KAYSERİ 8. AİLE MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE
DOSYA NO : 2023/***
DAVALI : O**** K****** / TC: ***********
ADRES : ****************************
VEKİL : Av. M***** M**** Ç*****
ADRES: ****************************
DAVACI : S***** K****** / TC: ***********
ADRES : ***************************
VEKİL : Av. GİZEM GÜL UZUN
KONU : İkinci Cevap Dilekçemizin Sunulmasından İbarettir.
AÇIKLAMALAR :
Yukarıda esas numarası verilen mahkemeniz dosyasında davalı tarafından sunulmuş olan asılsız ve mesnetsiz iddialarla yüklü cevaba cevap dilekçesini kabul etmemekle beraber söz konusu dilekçeye karşı süresi içerisinde ikinci cevap ve itirazlarımızı sunmaktayız. Şöyle ki;
Taraflar 23/01/2022 tarihinde evlenmişlerdir ve bu evlilikten müşterek çocuk bulunmamaktadır. Zamanla evlilik birliğinin temelden sarsılması üzerine tarafların anlaşmazlıkları artmış ve boşanma sürecine girilmiştir. Davacı tarafından boşanma dilekçesinde iddia edilen beyanlar asılsız, akıl ve gerçek dışı olup olaylar akıl almaz derece de çarpıtılarak aktarılmıştır.
Öncelikle davacı taraf müvekkil ile instagram sosyal medya platformunda tanıştığını, bu sebeple yeterince tanıyamadığını belirtmiştir. Davacı tarafından öne sürülen iddialar gerçek dışıdır ve taraflar birbirlerini 5 yılı aşkın süredir tanımaktadır. Ancak bilinmektedir ki evlilik birliğinin kurulması kadar tanışmakta özgür iradeye dayanmaktadır. Davacı da müvekkil ile özgür iradesi ile konuşmuş ve tanışmıştır. Davacının kendisi sosyal medya platformunda tanışarak bir ilişkiyi evliliğe götürmeyi normal karşılamış, kendi akıl ve mantığına oturtarak özgür iradesiyle kabul etmiştir ki tarafların birlikteliği evliliğe gitmiştir.
Taraflar birbirlerini 2018 yılından beri tanımakta olup 2022 evlilik tarihine kadar epeyce uzun duygusal arkadaşlıkları mevcuttur. Bu kadar uzun dönemde davacı müvekkilin aile ortamını, akrabalarını detaylı şekilde öğrenmiş ve tanımıştır. DAVACI BU DÖNEMDE (EVLENMEDEN ÖNCE) MÜVEKKİLİN NİŞANLI OLDUĞUNU BİLEREK KONUŞMAYA DEVAM ETMİŞ ve ".. Ben seni çok seviyorum, sensiz yapamam, benden vazgeçme, nişanı bırak benimle ol.." diyerek müvekkile daha önceki nişanı atmasında etkili olmuştur. Davacı tarafından yazılan mesajlar dosya içerisine tarihleriyle birlikte sunulacaktır. Davacı müvekkilin daha önce nişanlandığını kendi kök ailesinden gizlemiştir. Müvekkil ".. Bunda ayıp bir şey yok, ailelerden bir şey saklamayalım öğrenilir yalancı duruma düşeriz.." demesine rağmen DAVACI KENDİ HÜR İRADESİ İLE SAKLAMAYA DEVAM ETMİŞTİR. Her bireyin başından nişan, evlilik, boşanma süreçlerinin geçmesi pek tabi doğaldır. Ancak bunu kusur görerek saklama gereksinimi duyan davacının kendisidir. Davacı başlarda kendi gururuna yedirememiş ve müvekkilin nişan atmasında kendi etkisini de gizlemek istemiştir. Tüm bunlara rağmen davacının şu aşamada "bilmiyordum" diyerek müvekkile kusur atfetme gayretinin aksi deliller ile sabit hale gelecektir. Nitekim davacının ve ailesinin, müvekkilimizin nişanlı olduğunu bildiğine dair mesajlaşma kayıtları mevcuttur. Bu kayıtlar bilahare mahkemenize sunulacaktır.
ÖNEMLE BELİRTMEMİZ GEREKİR Kİ DAVACI TARAF DAVA DİLEKÇESİNDE, MÜVEKKİLİN NİŞANLI OLDUĞUNU BİLMEDİĞİNİ EVLENDİKTEN SONRA NİŞANLANDIĞINI ÖĞRENDİĞİNİ İDDİA ETMİŞTİ. FAKAT CEVABA CEVAP DİLEKÇESİNDE "NİŞANLI BİRİ İLE KONUŞAMAM" ŞEKLİNDE CEVAP VERDİĞİNİ SÖYLEMEKTEDİR. BU HUSUS DAHİ ÇELİŞKİLER İÇERİSİNDEKİ DAVACININ BEYANLARININ ASILSIZ OLDUĞUNU GÖSTERMEKTEDİR.
Davacının ziynet eşyalarla alakalı iddiları asılsızdır ve tarafımızca kabul edilemez. Nitekim davacı, müvekkilimize bizzat; "ziynetleri değiştirmene gerek yok ben takarım demiştir. " başta kabul etmiş olduğu hususta beyanını değiştirmesi yalnızca kusur izafe etmeye çalışmasından ibarettir. Nitekim ziynet eşyalarının evlenmeden önce alındığını düşünürsek, davacının "nişanlı olduğunu bilmiyordum" iddiaları da çürümüş vaziyette olacaktır. Nitekim en başta nişanlı olduğunu bilmediği bir insana eski ziynetleri değiştirmemesi, bu vaziyette kullanmak istediğini söylemesi zaten beklenemez. Bu nedenle davacının iddiaları gerçek dışıdır.
Müvekkilin hiçbir zaman kendi ailesini müşterek konuta karıştırma, söz sahibi etme gayreti olmamıştır. Müvekkilin böyle bir gayreti olmuş olsa idi davacı tarafından çok büyütülen nişan olayının ailesinden çekinmesi nedeniyle atma taraftarı olması beklenemezdi. Ancak müvekkil her zaman kendi huzur ve mutluluğunu göz önünde tutarak birlikteliği kurmuş ve devam ettirmiştir. Müvekkilin ailesi fazlasıyla yardım sever ve destekleyici kişiliğe sahiptir. Müvekkilin kök ailesinin gayreti tamamen davacının nasıl mutlu olacağı, kendisini gelin olarak görmemesi, yabancılık çekmemesi için olmuştur. Ancak davacı bu yardımlardan ve ilgiden rahatsızlık duyarak sıkıldığını dile getirmiştir. Davacı müvekkilin ailesinin söz sahibi olmasından değil, alışkın olmadığı ilgiden bunalarak sorun çıkarmıştır.
Müvekkilin annesi E** K****** ve ablası H***** K****** tarafların müşterek konutuna yakın mesafede oturmamaktadır. Müvekkilin diğer ablası T**** E****** da hamile olması ve sürekli düşük yapması nedeniyle , tarafların evlilik birliği döneminde de düşük tehlikesi yaşamış ve evden çıkmaya dahi korkmuştur. Gerekli deliller dosya içerisine sunulacaktır. Hal böyle iken iddia edilen kişilerin sürekli olarak tarafların evinde bulunması ve müdahale etmeleri mümkün değildir. Müvekkilin ailesi evlilik birliği boyunca toplamda ya 3 ya da 4 kez gelmişlerdir. Müvekkilin ailesi gelmek istediğinde davacı ".. Görmek istemiyorum, gelmesinler, hazırlık yapamam ben, hizmet etmekle uğraşamam, bir de temizlikle uğraşamam, onlara yapacak yemeğim de yok hizmetim de yok.." sözleri ile müvekkile baskı uygulamış ve tartışma çıkarmıştır. Davacı kendi ailesinin ziyaretlerinde ilgili ve alakalı davranırken müvekkilin ailesi gelmek istememiştir. Ve hatta akşam yemek hazırlandığında müvekkilin ailesi gelmek istemiş, davacı bu durumun üzerine yemekleri çöpe dökerek tartışma çıkarmıştır.
Müvekkilin annesinin dizinden rahatsızlığı olup arabaya binerken dahi zorlanan bir kimsedir. Sürekli bir yere gidebilmenin imkansız olmasının yanında müvekkilin annesi 20 mt uzaklığa dahi gidememektedir. Evlilik birliği süresinde müvekkilimiz annesini en fazla 3 yahut 4 defa alıp eve getirmiştir. Bunda da bizzat müvekkilimiz aracı ile gidip almıştır. Müvekkilin ablası ise vardiyalı çalışan kendi hayatı ile zar zor ilgilenen bir kimse olup davacının iddia ettiği şekilde müşterek konuta gelip gitme durumu kesinlikle söz konusu olmamıştır.
Davacı müvekkilin ailesine karşı yüzünü her zaman asmış, gülmek bir yana sohbet etmekten dahi geri durmuştur. Müvekkilin ailesi davacının rahatsız olduğunu yüz ifadesinden anlamışlar ve tarafların mutluluğu için müşterek konuta gelmemişlerdir. Davacı müvekkilin ailesine bu tavır ile yaklaşırken kendi ailesine gayet sevecen ve ilgili davranmıştır. Hastalıklarında yanlarında olmuş doğum günlerini kutlamış, özel günlerde bayramlarda arayarak hal hatır sormuştur. Müvekkilimiz davacının ailesine her zaman saygılı sevgili ve özenli davranmıştır. Müvekkilimiz davacının annesini defalarca hastaneye götürmüştür. Davacının iddialarının aksine, davacı kendi annesine kötü davranmıştır. Hatta bir keresinde annesine o kadar bağırmış ve kötü konuşmuştur ki annesi müvekkilimizden onu evine götürmesini istemiştir. Ancak müvekkilimiz, davacının annesi ile kötü olmasını istemediğinden, annesinin gönlünü davacı yerine almış ve onu bırakmamıştır. Müvekkilimiz, davacının babasının hastalığı sürecinde davacının ve ailesinin her daim yanında olmuştur. Günlerce hastaneye gitmiş hastanede kalmış hastaneye yemek götürmüştür. Hatta ve hatta davacının babasının kan ihtiyacında kendisi ve yakınları seferber olmuş, tüm arkadaşlarını hastaneye kan ihtiyacı için götürmüş ve kendisi de bizzat kan vermiştir. Hastane kayıtları incelendiğinde bu durum ortaya çıkacaktır.
Davacı ısrarla kendi ailesine gitmek istemiş müvekkilin de gelmesi için ısrarlı davranmıştır. Davacı için arkadaşları da öncelik olmuş ve her fırsatta buluşmak istemiştir. Davacı işe gidiyorum diye çıkarak ailesinin yanına gitmiştir. Davacı iş arkadaşlarını da ayarlamış ve müvekkilden saklayarak ailesinin yanında zaman geçirmiştir. Bu şekildeki güven sarsıcı hareketlerde bulunarak boşanmada kusurlu taraf davacının kendisidir. Davacı işe gidiyorum bahanesi ile çıkarak kendi hastanede yatan annesinin yanına gitmiştir. Ancak müvekkilimiz açısında hiçbir zaman annesinin yanına gitmesi sorun olmamaış aksine annesinin yanında gitmesi istenmiştir. Nitekim davacı bunu bahane etmiş ve annesinin yanına diye arkadaşları ile gece geç saatlere kadar takılmaya gitmiştir. Müvekkil davacıya hiçbir kısıtlama yapmamasına, aksine annesinin yanında olmasını söylemesine rağmen davacı yalan söyleme gayretinde bulunmuştur. Müvekkil öğrendiğinde davacının hamilelik döneminde hastanede bulunmasının enfeksiyon açısından tehlike oluşturduğunu bildiği ve endişe ettiği için müvekkilin annesi ".. Annenin yanında ben kalabilirim, ailem de kalabilir.." teklifinde bulunmuştur.
Müvekkilin bu konuda hiçbir söz etmesine müsaade etmeden, günlerce aile evinde kaldığı ve müşterek konuta uğramadığı da olmuştur. Davacı toplam evlilik sürecinde müşterek konutta kaldığı süre 6 ay kadar olmamıştır. Davacı müvekkilin olmadığı zamanlarda ailesini çağırıp eve ait eşyaları verdiği dahi olmuştur. Tarafları evlilik birliğinde yağ, şeker, bulaşık makinesi tableti, çamaşır yumuşatıcısı, diş macunlarına kadar ve hatta teknolojik aletlerden olan hoparlör, hoparlör tutucusu, telefon aparatına ve paspasa kadar ailesine götürmüştür. Müvekkil bunları fark etmişse de huzursuzluk yaratmamak adına tepki vermemiştir. Evdeki paspasa kadar götüren bir kimsenin evi terk ettikten sonra evde ziynet eşya bulundurması beklenemez. Bu nedenle davacı evi terk ederken yanında tüm eşyaları, ziynetleri ve paraları alıp götürmüştür. Müvekkilin bu tepkisizliği ve iyi niyeti karşısında davacı daha da yüz bularak devam etmiş, müvekkilin yeni market alışverişlerinde açılmamış paketlere kadar verme yoluna gitmiştir. Müvekkil adeta iki ev geçindirir duruma gelmiştir.
Müvekkilin ablasının geçirdiği düşük tehlikeleri ve sağlık problemleri yaşadığı dönemde ziyarete dahi gitmeyen davacının kendisidir. Davacı müvekkil ile tartışarak ailesinden soğutmaya, uzaklaştırmaya ve aralarındaki bağı kesmeye çalışmıştır. Davacı müvekkil ile arasında hiçbir problem yokken "..senin ailen ile aran çok iyi benim neden öyle değil..." diyerek kıskançlıktan ötürü tartışma yarattığı dahi olmuştur. BUNUN İÇİNDİR Kİ MÜVEKKİLİN KÖK AİLE TARAFINDAN GÖSTERİLEN İLGİ VE ALAKADAN DAHİ RAHATSIZLIK DUYMUŞ, ZOR GÜNLERİNDE DE YANLARINDA OLMAMIŞTIR. Bu günler de müvekkilin gitmesine dahi müsaade etmemiş ve gittiğinde tartışma yaşanmıştır. Ayrıca belirtilen yatak seçme olayı ahlak dışı ithamlarla aktarılmış olup, müvekkilin bu şekilde söylemi ve tavrı da hiçbir zaman olmamıştır. Bu durumun geçtiği whatsapp mesaj kayıtları da dosyaya sunulacaktır. Ayrıca davacı, müvekkilin ailesine olan saygısının ne derece olduğunu ".. Anneleri ve ablaları yatacakmış gibi... sözde aşırı kültürlü ve bilinçli ablaları.." beyanları ile bir kez daha göstermiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/24445 E. 2018/11289 K. 'da eşin ailesine saygısız davranılmasının ortak hayatı temelinden sarsacak nitelikte bulmuştur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu - Karar : 2017/1093 kararında tarafların ailelerine karşı hakaret tehdit ve aşağılayıcı tutum ve davranışlar asli kusurlu olan taraf olarak kabul edilmiş ve aleyhine tazminata hükmedileceği öngörülmüştür.
Tarafların evlilik birliktelikleri kurulurken eşya almaya davacının vefat eden babası gelmiş ve yanlarında olmuştur. Müvekkilin ailesi ".. Siz gençsiniz kendi zevkinize göre rahatça gezerek alın.." sözlerinde bulunmuşlardır. Davacı, müvekkilin ailesinin alışverişte gelmesine razı olmamış ve rahatsızlık duymuştur. Ancak alışveriş esnasında davacının kendi ailesi de yer almış ve her iki tarafında ailesi bulunmuştur. Davacı daha evlenmeden ".. Kızlar annesinin kaderini yaşarmış annem görümcelerinden çok çekti ben de çok çekerim evime gelmesinler , çok samimiyete gerek yok.." kelimelerini evliliğin her anında sarf etmiştir. Müvekkil bu sözleri davacının ağzından defalarca kez duymuştur. Anılan yatak olayında ise davacının seçmiş olduğu ürünün teşhir ürün olmasından kaynaklı kırılmış ve taraflar birlikte *****'nın orada bulunan Yataş Mağazasından BİRLİKTE almışlardır. YANİ DAVACININ KENDİSİ DE SÖZ KONUSU ALIŞVERİŞ ESNASINDA BULUNMAKTADIR. Davacı dava dilekçesinde yatak almaya kendisinin götürülmediğini söylemişse de şimdiki beyanında orada " sen ne anlarsın yataktan" denildiğini iddia etmektedir. İddiaları kesilikle kabul etmemekle beraber başta götürülmediğini iddia eden davacının şimdi götürülüp sen anlamazsın yataktan denildiğini iddia etmesi çelişki ifade etmektedir. AYRICA DAVACI YATAK SEÇMEYE ENİŞTESİ VE DİĞER ENİŞTESİ GELDİ DEMİŞTİR. ANCAK MÜVEKKİLİN ABLASI BOŞANALI 10 YIL OLMUŞTUR. Olayın aslında ise müvekkil, davacının tercihine bırakmış ve kendisi dahi en ufak olumsuz müdahalede bulunmamıştır. Eşyaların alındığı yerde bulunan kişiler de bu hususa şahitlik edeceklerdir. Davacı, evliliğin en başında müvekkilin ailesini istemediği konusunda bu kadar net çizgi çizerken, müvekkilin ailesinin evliliğe karışma ihtimali dahi mantık dışıdır. En başta davacının davranışları ve saygısızlığı buna engel olmaktadır. Müvekkilin ailesi , davacının saygısız davranışları nedeni ile de tarafların evliliğine karışmaktan geri durmuşlardır. Davacının isteği ve amacı olan ; müvekkilin kök ailesi ile arasına da zamanla soğukluk ve mesafe girmiştir.
Davacının iddia ettiği bir diğer olay müvekkilin davacının kilosu ile dalga geçmesidir. Ancak dosya içerisine ziynet eşyaları gündeme geldiğinde davacı tarafından sunulacak deliller ve tarafımızca sunulacak delillerden anlaşılacağı üzere, davacının evlendiğindeki kilosu ile şu an kilosu hala aynıdır. MÜVEKKİL, DAVACIYI 5 YILA YAKIN SÜREDİR TANIMAKTADIR VE FİZİKSEL YAPISINI BİLEREK EVLENMİŞTİR. Taraflar evlendikten sonra gözle görülür şekilde kilo alan müvekkilin kendisidir. Müvekkil 1.90 boylarında ve kilolu olduğu davacı tarafından özellikle belirtilmiştir. Ancak buna rağmen müvekkilin davacı ile dalga geçtiği ifade edilmiştir. Davacının kendi anlattıkları arasında çelişki bulunmaktadır. Müvekkilin iri bir yapısı olmasına rağmen davacının fiziksel özellikleriyle dalga geçmesi mantık dışıdır. Müvekkil davacının ne görüntüsü, ne de fiziksel yapısına karşı hiçbir saygısızlık, hakaret vb. Beyan içeren cümle kullanmamıştır. Hamilelik sırasında davacının kendi içinde kurduğu kilo fobisi müvekkile yansıtılmaya çalışılmış ancak bu yapılırken de mantık çerçevesinden uzaklaşılmıştır.
Müvekkil davacıya gerekli sevgi, ilgi, alaka ve özeni daha arkadaşlık döneminden itibaren göstermiştir. Müvekkil kadına vermesi gereken değeri olması gereken şekilde sarf etmiş ve bu davacının mutluluğu için elinden geleni yapmıştır. Davacı tarafından beyan edilen müvekkilin sevgisizliği belirtilirken bir kez daha gerçek dışı beyana başvurulmuştur. Dosyaya sunulacak mesaj kayıtlarından anlaşılacağı üzere taraflar uzun yıllardır tanışmaktadırlar. Müvekkilin bu denli sevgisiz, ilgisiz, alakasız hareketlerinin bulunması halinde davacının 5 yıl süreyle neden görüşmeye devam ettiğini sormak gerekir. Ayrıca müvekkile ".. Nişanlından ayrıl, benimle ol.." şeklinde mesaj atma gayesininde sorgulanması gerekmektedir. Müvekkilin davacıya ne denli değer verdiğini, sevgi gösterdiğini, her an yanında olduğunu bilmesinden ötürü müvekkile söz konusu mesajlar atılmıştır. Müvekkil davacının ruhunu, sevgisini , değerli hissetmesini sağlayan mesajları dahi gün içerisinde göndermiştir. Davacı evlilik birliği boyunca müvekkilin ilgisinden, kök ailenin ilgisinden sıkıldığını belirterek rahatsızlığını dile getirmiştir. Davacı her zaman mutlu edilmeye çalışılmış ve kendisine duyulan sevgi fazlasıyla hissettirilmiştir. Ancak davacının fazla sevgiye alışkın olmaması , bunalması ve kendi iç sıkıntısında yaşadığı, hak etmeme, öz güven eksiliği müvekkile kusur olarak yansıtılmıştır.
Müvekkil davacının dış görünüşü, kadınlığını ve fiziksel yapısını hiçbir zaman mutluluğunun önünde tutmamıştır. Müvekkil davacının fikir ve görüşlerine de saygılı davranarak hiçbir cinsel birlikteliğe zorlamamıştır. Davacının ifade ettiği gerdek gecesi davacının korkusu nedeniyle 1 ay ertelenmiş ve müvekkil davacıya saygı göstermiştir. Müvekkil cinsel birlikteliğin kişilerin rızasına bağlı olduğu bilincine sahiptir ki davacıyı bu sürede birlikteliğe zorlamamıştır. Tarafların evlilik birliği boyunca 1 senede bir kaç defa cinsel birliktelik yaşanmıştır ve davacının korkusu, yorgunluğu, isteksizliği nedeniyle ertelenmiştir. Davacının korkusuna uzun süre saygı gösteren ve onun yanında olan müvekkilimiz balayından döner dönmez de davacının isteği doğrultusunda kendi evlerine gitmeyip davacının ailesinin yanına gidilmiştir. Davacı ailesinin yanında günlerce kalmıştır bu nedenle de tarafların birlikteliği olmamıştır. Döndüğünde ise yorgun olduğu bahanesi ile erkenden uyuyan davacı dava dilekçesinde de ikrar ettiği üzere "CİNSEL BİRLİKTELİKTEN KAÇINMIŞTIR." Davacı müvekkili eş olarak görmemiş ve kendisinden beklenen yükümlülüklerine aykırı davranmıştır. Davacı kendi kusurunu cinsiyet vasfı altında örtmeye çalışmıştır. Müvekkil tarafından "kadının cinsel meta olması, eril yapıya hizmet etmesi" muamelesi hiçbir şekilde söz konusu olmamasına rağmen, davacı bu şekilde olduğunu belirterek kendi kusurlarından çıkış yolu aramış ve bu çıkışı da kabul etmediğimiz cinsiyet ayrımında aramıştır. Müvekkil davacının hassasiyetini bildiği için bu konuda her zaman saygı duyan taraf olmuştur. Bu yüzdendir ki taraflar evlendikten 1 yıl 3 ay sonra hamilelik dönemi gündeme gelmiştir. Ayrıca davacının bu beyanlarına müvekkilin ailesini de katması saygısı olmadığını, davacının daha önceki nişan olayını da katarak kılıf uydurma gayretinde olduğunu göstermektedir. Davacının müvekkilin ailesine karşı saygısız tavırları bunlarla da sınırlı değildir.
Davacı hamile olduğu dönemde ".. Annem çok hasta çocuğu aldıralım ben ona bakamam anneme bakmam lazım.." beyanları ile müvekkili derinden üzmüş, sanki bir tercihe zorlanıyormuş gibi davranması ve sürekli çocuğu aldırma tehdidinde bulunarak müvekkili oldukça yıpratmıştır. Davacı kendi ailesini müşterek konuttan üstün tutmuş, bunun için çocuktan vazgeçebileceğini dahi göstermiştir. Hamilelik sürecinde 2-3 hafta kadar müşterek konutta kalmış ve diğer zaman zarflarında davacı kök ailesinin yanına gitmiştir. ".. Kardeşim tek kalıyor onun işlerini halletmem lazım.." ya da ".. Anneme bakmam lazım.." bahaneleri ile evden çıkarak aile evine gitmiştir. Müvekkil aradığında ise ne çocuk hakkında konuşmak istemiş ne de o zamanları baba olan müvekkilin yaşamasına imkan vermiştir. Davacı aile birliğini göz ardı etmiştir ve bunu çocuktan vazgeçerek de göstermiştir. Müvekkil baba olmanın heyecan ve mutluluğu doyasıya yaşayamamıştır. Davacının kendi ailesine düşkünlüğü ziynetleri açısından da kendisini göstermiştir. Davacının kardeşi nakliyat işi ile uğraşmak istediğini belirtmiştir . Davacı da ".. Altınlarımı satacağım, kardeşim ortada mı kalsın, bu altınları ona vereceğim.." demiştir. Mesaj kayıtlarında da bu durum ispatlanacaktır. Davacı zamanla müvekkile altılarını satıp kardeşine vermek için baskı uygulamış ve başarılı olmuştur. Buna rağmen ziynetlerin kötü niyetli talebini reddediyoruz.
Müvekkil davacının mutluluğu için hamilelik dönemini ailesi yanında geçirmesine dahi göz yummuştur. O dönemleri çocuğundan ve eşinden ayrı geçirmek müvekkili üzmüş ise de bunu davacıya yansıtmamak adına elinden geleni yapmıştır. Davacı nerede kalmak isterse müsaade etmiş, isteklerini fazlasıyla yerine getirmiş, hazırlıklar konusunda en kaliteli ürünleri almaya özen göstermiş ve ne isterse yaparak adeta el üstünde tutmuştur. Davacı müvekkilin babalığına değer vermeden hep daha fazlasını istemiş ve olanla mutlu olmamıştır. Müvekkil evin alış verişini dahi yapmış ve davacı bu konuya dahil olmamıştır. Davacı kök aile evinde kaldığı zamanlarda ayda 1 gün gelip çamaşırları yıkayıp ayrılmıştır. Davacının tutumları sebebiyle bu 1 ayın geri kalanında evlilik anlamını yitirmiştir. Davacı bu denli ailesi ile görüşürken müvekkilin kısıtlaması söz konusu dahi değildir. Davacı evlilik birliğini kendi kusurları ile zedelemiş, önceliği kök ailesine vererek birlikteliğin dağılmasına zemin hazırlamıştır. Davacı babasının vefatında dahi müvekkil ve ailesini suçlayıcı hakaretler sarf etmiştir. Davacı ".. Babamı sen ve halalarım öldürdü, o*uspu çocukları, sizden nefret ediyorum.." diyerek kin ve öfkesini hem müvekkile hem de ailesine yansıtmıştır. Müvekkil davacının babasının ölümünü arkadaşının eşinden öğrenmiştir. Müvekkil davacının hakaretlerini, üzüntüsüne vermiş ise de davacı her geçen gün hakaretlerine devam etmiş ve müvekkilin sessizliğini fırsat bilmiştir. Davacının hakaret ve küfürlerine müvekkilin ailesi de şahit olmuştur. Davacının ağır kin ve öfkesi nedeniyle müvekkil ve ailesi söz konusu cenazeye gelememişlerdir. Davacı müvekkil ve kök ailesinin katılmasına izin vermemiş hırçınlık çıkararak sarf ettiği sözler ile yakınlarına karşı müvekkili küçük düşürmüştür. Davacı ilerleyen dönemde annesinin cenazesine katılmalarına izin vermemiş ve hem babası hem de annesinin ölümünden müvekkili ve kök ailesini sorumlu tutmuştur. Davacının bu denli saygısız ithamları nedeniyle müvekkil hem ailesine karşı hemde sosyal ortamda mahcubiyet yaşamış ve utanç duymuştur. Müvekkil bu hakaretleri davacının üzüntüsüne vermişse de davacı hiçbir zaman özür dileme gayretinde bulunmamış ve evlilik birliği boyunca da anne ve babasının ölüm sebebini müvekkil olarak görmüştür.
Müvekkile karşı yalnızca davacının saygısız beyanları yer almamış evlilik birliği boyunca davacının kardeşi de müvekkile tehditvari mesajlar atmıştır. Dosya içerisine sunulacak mesaj kayıtlarından da anlaşılacağı üzere müvekkil davacının kök ailesi tarafından benimsenmemiş ve ötekileştirilmiştir. Davacının kardeşi her durumda müvekkili tehdit etme yoluna gitmiş ve saygısız davranmıştır. Davacının kardeşi evlilik birliğine müdahale etmiş ve davacının kardeşinin sevgilisi dahi müvekkile ve ailesine sosyal medyadan küfür içerikli mesajlar atmıştır. Davacının kardeşinin sevgilisi , müvekkile huzurlarını kaçırmak amacıyla ".. Karının fotoğrafları var seninle nişanlı iken kimlerle görüştü , senin gibi salak buldu evlendi.." şeklinde mesajlar atmış ve aramalar yapmıştır. Söz konusu kişilerin davacıya ait müvekkilin onur ve gururunu kıran sadakatsiz ithamları ve müvekkilin kullanıldığını beyan eden tavırları nedeniyle müvekkil derinden üzülmüşse de davacı herhangi bir tepki göstermemiş ve bu tavırların daha çok önünü açmıştır.
Bu denli aile bireylerinden olmayan kişilerin müvekkile sarf ettiği hakaret ve rahatsız edici mesajlara davacı izin vermiş ve kendisinin korunduğu düşüncesine kapılmıştır. Davacının kardeşinin aynı zamanda müvekkile saygısızlıkları da mevcuttur. Davacının kardeşi tarafların düğün gününde aşırı alkol almış ve müvekkilin kulağına eğilerek ".. Gelin çıkarmada az para verdin, özür dileyeceksin, az daha vereceksin.." sözleri ile para beklentisine girmiştir. Müvekkil davacı ile huzuru kaçmaması amacıyla konuyu kapatmak istediğinde ise tehditlere başvurulmuştur.
Davacının bilinçsiz hareketi nedeniyle tarafların evliliği yabancı kişilerin konusu olmuş ve müvekkili rahatsız eden bir hal almıştır. Ancak davacı müvekkilin rahatsızlığını önemsememiş aksine evlilik birliğinde yaşanan olayları ailelere yansıtmaya devam etmiştir. Her yansıtmasında abartarak aslı olmayan olaylarla aktarmış ve müvekkil hiç olmayacak yerlerde kusurlu görünmüştür. Davacının bu kastı nedeniyle zamanla ön yargı oluşmuş ve müvekkilin sevgi ve saygısı dahi değer görmemiştir.
Davacı hamileliğinin sonunda düşük yapmış hastaneye kaldırılmıştır. Müvekkil davacının düşük yaptığını da kendi ablasından öğrenmiştir, davacı müvekkile herhangi bir haber vermemiş, baba yerine koymamıştır. Davacı düşük yaptıktan sonra müvekkilin ablasına düşük yaptığını, tehlikesinin bulunduğunu dahi çok sonra belirtmiştir. Müvekkil başkalarından öğrendiği bilgi üzerine davacının yanına gitmiştir. Müvekkil ve ailesi davacının yanına gittiklerinde ".. Defolun, sizi görmek dahi istemiyorum, kardeşim gelsin, Allah belanızı versin yüzünüzü görmek istemiyorum .." müvekkil ve ailesine hakaretlerde bulunmuştur. Ancak buna rağmen eşinin sağlığından emin olmak isteyen müvekkilimiz, davacının düşük yaptığı hastaneden (******) kendisini alarak başka hastanelere de götürmüş ve sağlığını kontrol ettirmiştir. Hastane sürecinde de eşinin yemekleri beğenmediğini söylemesi üzerine her gün müvekkilimiz hastaneye yemek götürmüştür. Şayet darp eden ve tehdit eden bir koca olsa davacı, müvekkilimizden yemek isteyemezdi.
Ayrıca davacının güvenlik görevlisi ile tartışma iddiaları da tamamen hukuka aykırıdır. Nitekim müvekkilimiz kimseyi tehdit etmemiş kimse ile tartışmamıştır. Davacının bu iddiları gerçek dışı bir algı oluşturma çabasından ibarettir.
Müvekkilin annesi davacının zor gününde yalnız bırakmamış ve yanında kalmıştır. Ancak davacı hastaneden çıkana kadar müvekkilin annesine sayısız saygısızlık yapmış ve hakaretlerine devam ederek toplum içinde küçük düşürmüştür. Müvekkil yaşananları davacının duymuş olduğu büyük üzüntüye vermiş ve anlayışla karşılamıştır. Ancak davacı küfürlerine, hakaretlerine, ağza alınmayacak ithamlarına devam etmiştir. İyileşme sürecinde de kendi kök ailesinde kalan davacıya, müvekkil her akşam yemek götürmüş ve mutlu etmek için elinden geleni yapmıştır.
Müvekkil sadece hamilelik döneminde değil diğer zamanlarda da davacı ne isterse yerine getirmiştir. Davacıya maddi manevi her türlü desteği sağlamıştır. Dava dilekçesinde müvekkilin davacının maaşına el koyduğu ve "çocuğa harçlık verir gibi harçlık verdiği" belirtilmiştir. Ancak dosya içerisine sunulacak dekontlardan da görüleceği üzere DAVACI MAAŞINI GÖNDERİRKEN AÇIKLAMA KISMINA ".. SENİ SEVİYORUM.." YAZARAK GÖNDERMİŞTİR. Davacı maaşını her gönderdiğinde açıklama kısmına buna benzer kelimeler yazmış ve kendi rızası ile gönderdiğini açıkça beyan etmiştir. Miktar konusunda da davacı kendince takdir etmiş ve bu şekilde gönderim sağlamıştır. DEKONTLARA BAKILDIĞINDA DAVACI MÜVEKKİLİN YANINDA OLMADIĞI SIRADA, MÜVEKKİLİN ÇALIŞTIĞI MESAİ SAATLERİ İÇERİSİNDE GÖNDERDİĞİ GÖRÜLECEKTİR. Bu konuda müvekkilin hiçbir baskısı ve zorlaması olmadığı da görülecektir. Davacı tamamen kendi hür iradesiyle, sevgi sözcükleri ile birlikte gönderim sağlarken şu an maaşına el konulduğu iddiasını akıl almamaktadır. Ayrıca davacı hem müvekkilimizden harçlık alamadığını hem de evin bütün ihtiyaçlarını kendisinin karşılandığını söylemektedir. İddiaları kesinlikle kabul etmemekle beraber harçlık dahi alamayan bir kimsenin evin tüm ihtiyaçlarını karşılaması hayatın olağan akışına aykırıdır. Bu husus dahi çelişkiler içerisindeki davacının iddialarının gerçek olmadığını göstermektedir.
Müvekkil davacıya her zaman ilgi ve sevgisini göstermiş , kararlarına saygı duymuştur. Bunun içindir ki müvekkilin ailesi müşterek konuta gelmemiş, ancak davacı uzun süreler kök ailesinin yanında kalabilmiştir. Müvekkil davacıyı el üstünde tutan bir evlilik yaşatmıştır. Davacının en ufak halsizliğinde dahi hastaneye götürmüş ve kendisiyle ilgilenmiştir. Davacının başında beklemiş ve iyileşene kadar da müvekkil yemek yapmıştır. Müvekkilin davacı ile bu dönemlerde ilgilendiğine ilişkin fotoğraflar da dosya içerisine sunulacaktır. Müvekkil davacıyı öyle el üstünde tutmuştur ki davacı konutta yemek, temizlik, yıkama vb. işleri dahi yapmamıştır. Davacı yemek yapmayı da zaten bilmemektedir ve bazı zamanlarda internet yardımı ile yapmıştır. Davacının ara ara yaptığı sadece müvekkile kahvaltı hazırlamak olmuş, diğer zamanlarda yemekleri müvekkil yapmış ya da dışarıdan söylemiştir. Müvekkil davacının mutluluğu için çeşitli sürprizler yapmıştır ve bunların arasında dışarıda yemek yemekte mevcuttur. Müvekkilin bu kadar öz veride bulunmasına rağmen ; davacı ev ile ilgilenmek yerine zamanını kök ailesi yanında geçirmiştir. Tarafların müşterek konutunun temizlenmemesi nedeniyle çoğu zaman dağılmış , kirlenmiş ve işten geldikten sonra müvekkilin kendisi yapmak zorunda kalmıştır. Tarafların konutu ağırlıklı olarak dağınık ve kirli vaziyette olmuş, müvekkilin temizlemesi ile toparlanmıştır. Davacı kendisinden beklenen eş olmanın yükümlülüğünü yerine getirmemiş ve aksatmıştır. Davacının önceliği kendi ailesi olması nedeniyle müşterek konut adeta unutulmuştur.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2019/4437 E. 2019/11963 K. "Davacı eşine hakaret etmek, ev işleriyle ilgilenmemek, eşine yalan söylemek" şeklindeki kusurlu davranışları karşısında davacı erkeğin de kendi tanık anlatımlarına nazaran ilk derece mahkemesince doğru şekilde tespit edilen ve gerçekleşen "Eşine hakaret etmek" şeklinde kusurlu davranışının bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu hâle göre boşanmaya sebep olan bu olaylarda davalı kadın davacı erkeğe nazaran ağır kusurlu olup mahkemenin tarafları eşit kusurlu bulması hatalıdır.” şeklinde gerekçe ile davacının kusur tespiti ve davalı kadın lehine hükmedilen yoksulluk nafakasına yönelen istinaf talebinin HMK'nın 353/1-b/2 maddesi uyarınca kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının yoksulluk nafakasına ilişkin kısmı kaldırılarak, davalı kadının yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmiştir.
Müvekkilin bu kadar fedakarlığı davacı tarafından göz ardı edilmiştir. Öyle ki müvekkile darp ettiği iddiaları da yansıtılmıştır. Davacı asılsız iddialar ve olaylar karşısında müvekkili zan altında bırakmıştır. Davacı ailesinin yanında uzun süre kalabilmek amacıyla müvekkili darp ettiği iddiası ile ilgili birimlere şikayet etmiştir. Ancak müvekkil söz konusu darp iddialarının asılsız olduğunu o zamanda belirtmiş, davacının beyanları karşılıksız kalmıştır.Müvekkil davacıya karşı herhangi bir darp girişiminde bulunmamıştır kaldıki tarafların ortak konutta zaman geçirmesi dahi sınırlı olmuştur. Davacının anlattığı kadar darp ve şiddet , hakaret olayları hiçbir zaman yaşanmamıştır. Davacının amacı kök ailesinin yanında kalmak olmuş ve müvekkili bu amacına hizmet aracı olarak kullanmıştır. Davacı bu sürede kök ailesi yanında kalmış ve babasının vefat etmesi üzerine müşterek konuta dönmüştür. DAVACI MÜŞTEREK KONUTA DÖNDÜKTEN SONRA ŞİKAYETİNDEN VAZGEÇMİŞTİR. Davacı şikayeti geri alan ifadesinde kendisinin fevri davrandığını, asılsız iddialarda bulunduğunu , şikayetinin bu sebeple yersiz olduğunu gösterir beyanlarına yer vermiştir. Davacının darp edildiğine ilişkin herhangi bir veri bulunmamaktadır. Nitekim sunulan raporlarda da davacının darp edildiğine ilişkin bi husus yoktur. Söz konusu evrakların dosyaya celbi talebimiz bulunmaktadır ve delil olarak da sunulacaktır.
Kabul etmemekle birlikte müvekkilin darp etme ihtimalinin bulunması halinde ; davacının müşterek konuta döndükten sonra şikayetinden vazgeçmesi veyahut konuta dönmesi dahi çelişki oluşturmaktadır. Bu ihtimaller karşısında davacının konutta kendisini güvende hissetmemesi üzerine şikayetine devam etmesi beklenirken davacı şikayetinden vazgeçerek ".. Oh nasıl iyi yaptım, daha çok kaldım, bu taktik iyiymiş.." demiş ve şikayetinin asılsız olduğunu bir kez daha beyan etmiştir. Bu olay üzerine davacı her fırsatta kolluk kuvvetlerini arayarak kök aile konutuna gitmiş ve kendince fırsat yaratmıştır. Gerekli araştırma ve incelemeler yapıldığında tartışma sebeplerinin ciddiye alınamayacak kadar önemsiz, gereksiz ve her aile yapısında yaşanan olaylardan ibaret olduğu görülecektir. Her kavgada müvekkili tahrik etmek için vuran yüzünü çizen hakaretler eden ise davacının kendisi olmuştur. Müvekkilin eve geldiğinde davacıdan su rica etmesi ve sadece ricadan ibaret olan söz üzerine davacı babasını arayarak şikayette bulunmuş ve AİLELERİ EVLİLİK BİRLİĞİNDEKİ OLAYLARA DAHİL ETMİŞTİR. Müvekkil ortamın gerilmemesi ve aileler arasında gerginlik yaşanmaması adına aileler gelmeden konuttan ayrılmıştır. Davacı müvekkilin olmadığın fırsat bilerek olayları çarpıtarak ve abartarak aktarmıştır. Olay sonunda kolluk kuvvetleri çağrılmış, davacı müvekkili ailelere kötü gösterdikten sonra şikayetinden vazgeçmiştir. Davacının bu gel gitli hallerinin arkasında davacıyı kötü göstermek ve aile konutuna gitmek için bahane yaratmaktır. Bunun içinde davacı gereksiz çaba ve gayrete düşmüştür. DAVACI HER TARTIŞMADA KOLLUK GÜÇLERİNİ VE KENDİSİNE TANINAN HUKUKİ HAKLARINI KÖTÜ NİYETLİ OLARAK KULLANMIŞ VE MÜVEKKİLİ MAĞDUR ETMİŞTİR. Davacının müvekkilden uzaklaşmak ve aile konutuna dönmek için her ne imkan varsa kullanmış, bu esnada müvekkile kusur atfetme gayretinden de geri durmamıştır. Davacının hukuk düzeninin kendisine sağladığı imkanları art niyetli kullanması dahi tazminat kapsamında değerlendirilmelidir.
Davacı kolluk kuvvetlerini kullanarak ziynet eşyaları konusunda kendisine menfaat sağlamıştır. Davacı taraflar arasında yaşanan son tartışma da müvekkili jandarmaya şikayet etmiş ve müvekkil ifade vermeye götürülmüştür. Bu esna da davacını kardeşini çağırarak konutta bulunan bütün değerli eşyaları almış ve müvekkil hakkında da uzaklaştırma kararı çıkartmıştır. DAVACI, MÜVEKKİLİN YOKLUĞUNU FIRSAT BİLEREK ZİYNET EŞYALARINI KENDİ HİMAYESİNE ALMIŞTIR. Davacının ziynet eşyalarını götürdüğüne dair video kayıtları mevcut olup dosya içerisine de sunulacaktır. Nitekim davacının hem ziynet eşyalarını hem kendi eşyalarını aldığına dair komşuların görgü şahitliği de bulunmaktadır. Bilahare tanıklar mahkemenize bildirilecektir.
Davacı ailesinin yanında uzun zamanlar kalmış ve müvekkil davacının mutluluğu için razı olmuştur. Davacı hamilelik dönemini dahi kök ailesi yanında geçirmiş ve müvekkilden aylarca uzak kalmıştır. Davacının her isteği alınmış, bu nedenle çeşitli borçlara da girilmiştir. Müvekkil davacıyı maddi manevi her anlamda desteklemiştir . Müvekkilin maaşı 8.500 TL iken davacıyı 7.500 TL tutarında ehliyet sınavına yazdırmıştır. Müvekkil davacının kendisini geliştirmesine ve ayaklarının üzerinde durmasına her zaman müsaade etmiş ve destek olmuştur. Davacı işe başladığında çalıştığı yerdeki önlüğüne kadar müvekkilimiz düşünüp almıştır. Alışverişler dahi ağırlıklı olarak müvekkil tarafından yapılmış ve davacının isteklerine ek başka ürünler de alınmıştır. Müvekkil , davacının kendisini yoklukta, borç içerisinde hissetmemesi için fedakar davranmıştır. Gelirini hiçbir zaman esirgememiş ve davacının bilgisi dahilinde harcamalar yapmıştır. Ancak davacı müvekkilin fedakarlıkları ile bir kez daha yetinmemiş ve her zaman daha fazlasını istemiştir. Davacı müvekkilin maddi gelirlerinin üzerinde isteklerde bulunmuş olmadığında ise tartışma yaratmıştır. Davacı çalışmaya başladıktan sonra ".. Ben daha önce bunu yapmadım, yapmak istiyorum, almak istiyorum, arkadaşlarımda olanlardan bende de olsun, sen ne işe yarıyorsun , boşuna mı evlendim sen alacaksın çalışıp getireceksin..." şeklinde hep bir yarış ve beklenti içerisinde olmuştur. Müvekkilimiz maddi olarak zorlandığı zamanlarda iş yerinde bir poğaça ya da kete ile karnını doyururken davacı her zaman lüks restorantlarda yemek yemiştir. Bu hususta mesajlaşma kayıtları da bilahare mahkemenize sunulacaktır. Davacı evlilik birliğinden önce KYK kredi borç ödemesini de yapmamış ve müvekkile yıkma gayretinde olmuştur. Davacı kendi kusurunu bilmesinden ötürü de boşanma davası açılmadan 1-2 hafta öncesinde borç ödeme yoluna gitmiştir kısaca, kendi kusurunu hafifletmeye çalışmıştır.
Davacı müşterek konutun zaruri ihtiyaçlarına önem vermek yerine acelesi olmayan, daha sonra da alınabilecek keyfi gereksinimleri alma yoluna gitmiştir. Hem zaruri ihtiyaçlar hem de davacının keyfi alımları neticesinde tarafların ekonomik olarak zor zamanlar geçirdikleri olmuştur. Ancak bu zamanları davacı umursamamış ve evin tüm maddi kaygısı müvekkil üzerinde kalmıştır. Müvekkil stresli zamanlar geçirse de davacıya yansıtmamak için elinden geleni yapmıştır. Müvekkil ".. Bu ay biraz dikkat edelim, öncelik ihtiyaçlarımızın olsun.." dediğinde davacı cimrilikle, pintilikle suçlamıştır. Dava dilekçesinde de görüldüğü üzere davacı istediği olmadığında aynı iddialarına devam etmiştir. Dava dilekçesinin devamında belirtilen iddialara karşılık Tekrar etmek gerekir ki davacı maaşını EFT AÇIKLAMA KISMINA SENİ SEVİYORUM VB. SEVGİ BEYANLARINA YER VEREREK VE KENDİ RIZASIYLA müvekkilin hesabına aktarmıştır.
Müvekkil davacının istek ve taleplerine maddi anlamda yetemediği dönemlerde kendi kök ailesinden yardım isteyerek ihtiyaçlarını giderme yoluna gitmiştir. Müvekkil davacının talepleri nedeniyle kendi ihtiyaçlarına dahi sıra getirememiştir. Müvekkil kendi babasından saat istemiş ve babası altın saat almıştır be yine babasından pantolon istemiş ve 5 adet pantolon alınmıştır. Davacı müvekkilin babasının yardımları karşısında müvekkile ".. Hiç bir işe yaramıyorsun, sen neden varsın, kazancın bu kadar az mı.." gibi söylemleri ile kendi gereksiz harcamalarına son vermek yerine müvekkili küçümseyen tavır takınmıştır. Müvekkil davacının beyanlarındaki ifadeleriyle de yetememiş ve sürekli eksik hissettirirlmiştir. Davacı erkek olarak müvekkilin kazancını beğenmeyen tavırları ile onur ve gururunu zedelemiş, yetemediği hissi yaratmıştır.
Ayrıca müvekkil evlendiğinden beri 3-4 defa davacı sebebiyle iş değiştirmiştir. Müvekkilin girdiği işler vardiyalı olup davacının rızası olmamış ve müvekkilin vardiya sırası geldiğinde tartışma yaratmıştır. Müvekkil fabrikada çalıştığı dönemde hem kazanç hem de iş ortamı açısında çok rahat olmasına rağmen davacının huzursuzluğu nedeniyle mesaiye kalamamıştır. Davacının yarattığı tartışma ortamlarında müvekkil iş yerine yetişmekte zorluk yaşamış ve motivasyon olarak düşmüştür. Bu şekilde olmayacağını düşünen müvekkil davacının gönlünün rahat etmesi ve tartışmaya mahal vermemesi amacıyla ek mesaiye kalamamıştır. Bu nedenle müvekkil iş yerinden çıkartılmak zorunda kalmış ve bu duruma davacı sebebiyet vermiştir.
Müvekkilin çalışma hayatı araştırıldığında düzenli bir çalışma hayatı olduğu ve her yerde uzun soluklu çalıştığı görülecektir. Müvekkil bir iş yerinde 5 diğer bir iş yerinde 7 yıl çalışmıştır. Kazancının ve ortamının iyi olması , yıllar süren emek karşılığında iş ortamında hatırı sayılır duruma gelmesine rağmen davacının rızası olmaması nedeniyle çıkmak durumunda kalmıştır. Müvekkilin iş ortamından ve çalışma şeklinden rahatsız olan davacının kendisidir. Bu nedenlidir ki taraflar evlendikten sonra müvekkil birden fazla iş değişikliği yapmak ve iş yerinden ayrılmak durumunda kalmıştır. Davacının müvekkilin iş hayatına bu denli müdahale etmesi ve ekonomik kazancına engel olması kusur olarak değerlendirilmeli, ve iddia ettiği asılsız beyanların reddi gerekmektedir.
Ayrıca davacı müvekkil ile zaman geçirmekten geri durmuş ve sürekli hastayım bahanesi ile ötelemiştir. Müvekkil ile ortak zaman geçirmek yerine sosyal hayata olan düşkünlüğü nedeniyle aile birliğini ikinci plana atmıştır. Davacı müvekkile hasta olduğunu belirterek müvekkil ile zaman geçirmekten geri durmuş ancak kardeşi ile birlikte alışveriş yapmaya gitmiştir. Dosya içerisine sunulacak dekontlar ve mesaj kayıtları mevcut olup, davacının alışveriş çılgınlığı ve müvekkile olan ilgisizliği sabit hal alacaktır. Müvekkil davacı ile ne zaman anı biriktirmek istemiş ise davacı hep geri durmuştur. Taraflar arasındaki cinsel birliktelik davacının isteksizliği, yorgunluğu nedeniyle sorun oluşturmuştur. Dava dilekçesinde davacının birliktelikten kaçındığı da ikrar edilmiş durumdadır. Davacı müvekkil ile olan evliliğinde, evliliğe olan gerekli özeni, fedakarlığı, özveriyi hiçbir zaman göstermemiş ve kendisinden beklenen yükümlülükleri yerine getirmemiştir.
Davacının aşırı kıskanç yapısı mevcuttur. Müvekkil davacıya sevgi ve ilgisini her şartta belli ederken davacı mutlu olmak yerine kıskançlı krizleri ile evliliği zedelemiştir. Davacının kıskançlıkları müvekkili sadakatsizlikle suçlamalarına kadar varmıştır. Davacı olmayan ve yaşanmayan olaylar üzerinden müvekkile "... Aldattın mı doğru söyle, neredeydin , geçmişin nasıldı.." şeklinde sorular yöneltmiştir. Müvekkilin davacıyı tanımadığı dönemdeki yaşam biçimi dahi davacı tarafından kıskanılmış ve sorun olarak yansıtılmıştır. Davacı müvekkili Kayseri Forum AVM civarında kıskançlık krizleri nedeniyle rezil etmiş ve ortamda küçük düşürmüştür. Davacı müvekkile ".. Başımdan git, seni görmek istemiyorum..." diyerek hırçınlaşmış ve bağırmalara başlamıştır. Taraflar dönerken davacı ısrarla arabadan inmek istemiştir. Müvekkilin sağa durup davacıyı indirmesi üzerine trafik nedeniyle araba ile kısa bir mesafe devam etmesi gerekmiştir. Davacı bu defa peşinden gelerek bağırmaya başlamıştır. Davacı arabayı tekmelemiş ve kapılarına kadar yumruk atmıştır. Arabanın tekmelenmiş hali dosyaya sunulacaktır. Müvekkil davacıyı sakinleştirmeye çalışmıştır. Sokak ortasında bağırmış ve müvekkile hakaretler etmiştir. Müvekkil davacının sakinleşmesi için Ekonomiden su almış ve davacıyı uyararak sakinleştirmeye çalıştırmıştır.Darp ve vurmalar nedeniyle eli kanayan davacı Mimar Sinan Parkının orada dershaneye girerek lavabo sormuştur.
Davacı bu defa arabaya kendi rızası ile binmiş ve müvekkile ".. Babamı siz öldürdünüz.." küfür ve hakaretlerine başlamıştır. Davacının tutarsız hal ve hareketleri nedeniyle müvekkil şaşkınlığa uğramıştır.
Müvekkil orada akşam iftar vakti için alışveriş yapmış ve davacı ile zaman geçirmek, yaşanan olumsuzlukları unutmak istemiştir. Ancak davacı anne evine giderek müvekkili telefondan engellemiştir. Davacının tartışmalar sonrasında müvekkili engellemesi kronikleşmiş ve her tartışmada yaşanır hale gelmiştir. Daha sonra davacı eve geldiğinde ise kapıyı kitlemiş ve müvekkilin girmesine müsaade etmemiştir. Müvekkil olanlar karşısında ablasının evine gitmiştir. Müvekkil davacı sakinleştikten sonra barışmak için de elinden geleni yapmış ve tüm yaşanan anlamsız olaylara rağmen fedakarlık göstermiştir. Ancak davacı kapıyı kitleyerek jandarmayı, eniştesini aramış ve olayları tekrar tekrar büyütmüştür. Kolluk kuvvetlerinin gelmesi üzerine davacı şikayetçi olmadığını belirtmiştir.Davacı her olayı kasıtlı olarak çıkarmış ve haddinden fazla abartmıştır. Davacının bu tutarsız davranışları ve anlamsız hareketleri artık sınırını aşmış ve psikolojik olarak yıpratmıştır. Davacı her tartışmada farklı aile bireylerini arayarak sorunları büyütmüş ve hatta kolluk kuvvetlerini kendine araç edinmiştir. Alınan beyanlarda ise Şikayetçi olmadığını belirtmesi de göstermektedir ki ; Davacının tutarsız hareketleri müvekkili yıpratmak amacıyla planlı ve yönlendirmeli şekilde yapılmıştır.
Müvekkilin davacıya karşı herhangi hakaret, şiddet, darp girişimi olmamıştır. Davacı diğer olaylar gibi yaşanan olayları da çarpıtarak aktarmış ya da hiç yaşanmamış olaylardan bahsetmiştir. Davacının hayal ürünü olayları bu denli aktarması tarafımızca kabul edilemez. Yaşanan son olayda davacının öfke kontrolü olmaması nedeniyle arabayı kendisi yumruklamış ve müvekkil ile kök ailesine hakaretler savurmuştur. Davacı kendi babasının ölümünden müvekkili sorumlu tutarken, dava dilekçesinde olayları tam tersi anlatması şaşkınlık yaratmaktadır. Davacı babasının hasta olduğu dönemde her zaman yanında olmuş ve müvekkil de elinden geleni yapmıştır. Ancak davacı babasını kaybetmenin etkisi ile suçlayacak bir birey aramış ve çareyi müvekkilde görmüştür. Zamanla bu üzüntüden çıkarak fırsata dönüşmüş ve müvekkile kusur atfedecek bahane oluşturmuştur. AYRICA DAVACININ BABASININ VE ANNESİN ÖLÜMÜNÜ MÜVEKKİLDEN SAKLAMIŞ MÜVEKKİL BU ÖLÜMLERİ DAHİ BAŞKALARI TARAFINDAN 3 GÜN SONRA ÖĞRENMİŞTİR. Çünkü davacının sürekli müvekkili engelleyen, uzak tutan tavrı bulunmaktadır. Davacı aile olarak görmemiş ve müvekkilinden bu kadar önemli konuları dahi saklamıştır. Davacı müvekkilin 7 yaşındaki E*** N** adında yeğenini dahi engellemiş ve müvekkilin tüm ailesini engelleyerek anlamsız tavırlar sergilemiştir.
Davacının saklayacak herhangi bir darp olayı söz konusu değildir, çünkü yaşanmamıştır. Ne müvekkil ne de ablası davacıya herhangi bir yaralayıcı, şiddet hareketlerine başvurmamıştır. Dava dilekçesinde davacının jandarma aradığı belirtilmiş ve üzerine müvekkilin ablası tarafından darba uğradığı iddia edilmiştir. Söz konusu olay üzerine kolluk kuvvetlerinin arandığı ikrar edilmiştir. Ancak kolluk kuvvetlerince tutulan şiddet, darp , yaralamaya ilişkin herhangi bir tutanak mevcut değildir. Davacının asılsız ve gerçek dışı beyanları bir kez daha kendisini göstermiştir. Tüm bunların yanında müvekkilimizin sabıkası olduğu iddiaları asılsızdır. Müvekkilimizin sabıkası bulunmamaktadır. Davacının en son müvekkilimiz ve müvekkilin ablasına vermiş olduğu şikayeti de takipsizlik ile sonuçlanmıştır bu nedenle davacının asılsız ve mesnetsiz iddialarına itibar edilemez.
EVİ TERK EDENİN DAVALI EŞ OLDUĞU GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULDUĞUNDA ZİYNET EŞYALARINI DA YANINDA GÖTÜRDÜĞÜNÜN KABULÜ GEREKİR. ÇÜNKÜ OLAĞAN OLAN KADINA ÖZGÜ ZİYNET EŞYALARININ KADINDA BULUNMASIDIR. NİTEKİM ZİYNETLER, KADIN ÜZERİNDE BULUNAN, SAKLANABİLEN VE GÖTÜRÜLEBİLİR NİTELİKTE EŞYALARDIR. Bu duruma ilişkin emsal olan Yargıtay kararları mevcuttur ve davalının aksini iddia etmesi durumunda iddiasını ispatlaması gerekmektedir. İspat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden kimseye düşer. Zira 6100 sayılı HMK’nın 190. Maddesine göre “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.”
"Düğün sırasında takılan ziynet eşyaları, kime takılırsa takılsın, aksine bir anlaşma bulunmadıkça kadına bağışlanmış sayılır ve artık kadının kişisel malı sayılır. Ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen ve götürülebilen türden eşyalardır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi, evden ayrılırken yanında götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak, normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. BU DURUMDA, ZİYNET EŞYASININ VARLIĞINI, EVİ TERK EDERKEN BUNLARIN ZORLA ELİNDEN ALINDIĞINI VE GÖTÜRÜLMESİNE ENGEL OLUNDUĞUNU, EVDE KALDIĞINI KADININ İSPATLAMASI GEREKİR." (Yargıtay 2. HD. 2020/917 E. , 2020/1480 K. , KT: 24.02.2020 )
"Ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen ve götürülebilen türden eşyalardır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi, evden ayrılırken yanında götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak, NORMAL KOŞULLARDA ZİYNET EŞYALARININ KADININ ÜZERİNDE OLDUĞUNUN KABULÜ GEREKİR. Bu durumda, ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını kadının ispatlaması gerekir." (3. HD 2017/10312 E. , 2019/1232 K.
MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT TALEBİMİZE İLİŞKİN AÇIKLAMALARIMIZ:
Yukarıda izah edilen nedenlerle davacının asli kusurlu olduğu açıktır. Bu süreçte müvekkil fiziksel ve psikolojik olarak fazlasıyla yıpranmıştır. Bu nedenle müvekkil lehine maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerekmektedir. ''... uyuşmazlığa konu davada davacı - davalının ğır kusurlu olduğu dikkate alınarak davacı maddi ve manevi tazminat (TMK m. 174/1-2) taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekirken reddi doğru görülmemiştir... (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu - Karar : 2017/1093). Anılan Yargıtay kararında da asli kusurlu olan taraf aleyhine maddi ve manevi tazminata hükmedileceği açıktır.
KARŞI DAVAYA İLİŞKİN BEYANLARIMIZ
Öncelikle cevap dilekçesi mahiyetinde yapılan açıklamalarda davacı karşı davalı tarafın kusurlu hareketleri de izah edilmiş olması sebebiyle aynı sebepler karşı davamız için de geçerlidir. Davacı karşı davalı tarafın yazmış olduğu dava dilekçesi birçok yalan ifadeler ve ithamlar içermektedir. Çok net şekilde aksi ispat edilecek birçok iddia yukarıda izah edilmiştir. İzahlar doğrultusunda boşanmada tam ve asli kusurlu davranışlarla davacı karşı davalının kendisi olmuştur. Müvekkilin evliliğe olan iyi niyetli güzel duygularını istismar eden davacı karşı davalının boşanmadaki kusurundan kaynaklı maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep ederiz.
HUKUKİ NEDENLER : TMK, HMK ve ilgili tüm yasal mevzuat
HUKUKİ DELİLLER :
Kayseri 1. Aile Mahkemesi tarafından alınan 2023/**** D. İş
Nüfus kayıt örneği
Karakol tutanakları
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı seanslara ilişkin kayıtlar
Ekonomik ve sosyal durum araştırması,
Whatssapp mesaj kayıtları
Banka dökümleri
Ehliyet kursu ödeme dekontları
Tanık,Keşif ,Yemin,Bilirkişi ve sair tüm deliller
SONUÇ VE TALEP : Yukarıda arz ve izah olunan gerekçelerle, fazlaya ilişkin tüm hak ve taleplerimiz saklı kalmak kaydıyla, öncelikle dava ve cevaba cevap dilekçesini kabul etmediğimizi belirterek karşı davaki taleplerimiz olan şu taleplerimizin kabulüne karar verilmesini talep ederiz;
Öncelikle davamızın kabulüne ve tarafların BOŞANMALARINA
Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında davalı tam ve asli kusurlu olduğundan 800.000 TL MADDİ, 800.000 TL MANEVİ TAZMİNAT'ın davalıdan alınarak müvekkile verilmesine,
Yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılarak lehimize vekalet ücretine hükmolunmasına karar verilmesini saygıyla vekaleten arz ve talep ederim.24.06.2023
DAVALI VEKİLİ
Av. M***** M**** Ç*****