GİZEM UZUN HUKUK VE DANIŞMANLIK BÜROSU
SAHABİYE MAH. TEOMAN SOK. AVUKATLAR
İŞ HANI 9/501 KOCASİNAN/KAYSERİ
KAYSERİ AİLE MAHKEMESİNE
DAVACI :
VEKİLİ : Av. Gizem Gül UZUN
DAVALI :
KONU : TMK m.166 uyarınca "Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması" nedeniyle çekişmeli boşanmaya ilişkin dava dilekçemizdir.
AÇIKLAMALAR :
Davacı müvekkil Ayşegül ******* ile davalı Recai **********, 01/11/2014 tarihinde Kayseri'de evlenmişlerdir. Tarafların düğünü, nikah şeklinde Kaşıkla adlı restoranda gerçekleşmiştir. Taraflar hali hazırda 9 yıllık evlidirler. Tarafların bu evlilikten, 10/10/2015 doğumlu Aydost ********** isimli müşterek erkek çocuğu bulunmaktadır. Müşterek çocuk, ilkokul ikinci sınıf öğrencisidir. Ancak davalının eylemleri sebebiyle bu evlilik çekilmez hale geldiğinden dava açma zorunluluğu hasıl olmuştur.
DAVALI TUTARSIZ KİŞİLİK YAPISINA SAHİPTİR. DAVALININ MÜVEKKİLE YÖNELİK TAVIR VE DAVRTANIŞLARI EVLİLİĞİN İKİNCİ YILINDAN İTİBAREN DEĞİŞMİŞTİR. DAVALI BAŞLARDA MÜVEKKİLE ÖZEL GÜNLERDE HEDİYELER ALIRKEN ZAMANLA BU JESTLERİNDEN VAZGEÇMİŞTİR.
Taraflar, evliliklerinin ilk yıllarını sorunsuz şekilde, sevgi ve saygı çerçevesinde geçirmişlerdir. Ancak davalının tavır ve davranışları, evliliğin ikinci yılından sonra değişmeye başlamıştır. Davalı, evliliğin ilk iki yılında müvekkile hediye alırken sebepsizce özel günleri kutlamaktan vazgeçmiştir. Müvekkil de bilmukabele olarak davalının özel günlerini kutlamış, kendisi de çeşitli hediyeler alarak karşılık vermiştir.
Ancak evliliğin ikinci yılından sonra davalının davranış ve kişiliğinde müvekkili şaşırtan ölçüde önemli değişimler meydana gelmiştir. Tabiri caizse, nazik, kibar ve düşünceli olan o adam gitmiş; yerine bencil, pinti ve narsist kişilik özelliklerine sahip başka biri gelmiştir. Öyle ki müvekkil, eşini nasıl tanıyamadığına ve işbu evliliği gerçekleştirdiğine şaşırır hale gelmiştir.
Yargıtayın aşağıda belirtmiş olduğumuz kararı ışığında, özel günlerin atlanması eşin özel ve sosyal yaşamda yalnız bırakılması boşanma sebebidir. Aşağıdaki kararda belirtilen "özel günler" ifadesinden anlaşılması gereken; doğum günü, evlilik yıl dönümü, yılbaşı, bayram gibi günlerdir.
YARGITAY 2. Hukuk Dairesi, 2015/20218 E., 2016/13513 K.
Davalı-karşı davacı kadının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Mahkemece, evlilik birliğinin sarsılmasına yol açan olaylarda, davalı-karşı davacı kadının tamamen kusurlu olduğu kabul edilerek, kadının davasının reddine, erkeğin davasının kabulü ile boşanmalarına karar verilmiş ise de; davalı-karşı davacı kadının mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışları yanında, davacı-karşı davalı erkeğin de eşine karşı ilgisiz olduğu, eşini sürekli özel günlerde ve sosyal ortamlarda yalnız bıraktığı ve boşanmaya sebebiyet veren olaylarda, kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Bu halde, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Gerçekleşen olaylar karşısında, davalı-karşı davacı kadın da dava açmakta haklı olup, Türk Medeni Kanununun 166.maddesi koşulları kadının davası yönünden gerçekleşmiştir. O halde, davalı-karşı davacı kadının boşanma davasının da kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda (2.) bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre yeniden karar verilmesi gerekli hale gelen davacı-karşı davalı erkeğin boşanma davası ve fer’ilerine yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, davalı-karşı davacı kadının ziynet alacağı davasına yönelik temyiz itirazlarının ise yukarıda (1.) bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.
DAVALI PATOLOJİK ANLAMDA KISKANÇ KİŞİLİK YAPISINA SAHİPTİR. BU SEBEPLE MÜVEKKİLİN ARKADAŞ, AİLE VE İŞ YAŞAMINA CİDDİ ANLAMDA AĞIR MÜDAHALELERDE BULUNMUŞTUR. MÜVEKKİL İŞTEN EVE GELDİĞİNDE YEMEK, TEMİZLİK GİBİ EV İŞLERİNİ AKSATMADAN YERİNE GETİRMESİNE RAĞMEN İŞ YAŞAMI KONUSUNDA DAVALIDAN BASKI GÖRMÜŞTÜR.
Davalı, patolojik anlamda kıskanç bir kişilik yapısına sahiptir. Taraflar evlenmeden önce müvekkil, çok sayıda arkadaş ve aile çevresi bulunan, toplum nazarında nazik, sevecen ve iletişimi güçlü biridir. Ancak davalı evlendikten sonra müvekkili aşırı kıskandığından dolayı müvekkile ait yaşam alanının birçoğunu kısıtlamıştır. Sık sık müvekkilin çalışma ve iş hayatını eleştirmiştir. Öyle ki davalı, müşterek çocuğa sık sık; "Oğlum annen yesin, içsin, gezsin. Sana baktığı yok. Herkes zıpkın gibi evde oturup çocuğuna bakıyor, annen işe gidiyor, geziyor." demiştir.
Oysa ki müvekkil, ekonomik özgürlüğe sahip bir birey olarak, çalışıp ev geçimine katkıda bulunmayı istemiştir. Müvekkil, çalışma hayatı sebebiyle de hiçbir zaman ev işlerini ve çocuğunun bakımını ihmal etmemiştir. Davalı, her eve geldiğinde akşam yemeğini hazır bulmuştur. Keza müvekkil, son derece titiz ve temiz bir eş olarak, ev işlerine de ehemmiyet göstermiştir. Müvekkil, işten çıktığı zaman ivedilikle evine gelmiş; çocuğu henüz okuldan gelmeden yiyeceği yemeği hazır etmiştir.
Daha sonra müvekkil, çocuğunun eğitimine önem veren bir anne olarak yorgun dahi olsa çocuğunun dersleri ile ilgilenmiş, davalıda gördüğü kusurlu davranışların, bir erkek olmasından ve babayı rol model almasından dolayı çocuğuna da geçmesinden korkmuştur. Bu sebeple müvekkil, çocuğuna sadece yemek hazırlayan, çamaşırları yıkayan, ütüsünü yapan bir anne olmaktan çok adeta bir de psikolog olmuştur. Müvekkil, çocuğuna sık sık iyi bir insan olması, kibar olması, kadınlara ve okuldaki kız arkadaşlarına nazik davranması gerektiği hususlarında sohbet havasında öğütlerde bulunmuştur.
Yargıtay kararında da belirtildiği üzere, eşin çalışmasını istememek bir boşanma sebebidir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2010/15649 Esas, 2011/15991 Karar
Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davalı kocanın birlik görevlerini yerine getirmediği, eşinin çalışmasını istemediği, müşterek çocuğun doğumuyla ilgilenmeyip eşini ve çocuklarını arayıp sormadığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK.md. 166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.
DAVALI KISKANÇ BİR KİŞİLİK YAPISINA SAHİPTİR. DAVALI, MÜVEKKİLİN YALNIZCA KENDİ AİLESİ İLE VAKİT GEÇİRMESİNİ İSTEMİŞTİR. ÖYLE Kİ MÜVEKKİLİN KENDİ KÖK AİLESİNDE YATILI KALMASINI DAHİ YASAKLAMIŞTIR. MÜVEKKİL İSE HUZURSUZLUK YAŞANMAMASI İÇİN AİLESİ VE ARKADAŞLARININ BULUŞMA TEKLİFLERİNİ REDDETMİŞ, DAVALI EVDE İKEN ONLARIN TELEFONLARINI DAHİ AÇAMAMIŞTIR.
Davalı, kıskanç bir kişilik yapısına sahiptir. Bu sebeple de aile yaşamlarında müvekkile yönelik birçok yaptırımda bulunmuştur. Davalı ile evlenmeden önce insan ilişkileri gayet iyi olan müvekkil, ne yazık ki evlendikten sonra davalının talimatları doğrultusunda sosyal hayatında tanıdığı ve sevdiği birçok insanla arasına mesafe koymak durumunda kalmıştır. Zira davalı, müvekkilin sadece davalının ailesi ile vakit geçirmesini istemiş, müvekkilin iş arkadaşlarıyla hatta ailesi ile görüşmesini yasaklamıştır. Taraflar evlendiği günden itibaren davalının hoşnutsuz tavırları sebebiyle tarafların evine gelen ziyaretçi sayısında git gide azalma olmuştur. Zira davalı, bir tek müvekkile karşı değil; eve gelen misafirlere karşı bile onları istemediğini ve huzursuz olduğunu yansıtmıştır. Müvekkil, kendi çabaları ile davalıyı arkadaş ortamına dahil etmiş, davalı ortak görüşmelere bir kere katılsa ikincisinde mutlaka "İşim var." diyerek bahane bulmuştur.
Davalının müvekkile yönelik kısıtlamaları yalnızca müvekkilin iş arkadaşları ile sınırlı kalmamış; davalı müvekkilin kendi kök ailesi ile görüşmesini dahi engellemiştir. Davalı, müvekkilin işten çıktığında doğruca evine gelmesini, kimse ile görüşmemesini istemiştir. Nitekim müvekkil, aile huzurlarının bozulmaması için üstün bir fedakarlıkta bulunarak kendi anne ve babasının evinde dahi yatılı kalmamış; iş arkadaşları müvekkille her görüşmek istediğinde ise müvekkil, "Çocuğum hasta. Bir yere gideceğiz. Müsait değilim." gibi cümlelerle iş arkadaşlarını geçiştirmek zorunda kalmıştır.
Müvekkilin kök ailesinin bağ evi vardır ve müvekkilin annesi ve babası hem kızlarını görmek hem de torunlarıyla vakit geçirebilmek adına tarafları nadiren de olsa bağ evlerine çağırmışlardır. Ancak davalı, müvekkilin ailesinin tekliflerine yönelik olarak müvekkile genellikle; "Ne gerek var?" diyerek yanıt vermiş ve sinirlenmiştir. Müvekkil ise, davalının öfke kontrol problemine sahip biri olmasından ve ailesinin yanında hem kendini hem de ailesini kıracak davranışlarda bulunmasından korktuğundan sesini çıkaramamıştır.
Yargıtay'ın kabulünde olduğu üzere aşırı kıskançlık kusurlu bir davranış örneğidir ve bir boşanma sebebidir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/22802 E. , 2018/10054 K.
‘’Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle mahkemece davacı-karşı davalı erkeğe kusur olarak yüklenen fiziksel şiddet ve hakaret vakıalarının ispatlanamadığı bu sebeple erkeğe kusur olarak yüklenemeyeceği, davalı-karşı davacı ……ın ise mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışı yanında evliliğin son dönemlerinde birlik görevlerini yerine getirmediği, eşine karşı aşırı kıskançlık gösteren ve sürekli başka ……lerle ilişkisi olduğuna dair yakıştırmalarda bulunan davacı-karşı davalı erkeğin, evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olan olaylarda ağır kusurlu olduğunun anlaşılmasına göre, davacı-karşı davalı erkeğin tüm, davalı-karşı davacı ……ın ise aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.’’
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/11033 E. , 2018/2355 K.
‘.. davalı erkek boşanmaya sebebiyet veren vakıalarda ağır kusurlu olup, erkeğin eşine karşı aşırı kıskançlık göstererek başkalarının yanında rencide edici mahiyetteki davranışları aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı teşkil eder niteliktedir. Gerçekleşen bu durum karşısında tarafların ekonomik ve sosyal durumları, kusurun ağırlığı ve hakkaniyet ölçüsünde az kusurlu davacı kadın yararına maddi ve manevi tazminata (TMK m.174/1-2) hükmedilmesi gerekirken, reddi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.’’
Yargıtayın güncel kararlarına göre eşin sosyal hayatını kısıtlamak ve eşi yalnızlaştırmak ve eşi ötekileştirmek boşanma davalarında ağır kusur kabul edilmekte olup, boşanma sebebidir.
DAVALI, MÜVEKKİLE SADECE KENDİ AİLESİ İLE GÖRÜŞMESİ KONUSUNDA BASKIDA BULUNMUŞTUR. DAVALININ AİLESİ, TARAFLARIN EVLİLİKLERİNDE YAŞANAN SORUNLAR KONUSUNDA SESSİZ KALMIŞ; TIPKI DAVALININ YAPTIĞI GİBİ MÜVEKKİLE GİYDİĞİ KIYAFETLER KONUSUNDA BASKI YAPMIŞLARDIR.
Davalının tek istediği, müvekkilin bütün hayatını, kendi ailesi de dahil bütün insanlardan izole şekilde geçirmesi olmuş ve davalı adeta müvekkilin dört duvar arasında yaşamasını istemiştir. Davalının ailesi Kırşehir'de yaşamaktadır. Davalının anne ve babası yaşlıdır. Davalının üç ablası vardır. Ablasının biri boşanmış ve ailesinin yanında ikamet etmektedir. Davalının diğer iki ablası ise davalı ve müvekkil gibi Kayseri'de ikamet etmektedir. Müvekkilin kendi kök ailesine dahi gitmesine karışan davalının, her bayram Kırşehir'de yaşayan kendi ailesine gitmelerine ise herhangi bir itirazı olmamıştır. Taraflar yalnızca davalının ailesine sorunsuz şekilde bayram ziyaretleri gerçekleştirebilmişlerdir.
Davalının ablalarından Gönül ********, taraflar arasında yaşanan birçok soruna şahit olduğu halde davalının yaptığı her türlü eyleme destek olmuştur. Müvekkil, davalının ailesine, bu evlilikte fiziksel şiddete maruz kaldığını, bu duruma müdahale etmeleri gerektiğini söyleyerek onlardan defalarca kez yardım istemiştir. Ancak davalının ailesi, bir kez olsun oğullarını arayıp da, problemin ne olduğunu sormamış; evlilikteki problemlerin şiddetle çözülemeyeceğini anlatmamışlardır. Aksine davalının en büyük ablası bir gün müvekkile; "O kıyafetle dışarı çıkma, bizim komşularımız böyle şeyleri kaldırmaz." diyerek neredeyse yaşananlardan müvekkili sorumlu tutmuş; bu yolla da kardeşine arka çıkmıştır. Kısacası müvekkil, davalının ailesi tarafından yok sayılmıştır.
Davalının ablasının müvekkilimizin giyim tarzına karışması evlilik birliğine açıkça müdahale sayılmaktadır. Yargıtaya göre de kocanın, ailesinin evlilik birliğine müdahalesine sessiz kalması boşanma sebebidir.
DAVALI YALNIZCA MÜVEKKİLE DEĞİL, MÜŞTEREK ÇOCUK AYDOST AYDOĞAN'A DA İLGİSİZ DAVRANMIŞTIR. MÜŞTEREK ÇOCUK BABAYA ÖZLEM DUYMUŞTUR. DAVALININ BABA OLMAKTAN ANLADIĞI TEK ŞEY ÇOCUĞUNA OYUNCAK VE KIYAFET SATIN ALMAK OLMUŞTUR.
Davalı, mobilyacıdır. Kendisine ait iş yeri bulunmaktadır. İş yerinin adı "********** Mobilya"dır. Davalı, kendisine ait iş yeri bulunmasına, bir başkasının yanında bağımlı çalışmamasına rağmen eve geç gelen birisidir. Kış aylarında akşam saat yedi gibi, yaz aylarında ise akşam saat sekiz buçuk- dokuz gibi evine gelen birisidir. Eve geldiğinde dahi balkonda saatlerce oturup sigara içmeyi tercih etmiştir. Müvekkil, davalıya sık sık eve biraz daha erken gelmesi, çocuğunun bir erkek olarak babaya özlem duyduğunu, kendisi ile olmasa da en azından çocuğu ile daha sık vakit geçirmesini söylemiştir. Ancak davalı, gayet duygusuz bir şekilde "Çalışıyorum, işim var." demiştir.
Davalı, müvekkile olduğu kadar müşterek çocuğa karşı da ilgisiz kalmıştır. Davalı, bir baba olarak oğluyla ilgilenmemiş, müşterek çocuk defalarca oyuncaklarını alarak babasının yanına gitmesine rağmen ne yazık ki davalının kendisine katılmadığını üzülerek fark etmiştir. Öyle ki müşterek çocuk müvekkile sık sık "Anne, babam neden benimle oyun oynamıyor?" diye serzenişte bulunmuştur. Çocuğunun üzüldüğünü gören müvekkil ise, "Baban işten geldi, yorgun. Haftasonu oynarsınız." diyerek cevap vermek zorunda kalmıştır. Müvekkil, çocuğu ile davalının arasındaki ilişkiyi güçlendirmek amacıyla çocuğun ev ödevlerini yaptırması için davalıdan ricada bulunmuştur. Davalı ise çocuğun ödevlerine serzenişte bulunarak yardım etmiştir. Davalının baba olmaktan anladığı tek şey, çocuğuna oyuncak, kıyafet gibi maddi şeyler satın almak olmuştur. Ancak davalı bir kez olsun satın almış olduğu oyuncaklarla oturup çocuğuyla oynamamış; satın almış olduğu kıyafetleri giydirerek çocuğunu birebir vakit geçirecekleri şekilde dışarı çıkarmamıştır.
DAVALININ BASKICI TAVIRLARI ÖYLE BİR BOYUTA ULAŞMIŞTIR Kİ, ÇOCUĞUN GİYECEĞİ KIYAFETLERİ DAHİ KENDİSİ SEÇER OLMUŞ; ÇOCUĞA HEDİYE GELEN KIYAFETLERİ DAHİ GİYDİRMEMİŞTİR. ÇOCUĞUN BEĞENİ VE TERCİHLERİNİ HİÇE SAYMIŞTIR.
Davalının, müvekkile olduğu kadar çocuğa da baskıcı davranışları bulunmaktadır. Davalı, Fenerbahçe futbol takımını tutmaktadır. Bu sebeple de oğlunun da Fenerbahçeli olmasını istemiş; çocuğunu Fenerium isimli mağazaya götürmüş ve buradan eşofman, t-shirt, kupa gibi ürünler almasını istemiştir. Müşterek çocuk ise bunları giymek istemediğini, diğer mağazada gördüklerini almak istediğini beyan etmesine rağmen davalı; "Seni annen dolduruyor. Sen çocuksun, ne giyeceğine sen karar veremezsin, ben seçerim." diyerek müşterek çocuğa baskı uygulamıştır. Müşterek çocuk, babasıyla gittiği her alışverişten bu sebeple mutsuz ayrılmış ve durumu müvekkile anlatmıştır.
Davalı, sık sık müşterek çocuğun kıyafet dolabını açarak kıyafetlerin katlı olup olmadığını kontrol etmiş; çocuğun dışarı çıkmak üzere kıyafet giymesine dahi karışmıştır. Müşterek çocuk, "Baba ama ben onu değil. Bunu giymek istiyorum." demesine rağmen çocuğa baskı uygulamış; moralini bozmuştur. Tartışmanın kavgaya dönmesini istemeyen müvekkil ise davalıyı yatıştırmış ve çocuğuna ne yazık ki korkuyla davalının istediği kıyafetleri giydirmek zorunda kalmıştır. Davalının bu baskıcı tavırları öyle bir boyuta gelmiştir ki; davalı, müşterek çocuğa anneannesi ve dedesinden hediye gelen kıyafetleri dahi giydirmemiştir. Ne tesadüftür ki davalı, özellikle müvekkilin ailesinin müşterek çocuğa aldığı kıyafetleri giydirmemiştir.
DAVALI, MÜVEKKİLE YÖNELİK DE BASKIDA BULUNMUŞ; MÜVEKKİLİN GİYECEĞİ KIYAFETLERİ DAHİ KENDİSİ SEÇMİŞTİR.
Davalının giyilecek kıyafetler konusundaki baskısı yalnızca küçük olmasından ötürü çocuğa karşı değildir. Davalı söz konusu baskıcı tavırlarını müvekkile de yöneltmiştir. Evliliklerinin ilk başlarında taraflar bilikte alışverişe çıktıklarında davalı, müvekkile kendisinin seçtiği kıyafetlerini almasını istediğini beyan etmiştir. Müvekkil ise davalının, bu kıyafetleri kendisine yakıştırdığını ve kendisinin üzerinde görmek istediğini iyi niyetli şekilde düşünmüş ve müvekkil kendi beğenisi olan kıyafetlerden bir tane aldıysa, davalının seçtiği kıyafetlerden birden fazla almıştır. Ancak davalının, evliliğin ilerleyen zamanlardaki üslubu da giderek kabalaşmıştır. Başlarda "Bunu giysen daha iyi olur." diyen kişi gitmiş; "Onları giyemezsin, herkes bakar. Bunları alacaksın." diyerek sinirli şekilde emir veren biri gelmiştir. Müvekkil zaten evli ve bir çocuk annesi bir kadın olarak kıyafet hususunda her zaman üsturuplu seçimlerde bulunmuştur. Ancak müvekkil, davalı tarafından ne yazık ki yine de baskıya uğramıştır.
Yargıtay kararında görüldüğü üzere, EŞİN GİYİM TARZINA, GİDECEĞİ YERLERE VE GÖRÜŞECEĞİ KİŞİLERE MÜDAHALEDE BULUNMAK BİR BOŞANMA SEBEBİDİR.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi
2020/1135 E. 2020/2210 K.
Somut olayda; davacı erkeğin dava dilekçesinde “baskın bir karakter olarak sürekli kendi dediklerini dikte etmeye çalıştığı” vakıası belirtildiği gibi davalı kadın usulüne uygun şekilde tebliğ edilen ön inceleme duruşmasına da mazeretsiz katılmamış, erkek bu ön inceleme duruşmasında ise “çocuklarla ve evle ilgilenmediği” vakıalarına dayanmıştır. Gerçekleşen bu durum karşısında ilk derece mahkemesince belirlenen eşinin giyim tarzına, gideceği toplantılara ve görüşeceği kişilere müdahalelerde bulunarak sosyal şiddet uyguladığı" evi, çocukları ve eşi ile ilgilenmediği” vakıaları hükme esas alınabilir.
DAVALI, MÜVEKKİLİN SOSYAL MEDYA KULLANIMI VE TELEFON KONUŞMALARINA DAHİ KARIŞMIŞTIR. FAKAT KENDİSİ GECE GEÇ SAATLERDE TİKTOK İSİMLİ UYGULAMAYI KULLANMIŞTIR. DAVALININ GÜVEN SARSICI DAVRANIŞLARI BULUNMAKTADIR. MÜVEKKİL, DAVALININ BİR KADINLA FLÖRTÖZ KONUŞMALARINI YAKALAMIŞTIR.
Davalı, müvekkile yönelik sosyal medya ve telefon kısıtlamasında da bulunmuştur. Müvekkilin ne zaman iş için telefonu çalsa davalı sertçe, "Kim o arayan?" diye sormuştur. Müvekkil, davalı evde olduğu zamanlarda telefonu sessize alır hale gelmiştir. Müvekkilin evde sorun yaşamasını istemeyen arkadaşları ve ailesi de müvekkili daha az arar hale gelmişlerdir. Müvekkile yönelik sosyal medya kısıtlamasını uygulayan davalı ise gece geç saatlerde dahi TikTok isimli uygulamada vakit geçirmekten geri durmamıştır. Davalının bundan başka çeşitli platformlarda çok sayıda sosyal medya hesabı bulunmaktadır. Davalı, bu platformlarda 4721 sayılı kanunda bir boşanma sebebi teşkil edecek şekilde güven sarsıcı davranış sergilemiştir. Davalının HTS ve SMS kayıtlarının celbini talep ederiz. Daha açık izah etmemiz gerekirse müvekkil, davalının bir kadınla flörtöz şekildeki yazışmalarını yakalamış ve ekran görüntüsünü almıştır. İşbu ekran görüntüsü dava dilekçemizin ekinde Sayın Mahkemenize sunulacaktır.
Yargıtaya göre de eşin sosyal medyada fazla vakit geçirmesi boşanma davasında kusur kabul edilmektedir.
DAVALI, MÜŞTEREK ÇOCUĞUN YANINDA MÜVEKKİLİ AŞAĞILAMIŞ VE ONA HAKARET ETMİŞTİR. ÖYLE Kİ DAVALININ HAKARETLERİ SİNKAFLI KÜFÜRLER İÇERMEYE BAŞLAMIŞTIR. BU DURUM MÜVEKKİL İÇİN ÇEKİLMEZ HALE GELMİŞTİR.
Davalı, müvekkile sık sık hakaretlerde bulunmuştur. Başlarda müvekkil, davalının iş yoğunluğu sebebiyle gergin olduğunu düşünmüş; uğradığı hakaretleri sineye çekmiştir. Ancak hakaretlerinin dozunu arttıran davalı, müvekkile çocuğunun yanında dahi hakaretlerini çekinmeden sürdürmeye başlar hale gelmiştir. Bir anne olarak çocuğunun babasını rol model almasından çekinen müvekkil için artık bu durum çekilmez hale gelmiştir. Davalı müvekkile sık sık; "Sen ne biçim kadınsın? Cahil, senden kadın olmaz. Zaten horlayan kadın mı olur?" demiştir. Öyle ki davalı, müvekkile karşı hakaretlerinin boyutunu arttırarak sinkaflı küfürler dahi eder hale gelmiştir. Davalı, müşterek çocuğun yanında müvekkile; "Ananı avradını sikerim." demiştir. Davalı hakkında 5237 sayılı TCK'nun 125. Maddesi uyarınca hakaret suçundan suç duyurusunda bulunma hakkımızı saklı tutarız. Davalı yine müvekkile; "Senin ne olduğun belli değil. Araştırmadan evlendim. Araştırsaydım altından neler çıkardı kim bilir. Annen ne ki sen ne olacaksın?" demiştir. Sayın Mahkemenizce de görüldüğü üzere davalı, yalnızca müvekkile değil; müvekkilin ailesine yönelik de hakaretvari söylemlerde bulunmuş; müvekkilin ailesini aşağılamıştır.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 26.06.2018 Tarih, 2016/15484 E. 2018/8152 K.
sayılı kararında şu sonuca ulaşılmıştır. Yapılan yargılama ve toplanan deliller üzerine mahkeme tarafından davalı erkeğin, davacı kadına küfür ettiği anlaşılmıştır. O halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede bir geçimsizlik mevcuttur. Aynı zamanda eşler arasında birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik sabittir. Bu olay karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamak kanunen mümkün değildir. Tüm bu nedenlerle boşanmaya (TMK m.166/1) karar verilmesi gerekirken, yetersiz gerekçe ile davanın reddedilmesi doğru değildir.
DAVALININ ÖFKE KONTROL PROBLEMİ BULUNMAKTADIR. İLK BAŞLARDA BARDAK, TABAK GİBİ CİSİMLERİ KIRARAK ÖFKESİNİ KUSAN DAVALI, ZAMANLA MÜŞTEREK ÇOCUĞUN YANINDA MÜVEKKİLİN OMZUNA YUMRUK ATAR HALE GELMİŞTİR.
Davalı, öfke kontrol problemi bulunan biridir. Davalı, müvekkile yönelik fiziksel şiddette de bulunmuştur. Sürekli olarak müvekkilin üzerine yürümüştür. Davalı başlarda yalnızca sinirlendiği anlarda evdeki bardak, tabak gibi eşyaları kırmış; ancak ilerleyen zamanlarda müvekkilin omzuna yumruk atmıştır. Davalı hakkında 5237 sayılı TCK'nun "Kasten Yaralama" başlıklı 86. Maddesinden suç duyurusunda bulunma hakkımızı saklı tutarız.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2013/21556
K. 2014/4171
T. 27.2.2014
ÖZET : Kocanın, eşi ve çocuğuyla ilgilenmediği, evlilik birliğinden kaynaklanan görevlerini yerine getirmediği,eşine sürekli fiziki şiddet uyguladığı, müşterek evin eşyalarını kırdığı, eşine hakaret ettiği; buna karşılık kadının da, eşine hakaret ettiği, kocanın dövülme olayında kadının dahlinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Davacı kocanın eşine göre daha fazla kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Az kusurlu olan davalı kadının davaya itirazı hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup, evlilik birliğinin devamında kadın bakımından korunmaya değer bir yararın kalmadığı, Türk Medeni Kanununun 166/2. maddesi şartlarının davada gerçekleştiği görülmektedir. Davalı kadının daha ağır kusurlu olmadığı, her hangi bir geliri ve malvarlığının bulunmadığı, boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceği gerçekleşmiştir. Kadın yararına geçimi için uygun miktarda yoksulluk nafakası takdiri gerekir. Boşanma sonucu eş, en azından diğerinin maddi desteğini yitirmiştir. Tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile kusurları ve hakkaniyet ilkesi dikkate alınarak davalı kadın yararına uygun miktarda maddi tazminat verilmelidir. Manevi tazminat isteyen kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, bu olayların kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. Taraftarın sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları dikkate alınarak davalı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir
DAVALININ DAVRANIŞLARI TUTARSIZDIR. KAHVALTI YAPMADIĞINI, ÜTÜSÜNÜ KENDİSİNİN YAPACAĞINI BEYAN EDEN DAVALI DAHA SONRA İSE KAHVALTI HAZIRLANMADIĞI VE ÜTÜ YAPILMADIĞI GEREKÇESİYLE MÜVEKKİLE BAĞIRMIŞTIR. BABASININ KAHVALTI YAPMADIĞINI GÖREN MÜŞTEREK ÇOCUK DA KAHVALTI ETMEMEYE BAŞLAMIŞTIR. DAVALI, MÜŞTEREK ÇOCUĞA KÖTÜ ÖRNEK OLMUŞTUR.
Davalının davranışları tutarlı değildir. Davalı, narsist kişilik yapısına sahip biridir. Davalı, müvekkile; "Kahvaltı hazırlama, ben kahvaltı yapan birisi değilim." demiştir. Bu sebeple başlarda kahvaltı hazırlayan müvekkil, söz konusu sofrayı kurmadığında ise davalı, "Bu evde neden kahvaltı hazırlanmıyor?" diyerek kavga çıkarmıştır. Davalı, "Ütümü kendim yapmak istiyorum." dediği halde müvekkil tarafından kıyafetleri ütülenmediği zaman ise "Sen zaten ne işe yararsın?" diyerek kavga çıkarmıştır. Müvekkil bir keresinde davalının gömleklerini ütülerken çift çizgi yapmıştır. Bu sebeple davalı, müvekkilden ütüyü bırakmasını istemiştir. Müvekkil ütü yapmayı bırakınca da ütü yapmadığı için davalıdan azar işitmiştir. Sayın Mahkemenizce de görüleceği üzere müvekkil ne yapsa davalıya yaranamamıştır. Müvekkilin iyi niyetli davranışları dahi davalı tarafından kabahat hatta bir suç sayılarak olağan dışı tepkilerle karşılanmıştır. Davalının davranışları müşterek çocuğa da kötü örnek olmaya başlamıştır. Müvekkil ailece kahvaltı yapmak için sofrayı hazırladığında babasının kahvaltı etmediğini gören çocuk, "Babam kalkmıyorsa ben de kahvaltı yapmayacağım." demeye başlamıştır. Müşterek çocuğun bu söylemi başlarda müvekkili kırsa da çocuğun cümlesinin ne anlama geldiğini, çocuğun bu cümleyle aslında ne anlatmak istediğini düşünen müvekkil, çocuğunun aslında kendi kahvaltı isteğini geri çevirmekten çok babasıyla en azından birkaç dakika da olsa kahvaltı sofrasında vakit geçirme özlemi içinde bulunduğunu fark etmiştir. Bu durum müvekkilin katbekat üzülmesine sebep olmuştur. Kendinin eş olmaktan kaynaklı ilgi ve sevgi ihtiyacından vazgeçer hale gelen müvekkil, çocuğunun da bu evlilik sebebiyle yara almaya başladığını, yanındayken babasına uzak kaldığını üzülerek fark etmiştir.
DAVALI, MÜVEKKİLE CİNSEL ŞİDDET UYGULAMIŞTIR. CİNSEL İLİŞKİ SONRASI DAVALI, MÜVEKKİLE SIRTINI DÖNMÜŞTÜR. DAVALI, AYNI ZAMANDA MÜŞTEREK ÇOCUK UYANIKKEN MÜVEKKİLLE CİNSEL İLİŞKİ YAŞAMAK İSTEMİŞTİR.
Davalının müvekkile karşı şiddeti yalnızca psikolojik ve fiziksel şiddet boyutunda kalmamıştır. Öyle ki davalının gayri ihtiyari davranışları da söz konusudur. Müvekkil, menapoz dönemine erken girmiştir. Sayın Mahkemenizce de bilindiği üzere kadınların menapoz dönemine erken girmesinin sebepleri genetik ve stres faktörleridir. Müvekkil, evliliğinde yaşamış olduğu stres sebebiyle erkenden menapoza girmiştir. Müvekkil menapoza girdiği için cinsel ilişki sırasında yoğun acı hissetmiştir. Müvekkil, bu konuda davalıdan anlayış beklemesine rağmen baskı görmüştür. Davalı, müvekkile anlayış göstermemiş, müvekkile sevgiyle yaklaşmamıştır. İlişki sonrasında davalı, müvekkile tabiri caizse işim bitti artık git der gibi yaklaşmış; ilişki sonrası davalı, müvekkile sırtını dönmüştür.
Davalının cinsellik konusunda müvekkile karşı gayri ahlaki tavır ve davranışları bulunmuştur. Şöyle ki; tarafların müşterek çocuğu oturma odasında oyun oynarken davalı, müvekkille mutfakta iken mutfak perdesini indirerek müvekkili cinsel birliktelik yaşamak için sıkıştırmıştır. Davalı, mahrem yaşamın yaşanması gereken yatak odası dışında, evin her yerinde, çocuğun uyumasını dahi beklemeden cinsellik yaşamak istemiştir. Müvekkil, davalıyı çocuk uyanıkken cinsel ilişkiye giremeyeceğinden bahisle reddettiğinde ise davalıdan azar işitmiştir.
DAVALI, MÜVEKKİLDEN EN MÜMKÜN ŞEKİLDE EV İŞLERİNİ YÜRÜTMESİNİ BEKLEMİŞ; ANCAK BUNUN SONUNDA MÜVEKKİLE "TEMİZLİK HASTASI" YAFTASINDA BULUNMUŞTUR.
Davalı, müvekkil ağır grip olduğu zamanlarda bile müvekkilden ev işlerini mükemmel düzeyde yapmasını beklemiştir. Müvekkil, hasta hasta hem işe gitmiş; hem de işten eve geldiğinde biraz istirahat etme imkanı bulamadan ev işlerini yapmak zorunda kalmıştır. Müvekkil, haklı olarak bir eş olarak davalıdan biraz şefkat, ilgi ve yardım istemiştir. Ancak temizlik, yemek, ütü, çamaşır gibi bütün ev işleri müvekkilden beklenmiştir. Buna rağmen davalı, müvekkili temizlik hastası olmakla suçlamıştır. Öyle ki davalı, müşterek çocuğa; "Oğlum sen takıntılı çocuk olma diye uğraşıyorum ama annen varken mümkün değil." demiştir.
Müvekkilden en mükemmel temizlik bekleyen, temizlik sonrasında ise müvekkile "temizlik hastası" yaftası yapıştıran davalı ise kendi kişisel temizliğine hiçbir zaman dikkat etmemiştir. Davalı, dişlerini fırçalamayan bir kimsedir. Müvekkil defalarca diş doktoruna git demesine rağmen gitmemiştir. Davalının bacağının bir tanesinde yoğun şekilde varis vardır. Müvekkil bunun için de davalıya doktora gitme teklifinde bulunmasına rağmen sonuç alamamıştır. Davalı, banyoda traş olduğunda vücut kıllarını banyoda bırakmıştır. Davalı genel olarak ne kendi kişisel temizliğine ne de ev temizliğine önem göstermemiştir.
DAVALI, EVİN GİDERLERİNE KATILMAMIŞTIR. DAVALI CİMRİ VE PİNTİ KİŞİLİK YAPISINA SAHİPTİR.
Davalı asosyal bir kimsedir. Müvekkil, her bayram yalnızca davalının ailesine yaptıkları ziyaret dışında ailece tatile gitmek istemiştir. Ancak davalı, tatil gibi harcamaların gereksiz olduğunu düşündüğünden olacak ki; bu tarz giderlerde bulunmayı hiçbir zaman istememiştir. Müvekkilin, her "Tatile gidelim." şeklindeki teklifi ne yazık ki kavga ile sonuçlanmıştır. Davalı, tatil harcamaları dışında yani olağan aile yaşamındaki giderler konusunda da son derece cimri ve pintidir. Müvekkile maddi anlamda hiçbir katkısı yoktur. Davalı, kendi ekonomik geliri konusunda müvekkili hiçbir şekilde bilgilendirmemiştir. Müvekkil yalnızca iş yerinde kasaların olduğunu ve davalının kazandığı paraları bu kasalarda sakladığını bilmektedir. Bundan başka davalının Halk Bankası, Akbank ve Finans Bankasında birçok hesabı vardır. Oturdukları ev davalının üzerindedir. Davalının üzerinde ayrıca 2013 model 38 BM *** plaka sayılı, Seat İbiza, 1.2 TSI otomatik vites aracı bulunmaktadır. Ancak söz konusu araç düğünde müvekkile takılan ziynet eşyaları ile alınmıştır.
Davalı, son bir yıldır eve yiyecek alışverişinde dahi bulunmamıştır. Davalı bu durumu, "Ben evde doğru düzgün yemek yemiyorum ki zaten, sen al." diyerek savunmuştur. Tarafların her ikisi de çalışmaktadır. Müşterek çocuk ise vaktin çoğunu okulda geçirmektedir. Evde elektrik, su gibi kullanımlar zaten çok azdır. Davalı, yalnızca cüzi miktardaki faturaları ödemeyi tercih etmiştir. Tarafların evi kira değildir. Oturulan konut davalının mülkiyetindedir. Anlaşılacağı üzere davalının giderleri zaten çok azdır. Kendine ait iş yeri olan davalının gelirinin iyi olduğunu tahmin ediyoruz. Buna rağmen davalı, ne çocuğuna ne de müvekkile daha iyi bir yaşam standardı sunmak için çabalamamıştır. Davalı, müvekkile evliliklerinin ikinci yılından itibaren özel günlerde dahi hediye almamıştır. Müvekkil, bütün özel ihtiyaçlarını kendisi karşılamak durumunda kalmıştır. Müvekkil zaten çalışan bir kimsedir ve gururlu bir kişilik yapısına sahiptir. Ancak bir eş olarak davalının kendine yönelik küçük de olsa harcamalarda bulunmasını ummuştur. Müvekkilin böyle bir beklenti içinde olmasının sebebi ise eşi tarafından bir nebze olsun önemsendiğini hissetmektir. Ancak ne yazık ki müvekkil, davalıdan ne maddi ne de manevi anlamda bir ilgi görememiştir.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası: 2013/7394
Karar Numarası: 2013/20222
Karar Tarihi: 09.09.2013
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, incelemenin duruşmalı yapılması talebiyle temyiz edilmiş ise de, duruşma isteyenin, buna ilişkin gideri yatırmadığı anlaşıldığından, duruşma isteğinin reddine, evrak üzerinde inceleme yapılmasına karar verildi. Evrak incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davalı kocanın eşi ve ailesine küfür ettiği ve aşırı cimri davranmak suretiyle evlilik birliğinden kaynaklanan yükümlülükleri yerine getirmediği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK.md. 166/1)karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.
SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.09.09.2013(Pzt.)
DAVALI MÜVEKKİLE "CAHİL" DİYEREK HAKARET ETMİŞ; İŞ ARKADAŞLARININ MÜVEKKİLİ GÖRMESİNDEN UTANMIŞTIR.
Müvekkil, davalının iş yerine evlilikleri süresince yalnızca bir veya iki kez gitmiştir. Davalı, müvekkilin iş yerine gelmesini istememiştir. Bahane olarak ise müvekkile; "Burası sanayi ortamı. Burada herkes sana bakar." demiştir. Arabanın klimasında sıkıntı yaşandığında müvekkil sanayiye yaptırmaya götürmüştür. Davalı ise müvekkile arabayı sanayiye kendisinin götürebileceği yönünde teklifte dahi bulunmamış; müvekkilin arabayı sanayiye götürmesini problem etmemiştir. Müvekkil ise bu duruma çok şaşırmıştır. Sayın Mahkemenizce de görüldüğü üzere davalı, müvekkilden utanmaktadır. Davalının istemediği şey sanayidekilerin müvekkili görmesi değil; iş arkadaşlarının müvekkili görmesidir. Zira davalı, müvekkile sık sık "Cahil" demiş; müvekkili aşağılamış ve iş arkadaşlarının müvekkili görmesinden utanmıştır.
Açıklanan sebepler gereği davalı, işbu evlilik sürecinin çekilmez hale gelmesinde ağır kusurludur. İşbu sebeple taraflar arasındaki evlilik birliğinin devamında hukuka uygunluk bulunmamaktadır. Bu sebeple tarafların boşanmalarına karar verilmesini, müşterek çocuk ************N'ın geçici ve kalıcı velayetlerinin müvekkile verilmesini, saygılarımızla Sayın Mahkemenizden arz ve talep ederiz.
ZİYNET EŞYALARI KONUSUNDAKİ TALEBİMİZ;
Sayın Mahkemenizce de bilindiği üzere düğünde takılan takılar kim tarafından takılmış olursa olsun ve kimin üzerine takılmış olursa olsun Yargıtayın güncel kararlarına göre kadına aittir ve kadına bağışlanmış sayılmaktadır. Ziynet eşyalarının müvekkile aynen iadesini, aynen iadesi mümkün olmadığı takdirde fiili teslim tarihindeki rayiç bedel üzerinden iadesini talep ederiz.
*1 TANE GREMSE ALTIN
*1 TANE CUMHURİYET ALTINI
*7 TANE ÇEYREK ALTIN
*3 TANE YARIM ALTIN
*1 TAKIM ÇİFT SIRALI SU YOLU SET (KÜPE, KOLYE, BİLEKLİK)
*1 TANE 14 AYAR ALYANS
*1 TANE TEK TAŞ ALTIN YÜZÜK
*1 TANE ÜÇ SIRA TAŞLI ALTIN YÜZÜK
*1 TANE ÜÇ SIRA TAŞLI ALTIN KELEPÇE BİLEZİK
*5 TANE 20 GR 22 AYAR ALTIN BİLEZİK
*15 TANE ORTALAMA 30 GR 22 AYAR ADANA BURMASI BİLEZİK
*1 TANE SARI LİRA(ESKİ BASIM YARIM REŞAT ALTINI)
*1 TANE 14 AYAR GÜNEŞ KOLYE
HUKUKİ NEDENLER : 4721 sayılı kanun, 6100 sayılı kanun ve yasal sair tüm mevzuat
HUKUKİ DELİLLER :
1-Mali ve ekonomik durum araştırması
2-Müvekkil ile davalı arasındaki SMS, whatsapp yazışmaları
3- Ses kaydı ve görüntü kayıtları
4- Davalının adına kayıtlı 0538 321 ** ** hattın arama, SMS ve HTS kayıtları
5-Müvekkilin darp edildiğini gösterir fotoğraflar
6-Müvekkilin darp edildiğini gösterir raporlar
7-Tanık beyanları ( İsim ve adreslerini daha sonra bildireceğiz.)
8-Bilirkişi,
9- Görüşü,
10-Gerektiğinde Keşif ve yemin dahil yasal her türlü delil.
SONUÇ VE İSTEM :
Yukarıda arz ve izah edilen ve Sayın Mahkemenizce re'sen gözetilecek nedenlerle;
Dava dilekçemizin kabulü ile,
Tarafların TMK m.166 uyarınca "Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması" sebebiyle boşanmalarına karar verilmesini,
Tarafların müşterek çocuğu, 10/10/2015 doğumlu *************N'ın yargılama sürecinde geçici velayetinin, yargılama sonunda kesinleşmiş boşanma tarihinden itibaren ise kalıcı velayetinin müvekkile verilmesine karar verilmesini,
Fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL harca esas değer gösterdiğimiz düğün sırasında müvekkile takılan ziynet eşyalarının aynen iadesi, bu mümkün değilse fiili teslim tarihindeki rayiç bedeli üzerinden nakden iadesine karar verilmesini,
İşbu yargılama sırasında müşterek çocuk *************** lehine yargılama süreci boyunca 10.000,00TL tedbir nafakasına hükmedilmesini, yargılama sonunda kesinleşmiş boşanma kararı tarihinden itibaren ise her yıl ÜFE- TÜFE oranında artmak üzere 10.000,00 TL iştirak nafakasına hükmedilmesine karar verilmesini,
Müvekkil lehine işbu evlilik sebebiyle yaşamış olduğu maddi zararlar sebebiyle 1.000.000.000,00 TL(BİR MİLYON) maddi tazminata, müvekkil lehine yaşamış olduğu üzüntü ve manevi zararlar sebebiyle 1.000.000.000,00 TL(BİR MİLYON) manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmesini,
Sayın Mahkemenizden saygılarımızla vekaleten arz ve talep ederiz. 17/11/2023
DAVACI VEKİLİ
Av. Gizem Gül UZUN