçesinde, tarafımızca bipolar hastalığının belirtilerinin sıralandığını ve doktormuş gibi hastalığın tarafımızca yorumlandığını ve Sayın Mahkemenizin bu yolla etki altına alınmaya çalışıldığını ifade etmiştir. Bipolar rahatsızlığın etkileri konusunda müvekkil ve davalı, doktor tarafından bilgilendirilmiştir. Hastalığa ilişkin olarak yapılacak araştırma neticesinde tıp eğitimine sahip olmayan bir kimse dahi kolayca bilgi sahibi olabilecektir. Kaldı ki, hastalığın belirtileri evlilik sürecini çekilmez hale getirecek kadar keskin ve gözardı edilemeyecek nitelikte belirtilere sahiptir. Taraflar, hastalığın etkisiyle davalıda oluşan duygusal dengesizliklerin etkisiyle doktora başvurmak durumunda kalmışlardır. Davalının sahip olduğu hastalığa ilişkin belirtilerin tarafımızca uydurulduğuna ilişkin savunmayı kesinlikle kabul etmiyoruz. Sayın Mahkemenizce yaptırılacak inceleme neticesinde bipolar hastalığının etkilerinin söylediğimiz şekilde ortaya çıktığı kesinlik kazanacaktır.
DAVALI, HASTALIĞININ ETKİSİYLE MÜVEKKİLE VE MÜŞTEREK ÇOCUKLARA ŞİDDET UYGULAMIŞ, ANCAK KENDİ KUSURUNU SAYIN MAHKEMENİZ NEZDİNDE KAPATMAK İÇİN MÜVEKKİLE KUSUR İZAFE ETTİRMEYE ÇALIŞMIŞTIR
Davalı, cevap dilekçesinde iddia ettiği gibi çocuklarıyla ilgilenen, sevgi dolu bir anne değildir. Aksine çocuklar için tehlike arz eden davranışlara sahiptir. Davalının çocuklara karşı tavır ve tutumunun iki yönü bulunmaktadır. Davalı, ya çocuklara karşı ilgisiz davranıyor ve onları görmezden geliyor; ya da çocuklara karşı şiddet uyguluyordur. Örneğin davalı, tarafların müşterek çocuklarından Cemal'in eline bıçakla vurmuş, sık sık çocukların kollarını burkmuş, yemeklerin içine ise cam parçalarını koymuştur. Davalı, tarafların müşterek çocuklarından Servet'e kumanda ile öyle sert vurmuştur ki, kumandanın ortadan ikiye ayrılmasına sebep olmuştur. Çocukların dersleri ve beslenmeleri ile hep müvekkil ilgilenmek durumunda kalmış, müvekkil işten yorgun argın eve döndüğünde bile mutfağın başına geçerek yemek yapmıştır. Davalının söz konusu iddiaları, yalnızca Sayın Mahkemenizi yanıltarak, müvekkilde intikam almak maksadıyla, çocukların velayetlerini almaya yönelik haksız beyanlardan ibarettir.
Müvekkilin tamir çantası, evin kilerinde bulunmaktadır. Müvekkil, davalıyı sık sık tembih etmiş ve tamr çantasının çocukların eline geçmeyecek şekilde muhafaza edilmesine özen göstermesini istemiştir. Ancak davalı, sürekli olarak annesiyle konuştuğu, evliliği ve müvekkille ilgili serzenişlerde bulunduğu ve sosyal medyada haddinden fazla olacak şekilde vakit geçirdiğinden, çocukların tamir çantasını çıkardıklarını birçok zaman fark etmemiş ve bunun sonuncunda çocukların kesici delici aletlerle yaralanmalarına sebebiyet vermiştir. Müvekkil iştedir ve işte olduğu süre boyunca bir ev hanımı olarak çocukların güvenliğini sağlama görevi davalıya düşmektedir. Ancak müvekkil, evlilik birliğinden kaynaklanan yükümlülüklerini ihlal ettiği gibi, çocuklara yönelik olarak kendisine kanun tarafından yüklenen velayet sorumluluklarını da ağır şekilde ihlal etmiştir.
DAVALI, TEDAVİYİ İLAÇLARDAN KAYNAKLANAN FİZİKİ DEĞİŞİMİ SEBEBİYLE REDDETMEMİŞ, BİZZAT KENDİ ANNESİNİN "SEN DELİ MİSİN Kİ BU İLAÇLARI KULLANIYORSUN?" ŞEKLİNDEKİ DOLDURUŞUNUN ETKİSİ İLE REDDETMİŞTİR
Davalı, cevap dilekçesinde iddia ettiği gibi, ilaçların etkisiyle almış olduğu kilolardan, yüzünde çıkan yaralardan sıkıntı duyduğu için değil; annesinin "Sen deli misin, neden bu ilaçları içiyorsun?" gibi davalıyı dolduruşa getiren sözlerin etkisiyle tedaviyi yarım bırakmıştır. Davalının annesi, hocalara gitmek suretiyle çeşitli muskalar yaptırmış, bu muskaları tarafların evine getirmiş, davalıyı tedavinin gerekliliği konusunda yanıltmıştır. Davalı, müvekkilin kendisine tedavi olması konusundaki tekliflerini yanlış anlamış, müvekkilin kendisine "deli" yaftasında bulunduğunu ileri sürerek hırçınlaşmıştır. Davalının, ilaçların etkisiyle fiziki özelliklerinden rahatsızlık duymasına ilişkin iddiası yalnızca çarpıtmadan ibarettir.
Müvekkilin sağlık kontrolünden geçmesine sebep olacak şekilde, müvekkilin davalıya ve çocuklarına yönelik tehdit ve hakaret içerikli söylemler mevcut değildir. Müvekkil, çocuklarına karşı sevecen ve ilgili bir babadır. Öyle ki müvekkil, davalının yerine getirmediği annelik görevlerini dahi üzerine almıştır. Davalı, çocuklarla ilgilenmediği için, müvekkil işten eve döndüğünde çocuklarının dersleriyle ilgilenmek durumunda kalmaktadır. Ancak bu durum dahi davalı tarafından çarpıtılarak, boşanma davasında kullanılacak malzeme haline getirilmiştir ve cevap dilekçesinde çirkin iddiaların konusu yapılmıştır. Müvekkilin çocuklara şiddet uyguladığına ilişkin olarak davalı tarafından ortaya atılan iddiaları kesinlikle kabul etmiyoruz.
MÜVEKKİL, DAVALININ İDDİA ETTİĞİ GİBİ LÜKS HARCAMALARDA BULUNMAMIŞ, BİLAKİS DAVALININ EŞYALARA VERMİŞ OLDUĞU KASITLI ZARARLARI GİDERMEYE ÇALIŞTIĞI İÇİN MADDİ ANLAMDA ZORLUK YAŞAMIŞTIR
Müvekkil, davalının da söylemiş olduğu gibi Kayseri Belediyesinde zabıta olarak görev yapmaktadır. Müvekkil, dava dilekçesinde maddi olarak zor durumda olduğunu, ailesinden destek aldığını beyan etmiştir, ancak hiçbir zaman çocuklarına bakamadığını ifade etmemiştir. Zira müvekkilin maddi açıdan zor duruma düşmesinin sebebi bizzat davalının rahatsızlığı sebebiyle, doktorun da tavsiye ettiği organik beslenme masraflarını karşılayabilmek içindir. Ayrıca müvekkilin harcamalarının birçoğu ev ve mutfak eşyalarına yönelik olarak gerçekleşmiştir. Zira bahsettiğimiz üzere davalı, öfke ile birçok eşyaya zarar vermektedir ve pahalı sayılabilecek nitelikteki televizyon dahi bir sene içerisinde iki defa bozulmuştur. Garanti firması kullanıcı hatası olduğunu belirtmiş ve televizyonun tamirini gerçekleştirmemiştir. Bu sebeple müvekkil, daha taksitleri bitmeden yeniden televizyon almak durumunda kalmıştır. Porselen takımlar, bardaklar, tabaklar, sakarlık kapsamında sayılmayacak ölçüde sık şekilde davalı tarafından kırılmıştır. Davalı aynı zamanda müvekkilin kendisine evin ve çocukların ihtiyaçlarını karşılaması için vermiş olduğu kredi kartıyla gizlice yakınlarına sık sık hediyeler almaktadır. Müvekkil, sırf davalının psikolojisine iyi gelsin diye birçok hususu göz ardı etmiş ve tartışma konusu haline getirmemiştir.
Davalı, cevap dilekçesinde müvekkilin Greyder marka ayakkabı kullanan, spor kıyafetlerini Decathlon'dan alan bir kimse olduğunu söyleyerek lüks harcamalarda bulunduğunu iddia etmiştir. Müvekkil ucuz mala para verecek kadar zengin biri değildir. Nitekim müvekkil, kaliteli malzemeler alarak, aldıklarını uzun yıllar boyunca kullanan, tasarruflu bir kişilik yapısına sahiptir. Kaldı ki müvekkilin giyinirken tercih etmiş olduğu markalar, birçok kimse tarafından tercih konusu edilen giyim markalarıdır. Müvekkilin ekonomik gücünü tehlikeye sokacak ölçüde pahalı giyim markaları değildir.
Müvekkilin almış olduğu olta takımının ve bıçak takımının miktarları davalının iddia ettiği gibi değildir. Davalı, Sayın Mahkemenizde müvekkil hakkında olumsuz intiba yaratabilmek adına bu haksız ve mesnetsiz iddiayı ortaya atmıştır. Sayın Mahkemenizce davalının bu haksız iddiasına itibar edilmemesini saygılarımızla talep ederiz.
Davalının ileri sürdüğü, müvekkilin davalının saçını kesmesi iddiası hayatın olağan akışına aykırıdır ve tarafımızca kesinlikle kabul edilmemektedir. Müvekkil, bir erkek olarak saç kesimi ile ilgili herhangi bir bilgiye sahip değildir. Kaş alımı için davalıya para veren müvekkilin, saç kesimi için aynı tutumda olmaması ve davalının saçını müvekkilin kesmesi düşünülemez. Kaldı ki daha önce defaatle ifade ettiğimiz üzere müvekkil, ihtiyaçların karşılanabilmesi amacıyla davalıya kendi kredi kartını teslim etmiştir. Davalı, bu kredi kartıyla kendisi ve çocukları için rahatlıkla harcamalarda bulunabilmiş, öyle ki diğer yakınlarına dahi fiyatlarını önemsemeden çeşitli hediyeler alabilmiştir.
DAVALININ, MÜVEKKİLİN ÇOCUKLARA VE KENDİSİNE YÖNELİK HARCAMALARDA BULUNMAMASI VE ÇOCUKLARIN BAŞKALARININ ESKİLERİNİ GİYMELERİNE İLİŞKİN İDDİASI KENDİ İÇİNDE DAHİ ÇELİŞKİLİDİR
Müvekkil, çocuklarına karşı her zaman ilgili ve fedakar bir baba olmuştur. İş yerinde yorgun argın eve gelip onların beslenmeleri, hatta dersleriyle dahi ilgilenmiştir. Hal böyle iken davalının, çocuklara görümcesinin komşusunun oğlunun eskilerini giydirdiklerini ifade etmesi haksız ve mesnetsizdir. Sayın Mahkemenizce de dikkat edileceği üzere davalı, kendisinin giyim ihtiyaçlarını görümcesinin karşıladığını ifade etmiş; ancak çocuklara görümcesinin komşusunun oğlunun eskilerini giydirmek zorunda kaldığını söylemiştir. Hayatın olağan akışı gereği davalının görümcesi yani müvekkilin kız kardeşinin, gelin yerine yeğenlerini tercih ederek onların giyim ihtiyaçlarını karşılaması gerekirken, yeğenlerine komşunun oğlunun eskilerini vermesi, mantığa tamamen aykırıdır. Davalı kendi kendisiyle çelişmektedir.
Davalının, müvekkilin çeşitli yakınlarına hediyeler almasına ilişkin iddiası, Sayın Mahkemenizce de görüleceği üzere cüzi tutarlarda olmuştur. Müvekkil, hediyeleri davalının yaptığı gibi sebepsizce ve fazla miktarlarda sayılabilecek tutarlar üzerinden almamıştır. Müvekkil, doğum günü, yılbaşı gibi özel günlerin gerektirmesi üzerine, davalının da ifade etmiş olduğu üzere yalnızca hatırını sayması gereken çok değerli kimselere hediyeler almıştır. Bu durumun öne sürülmesi kötü niyetli bir yaklaşımdır. Davalı hiçbir zaman komşusuna kahve içmeye giderken müvekkilden izin almak zorunda kalmamıştır. Zira müvekkil, davalının sosyal hayatını kısıtlayan baskıcı bir kişilik yapısına sahip bir kimse değildir. Nitekim müvekkil, davalının psikolojisine iyi gelebilmesi amacıyla sosyal hayatını sürekli olarak desteklemiştir. Davalı da güven sarsıcı davranışlara sebebiyet verecek ölçüde aktif bir kimsedir. Eğer müvekkil, davalının iddia ettiği gibi davalının komşusuna kahve içmeye gitmesini sorun olarak görecek kişilikte olsaydı, davalının evden kaçmasına kati suretle engel olurdu. Davalı, cevap dilekçesinde söylemiş olduğu gibi yalnızca 3 kere evden kaçmamıştır. Davalı neredeyse 8-10 kez evden kaçarak, artık müvekkili bıktırma noktasına getirmiştir.
GECE VAKTİ, KENDİSİNİ DAHA İYİ HİSSETMEK ADINA MENZİL TARİKAT ŞEYHİNİ ZİYARETE ETMEK ÜZERE ADIYAMAN'A DOĞRU YOLA ÇIKAN DAVALININ PSİKOLOJİSİNİN NE DENLİ BOZUK OLDUĞU ORTADADIR.
Davalı cevap dilekçesinde, gece evinden başka birine değil; Adıyaman'daki Menzil Tarikat şeyhini ziyarete gitmeye çalıştığını, çünkü müvekkille burada tanıştığını, müvekkile güvenerek ve inanarak razı geldiğini fakat çok mutsuz olduğunu, orada kendisini iyi hissedeceğini düşünmüştür. Müvekkilin, davalının hastalığının evliliği çekilmez hale getirdiğinden bahisle Sayın Mahkemenize sunmuş olduğu iddiaları haksız ve mesnetsiz bulan davalının, cevap dilekçesinde belirtmiş olduğu bu ifadelere dayanarak psikolojisinin ne denli bozuk olduğu ortadadır. Gece vakti, bir tarikat şeyhini ziyaret etmek üzere evden çıkan ve üstelik bunu iyi hissetmek için yaptığını söyleyen bir kimsenin psikolojik durumunun ne kadar sağlıklı olduğunun takdirini Sayın Mahkemenize bırakmaktayız. Davalının iyileşmesinden umudunu tamamen kesmiş olan müvekkilin şu anda yaşadığı tek korku, çocuklarının velayetlerinin davalıya verilmesi durumunda onların sağlıklarının, psikolojilerinin hatta hayatlarının dahi tehlikeye girecek olmasıdır. Müvekkil, çocuklarının modern ve devlet tarafından yasalarla işletilen okullarda eğitim almasını istemekte, ne olduğu belirsiz olan tarikatlarda şeyh ve müritlerle haşır neşir olmasından korkmaktadır. Nitekim, davalının tarikatlara ve şeyhlere sempatisi bulunmaktadır. İşbu sebepten Sayın Mahkemenizden, çocukların velayetleri konusunda müvekkil lehine hüküm kurulmasını elzem olarak ve ivedilikle talep etmekteyiz.
DAVALININ ****************'İ SOSYAL MEDYADAN ARAŞTIRMAYA GİRİŞMESİ GÜVEN SARSICI DAVRANIŞ OLARAK KABUL EDİLMELİDİR. ZİRA DAVALI, ************** İLE TESADÜFEN KARŞILAŞMASINI, ONUNLA TEKRAR İLETİŞİME GEÇEBİLMEK AMACIYLA BAHANE HALİNE GETİRMEKTEDİR
Davalı, cevap dilekçesinde ***********'i uzun zaman sonra, İzmir'e gittiğinde, erzak yardımına başvuru talebinin derdest boşanma davası sonuçlanmadığından ve nafaka alabilme ihtimali bulunduğundan ötürü reddedildiğini beyan etmiş, davalı bu durumu telefonla arkadaşına anlatırken ise bahçede bir teyzenin yanına yaklaşarak davalıya numara verdiğini, bir derneğin ona yardımcı olabileceğini söylediğini iddia etmiştir. Daha sonrasında ise davalının bu derneği araması üzerine, akşam saatlerinde iki genç, ellerinde yardım kolisi ile davalının evine gelmişler ve gelenlerden birisinin Celali aşireti gençlik kolları başkanı olan *************** olduğunu davalı, eski sevgilisiyle tesadüfen karşılaştığını ve bunun üzerine eski sevgilisini sosyal medyadan araştırma yoluna gittiğini ifade etmiştir.
Sayın Mahkemenizce de görüleceği üzere davalının uydurmuş olduğu, yaşlı bir teyzenin davalının yanına gelerek ona bir telefon numarası vermesi, zor durumda olan kişilerin ilahi bir mesaj olarak rüyalarında ak sakallı bir dede görmesine benzemiştir. Bu iddianın gerçek olduğu kabul edilecek olsa dahi, kendisine yardım kolisi getiren eski sevgili ***********, koliyi verirken kendisinin ******* Aşireti Gençlik Kolları Başkanı olduğunu zaten ifade etmiştir. Davalı o halde neden **********'i sosyal medyadan araştırma gereği duymuştur? Davalının buradaki amacı, eski sevgilisiyle bu vesileyle tekrar iletişime geçmektir. Sayın Mahkemenizin de takdirinde olacağı üzere, taraflar boşanma sürecinde olsalar dahi halen evli sayılmaktadırlar ve evlilik birliğinin gerektirmiş olduğu sadakat yükümlülüğüne uygun davranmalıdırlar. Ancak davalının da ikrarında olduğu üzere, davalı evlilik birliğindeki sadakat yükümlülüğünü, güven sarsıcı davranışları sebebiyle ihlal etmiştir.
MÜVEKKİL, SELÇUK ***** VE AİLESİ İLE HERHANGİ BİR ŞEKİLDE İLETİŞİME GEÇMEMİŞ, ADI ANILAN ŞAHSIN EVLİLİĞİNİ TEHLİKEYE DÜŞÜRMEMİŞTİR. MÜVEKKİL HAKKINDA SELÇUK ÖZDEMİR'E İFTİRA ATTIĞINA İLİŞKİN İDDİA HAKSIZDIR VE HUKUKA UYGUN KOŞULLARI OLUŞMAMIŞTIR. ZİRA İFTİRA, 5237 SAYILI TCK KAPSAMINDA TANIMLANMIŞ BİR SUÇ TÜRÜDÜR. MÜVEKKİLİN SELÇUK ÖZDEMİR İSİMLİ ŞAHSA YÖNELİK HUKUKA AYKIRI FİİL İSNADI SÖZ KONUSU DAHİ DEĞİLDİR
Müvekkilin ********* ile ilgili şüpheye düşmesinden daha olağan hiçbir şey bulunmamaktadır. Zira davalı, her ne kadar ********* ile ilişkisinin güvensizlik sebebiyle bittiğini Sayın Mahkemenize bildirmişse de, müvekkile ********r'de kendisinin çıplak fotoğraflarının olduğunu beyan etmiştir. Davalı, ********** ile çıplak fotoğraflarının onda bulunması kadar yakın bir ilişki içinde bulunmuştur. Ortalama zekaya sahip, makul ve mantıklı bir insanda dahi bu durumda şüphe oluşması ve arama butonunda adı anılan şahsın isminin davalı tarafından aratılmasının problem haline getirilmesi normal karşılanmalıdır. Müvekkil, ********** ile herhangi bir iletişimde bulunmamış ve ona iftira atmamıştır. Kaldı ki iftira, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda "Adliyeye Karşı Suçlar" bölümünde 267. Maddede düzenlenen bir suç tipidir. Kanun maddesi incelenecek olursa;
İftira
Madde 267- (1) Yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiilin maddî eser ve delillerini uydurarak iftirada bulunulması halinde, ceza yarı oranında artırılır.
(3) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş mağdurun aleyhine olarak bu fiil nedeniyle gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(4) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olan mağdurun bu fiil nedeniyle gözaltına alınması veya tutuklanması halinde; iftira eden, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.
(5) Mağdurun ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; (…) hükmolunur.
(6) Mağdurun mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, beşinci fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.
İftira suçu, kanun maddesinin 1. Fıkrası gereği, fail tarafından yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmekten ibarettir.
Müvekkilin hukuken ***********'e yönelik olarak, onun müvekkile dava açmasını gerektiren herhangi bir suç veya hukuka aykırı fiil isnadı söz konusu değildir. Müvekkil, ********** ile herhangi bir yoldan iletişime geçmediğinden, onun evliliğini tehlikeye düşürecek bir tehdit unsuru değildir.
DAVALI HER NE KADAR MÜVEKKİLE YÖNELİK OLARAK ŞİDDET İDDİALARINDA BULUNSA DA, BU DURUMLA İLGİLİ KOLLUK KUVVETLERİNE HERHANGİ BİR BAŞVURUDA BULUNMAMIŞ VE DARP RAPORU ALMAMIŞTIR. ZİRA MÜVEKKİL, NE DAVALIYA NE DE MÜŞTEREK ÇOCUKLARA HİÇBİR ZAMAN ŞİDDET UYGULAMAMIŞTIR
Müvekkil, davalının akıl hastası olduğunu değil; bipolar hastalığına sahip olduğunu iddia etmiştir ki söz konusu iddia haksız, kötü niyetli ve gerçek dışı olmayıp; sunmuş olduğumuz e nabız verileri ile ispatlıdır. Evlilik ve çocuk sorumluluğunu yürüten birçok bipolar hastalığına sahip olduğu rahatsızlığı reddetmemekte ve gerekli tedaviyi sağlamak adına ilaçlarını kullanmak yoluyla evlilik ve çocuk sorumluluğunu yürütmektedir. Ancak Sayın Mahkemenizin dikkatini çekmek istediğimiz husus, davalının hastalığını reddetmesi ve tedavi olması için kendisine verilen ilaçları kullanmamasıdır. Hal böyle iken davalı, evlilik ve çocuk sorumluluklarının altından kendi kusuru sebebiyle kalkamamıştır.
Davalı, müvekkilin kendisine yıllardır hakaret, psikolojik baskı, sosyal hayatını kısıtlayıcı davranışlarda bulunduğunu, akabinde müvekkilin bu davranışlarının çocuklara yöneldiğini, çocukların baba dayağı ve şiddetinden kurtulabilmeleri için boşanma yoluna gittiğini ileri sürmüştür. Haliyle akıllara şu soru gelmektedir: Madem davalı, müvekkilin şiddet içerdiğini iddia ettiği davranışlarından şikayetçi ve bu sebeple boşanmayı istemektedir, o halde davalı neden boşanmanın daha kolay olması adına darp sebebiyle daha önce hiç şikayetçi olmamış ve darp raporu almamıştır?
Davalı, sadece evi kendi isteği ve çocukları tarikatta yetiştirme gibi olağan dışı fikirleri sebebiyle terk etmiştir. Davalının müvekkil hakkındaki şiddet iddialarını kesinlikle kabul etmiyoruz.
Müvekkil, işbu fiili ayrılık süresince annelerinin çocuklarıyla görüşme talebini olgunlukla karşılamış ve ne müvekkil, ne de ailesi, davalının çocuklarıyla görüşmesine engel herhangi bir durum yaratmamışlardır.
MÜVEKKİL, DAVALININ ANNESİ FATMA SARI'YA YÖNELİK OLARAK HİÇBİR ZAMAN HAKARET İÇERİKLİ SÖYLEMLERDE BULUNMAMIŞTIR. BİLAKİS MÜVEKKİL, DAVALININ ANNESİNİN KENDSİNE YÖNELİK OLARAK KURMUŞ OLDUĞU HAKARET DOLU SÖZLERE SABRETMİŞTİR.
Müvekkilin, davalının annesi **********'ya yönelik olarak davalının annesinin taksiye bindiği sırada onun hakkında kullanmış olduğunun iddia edildiği, "Senin annen ben olmadan taksiye tek başına ne sebeple biniyor, bu kadın ne yapmaya çalışıyor, ahlaksız, onursuz, kişiliksiz" cümlesini kesinlikle kabul etmemekteyiz. Davalının ileri sürmüş olduğu gibi, müvekkilin davalının annesine yönelik olarak sarf ettiği hiçbir olumsuz veya hakaret içerikli söylemi bulunmamaktadır. Aksine müvekkil, davalının annesinin müvekkil hakkında davalıyı sık şekilde dolduruşa getirmesine, müvekkilin gıyabında küfür etmesine sabretmiştir. Keza müvekkil, davalının ileri sürmüş olduğu gibi davalının annesine yönelik olarak, "O çanta oradan alınacak, benim evimin düzenini bozamazsınız. Misafir geldiğinde o çantanın hesabını kim verecek?" şeklinde bir cümle sarf etmemiştir. Zira müvekkil, yeni doğan çocuğunun vermiş olduğu mutluluk ve heyecan duygusu içindedir. Kaldı ki daha önce defaatle ifade ettiğimiz üzere müvekkil, kaynanasının hocalara giderek okutmak suretiyle hazırlanmış muskaları evlerine getirmesini dahi sabırla karşılamış, huzurları için sesini çıkarmamıştır. Müvekkilin makyaj malzemelerine tepki göstermesi bu durumda hayatın olağan akışına aykırıdır.
Davalının iddia ettiği gibi, davalının annesi **********, tarafların evlilik süreçlerinde hiç de yapıcı ve sessiz bir rol almamış; bilakis bu evliliğin boşanmayla sonuçlanmasına yol açacak davranışları ile boşanma sürecinin fitilini ateşlemiştir. Zira müvekkil, 6,5 yıldır sistematik olarak davalının annesinin hakaretlerine maruz kalmaktadır. Davalı, Kürt bir aileden gelmektedir. Davalının annesi, kızının boşanmasını istemekte ve sık olarak müvekkile, "Ahtım olsun, ben aşiretin kızıyım. (kendi kocası için) ben aşiretin oğlunu boşadım, sizi de boşayacağım." demiştir. Hatta davalı da bunun üzerine müvekkile dönerek, "Evdeki bıçakları kaldır. Annemin şeşi beşi olmaz." demiştir. Müvekkil, hiçbir zaman davalının ailesiyle ve özellikle de annesiyle görüşmesine karışmamış, davalının annesinden küfür, hakaret ve tehdit dolu sözler duymak pahasına görüşmelerine katlanmıştır. Fakat davalı, kök ailesinin aile birliğine karışmalarına kusurlu davranışı ile sebep olmuştur. Davalı, eşini kendi annesinin haksız ve kötü tavırlarından koruyamamıştır. Tarafların evliliğinde, taraflardan çok davalının annesinin sözü geçer hale gelmiştir.
TARAFLARIN EVLENİRKEN BİRBİRLERİNE HASTALIKTA SAĞLIKTA EVLİLİKLERİNİ YÜRÜTECEKLERİNE İLİŞKİN SÖZ VERDİKLERİ DOĞRUDUR. ANCAK DAVALININ SÖZ KONUSU HASTALIĞINA İLİŞKİN TEDAVİ OLMAYI REDDETMESİ, DAVALIYI KUSURL HALE GETİRMİŞTİR
Tarafların evlenirken birbirlerine hastalıkta sağlıkta söz verdiği doğrudur. Müvekkil de bu sözün gerekliliğini mümkün olan ölçüde yerine getirmiştir. Müvekkil, vermiş olduğu sözün gereği olarak eşinin beslenmesinden tedavisine varana kadar her şeyiyle ilgilenmiştir. Fakat işbu evlilik, davalının ağır kusurlu davranışları sebebiyle bitme noktasına gelmiş, müvekkil bu süreçte maddi manevi yara almıştır. İşbu sebeple tarafımızca Sayın Mahkemenizden davalının müvekkile tazminat ödemesine ilişkin talepte bulunma zorunluluğumuz hasıl olmuştur. Davalının müvekkile ağır kusur izafe ettirmesini kesinlikle kabul etmiyoruz. Davalının kusurun kendisinde olmadığına ilişkin ısrarlı tavırlarda bulunurken kaçırdığı nokta şudur: Elbette bir psikolojik hastalığa sebep olmak, aile birliğini yürütmeye, çocuk sorumluluğunu üstlenmeye engel değildir. Taraflar evlenirken hastalıkta ve sağlıkta birlikte olacaklarına yönelik söz vermektedirler. Ancak davalı tarafından kaçırılan nokta, davalının hastalığını reddederek tedavi olmaktan kaçınmasıdır. İşte bu nokta davalının kusurlu sayılmasına sebep teşkil eden nokta olmaktadır.
HUKUKİ NEDENLER : TMK, HMK ve yasal sair tüm mevzuat
HUKUKİ DELİLLER :
Nüfus kayıtları
Sosyal İnceleme Raporu
Ekran görüntüleri
HTS kayıtları
SMS kayıtları
Wp mesajları
Tanık
Bilirkişi
Yemin
Keşif ve yasal sair tüm deliller
SONUÇ VE İSTEM :
Yukarıda açıklanan ve Sayın Mahkemenizce re'sen gözetilecek nedenlerle,
Beyanlarımızın dosyaya kabulü ile,
Sayın Mahkemenizce davamızın kabulüne karar verilmesini,
Sayın Mahkemenizce tarafların boşanmalarına hükmedilmesini,
17/10/2012 doğumlu ************, 26/08/2018 doğumlu **************** ve 12/10/2012 doğumlu ****************'in velayetlerinin birleşmiş dosya davalısı anneden alınarak, birleşmiş dosya davacısı müvekkile verilmesini,
Birleşmiş dosya davalısı tarafından talep edilen çocuklar için aylık toplam 4.000,00TL tutarlı tedbir nafakası talebinin reddine karar verilmesini,
Birleşmiş dosya davalısı tarafından talep edilen aylık 6.000,00TL tutarlı tedbir nafakası talebinin reddine karar verilmesini,
Birleşmiş dosya davalısının 150.000,00TL tutarlı maddi ve 100.000,00TL tutarlı manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesini,
Yargılama giderleri ve karşı vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini,
Sayın Mahkemenizden saygılarımızla vekaleten arz ve talep ederiz.19/10/2023
BİRLEŞMİŞ DOSYA DAVACISI VEKİLİ
Av. Gizem Gül UZUN