• info@gizemuzunlaw.com
  • +90 552 402 13 28
Bizimle İletişime Geçin +90 552 402 13 28

Blog

Asliye Ceza Mahkemesi İstinaf Başvuru Dilekçesi Örneği

                      KAYSERİ BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ İLGİLİ CEZA DAİRESİNE

                                                     Gönderilmek Üzere

                               KAYSERİ 15. ASLİYE CEZA MAHKEMESİNE

DOSYA NO : 2023/*** E.

KARAR NO : 2023/863

KARAR TARİHİ : 14/11/2023

TEBLİĞ TARİHİ : 04/12/2023

İSTİNAF EDEN

SANIK : 

                                                                       

MÜDAFİ : Av. Gizem Gül UZUN

                              

  KATILAN : 1- 

 

KONU : İstinaf başvuru dilekçemizdir.

AÇIKLAMALAR :

Müvekkil hakkında, Kayseri 15. Asliye Ceza Mahkemesinde "Sarkıntılık Yapmak Suretiyle Çocuğun Cinsel İstismarı" suçundan kovuşturma yürütülmüştür. İşbu kovuşturma neticesinde 14/11/2023 tarihinde verilen karar tarafımıza 04/12/2023 tarihinde tebliğ edilmiştir. Kayseri 15. Asliye Ceza Mahkemesinin vermiş olduğu kararın hukuka aykırılığı sebebiyle, yasal süresi içinde Sayın Mahkemenize istinaf kanun yoluna başvurma zorunluluğumuz hasıl olmuştur. Kayseri 15. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından verilen karar hukuka aykırıdır. Şöyle ki;

Kayseri 15. Asliye Ceza Mahkemesi, kurmuş olduğu hükümde;

"Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

Sanık hakkında katılan ***********'a yönelik Sarkıntılık Yapmak Suretiyle Çocuğun Cinsel İstismarı suçundan eylemine uyan TCK ‘nun 103/1. madde 2. cümle gereğince suçun işleniş biçimi, suç konusunun önemi, failin güttüğü amaç ve kastının yoğunluğu dikkate alınarak takdiren 3 YIL HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,

Sanığın adli sicil kaydında anlaşılan suça eğilimli kişiliği, suçun işlenmesindeki özellikler ve ayrıca indirim yapılmasını gerektirir herhangi bir davranış mahkememizce saptanmamış olduğundan sanık hakkında takdiren unsurları oluşmayan TCK 62. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına,

Sanığın Kayseri 15. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2020/*** Esas, 2021/*** Karar sayılı ilamı ile hakkında verilen 6 ay hapis cezasının 11/11/2021 tarihinde kesinleştikten sonra 31/05/2022 tarihinde iş bu suçu işlediği anlaşıldığından TCK 58/6 maddesi uyarınca hüküm olunan bu cezanın MÜKERRİRLERE ÖZGÜ İNFAZ REJİMİNE GÖRE ÇEKTİRİLMESİNE,

Mükerrir sanık hakkında TCK 58/6, 7 maddesi uyarınca cezanın infazından sonra DENETİMLİ SERBESTLİK TEDBİRİ UYGULANMASINA,

Kasten işlemiş olduğu suç için hapis cezasıyla mahkûmiyetin yasal sonucu olarak sanığın, 5237 sayılı TCK’nun 53/1.maddesinin (a), (c), (d) ve (e) bentlerinde yazılı haklardan aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezanın infazı tamamlanıncaya kadar, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkûm olduğu hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar yoksun bırakılmasına; ancak TCK'nun 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendindeki hak yoksunlukları açısından ise Anayasa Mahkemesinin 24/11/2015 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 08/10/2015 tarih 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının, yine 15.04.2020 gün ve 13100 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 7242 sayılı Kanunun 10. maddesi ile TCK’nin 53. maddesinde yapılan değişikliğin gözetilmesine,

Karar kesinleştikten sonra 657 Sayılı DMK 131. madde gereğince kesinleşmiş mahkeme kararının sanığın çalıştığı kuruma bildirilmesine,

Sanığın sarfına sebebiyet verdiği 551,00 TL tebligat gideri, 20,50 TL posta ücreti olmak üzere toplam 571,50 TL yargılama giderinin sanıktan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,

Dair; sanık müdafi ve katılan ********* Vekilinin yüzüne karşı, sanık ve katılanların yokluğunda, iddia makamının huzuru ile kararın, sanık müdafi, katılan ********* Vekiline tefhiminden, katılan Melek Budak'a tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde yazılı dilekçe veya tutanağa geçirilmek kaydı ile zabıt katibine beyanda bulunmak sureti ile Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi’ne İSTİNAF yasa yolu açık olmak üzere mütalaya uygun olarak verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı, açık yargılamaya son verildi."

Diyerek, müvekkil hakkında hukuka aykırı şekilde mahkumiyet hükmü kurmuştur. İşbu karar hukuka aykırıdır. Şöyle ki;

KAYSERİ 15. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ, MÜVEKKİLE HUKUKA AYKIRI OLARAK TAKDİRİ İNDİRİM UYGULANMASINI GEREKTİREN HUSUSLARIN EKSİK OLDUĞUNDAN BAHİSLE, TAKDİRİ İNDİRİM UYGULAMAMIŞTIR.

Müvekkil, üzerine atılı olan "Sarkıntılık Yapmak Suretiyle Çocuğun Cinsel İstismarı" suçunu işlememiştir. Sayın Mahkemenizce de görüleceği üzere müvekkil hakkında mahkumiyet hükmü kurulurken, ilgili hükmün gerekçe kısmında;

Sanığın adli sicil kaydında anlaşılan suça eğilimli kişiliği, suçun işlenmesindeki özellikler ve ayrıca indirim yapılmasını gerektirir herhangi bir davranış mahkememizce saptanmamış olduğundan sanık hakkında takdiren unsurları oluşmayan TCK 62. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına,

Denilerek, Kayseri 15. Asliye Ceza mahkemesinde yapılan yargılamada müvekkil hakkında, kanunen kendisine tanınmış bir hak olan takdiri ceza indirimine gidilmemiştir. Buna gerekçe olarak ise müvekkilimizin adli sicil kaydının varlığı ve bu sebeple de suça eğilimli kişilik yapısının olduğu sonucuna varılmıştır. Ayrıca gerekçe de yazdığı üzere, yargılama sırasında müvekkilin, takdiri ceza indirimini gerektirir herhangi bir davranışının söz konusu olmadığından bahsedilmiştir. İşbu sebeple, müvekkil hakkında takdiri indirimi gerektirir nedenlerin unsurları oluşmadığından bahisle, cezada indirime gidilmemiştir. Müvekkil hakkında takdiri ceza indiriminin uygulanmamış olması hukuka aykırılık teşkil etmektedir. Şöyle ki;

Sayın Mahkemenizce de bilindiği üzere, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 62. Maddesinde takdiri indirim nedenlerine yer verilmektedir. İlgili kanun maddesi incelenecek olursa;

KAYSERİ 15. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ GEREKÇESİNDE, İNDİRİM YAPILMAYI GEREKTİRİR HERHANGİ BİR DAVRANIŞIN MAHKEMECE TESPİT EDİLMEDİĞİNİ BELİRTMİŞTİR. TAKDİRİ İNDİRİMİN AÇIKLANDIĞI TCK M.62 İNCELENECEK OLURSA ZATEN SANIĞIN MAHKEMEDEKİ ŞEKLİ TUTUM VE DAVRANIŞLARININ TAKDİRİ İNDİRİM NEDENİ YAPILAMAYACAĞI ORTADADIR.

Takdiri indirim nedenleri

Madde 62- (1) Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilir.

(2) Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki pişmanlığını gösteren davranışları veya cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri (…) göz önünde bulundurulabilir. (Ek cümle:12/5/2022-7406/1 md.) Ancak failin duruşmadaki mahkemeyi etkilemeye yönelik şeklî tutum ve davranışları, takdiri indirim nedeni olarak dikkate alınmaz. Takdiri indirim nedenleri kararda gerekçeleriyle gösterilir.

İlgili kanun maddesi hükmüne göre, fail hakkında verilecek ceza, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki pişmanlığını gösteren davranışları veya cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri göz önünde bulundurularak indirilebilmektedir.

Öncelikle, yargılamada sanık olarak yer alan kişilerin mahkemeyi etkilemeye yönelik şekli tutum ve davranışları, takdiri indirim nedeni olarak zaten dikkate alınamamaktadır. Kayseri 15. Asliye Ceza mahkemesinin vermiş olduğu kararın gerekçesinde ise, indirim yapılmasını gerektirir herhangi bir davranışın mahkeme tarafından saptanamadığı belirtilmiş olup; müvekkil hakkında takdiri indirime başvurulabilmesi için mahkemedeki şekli tutum ve davranışlarının dikkate değer görülmesi gerekmemektedir.

MÜVEKKİLİN, YARGILAMA AŞAMASINDA ÜZERİNE ATILI SUÇU KABUL ETMEMİŞ; VE BU DAVRANIŞINA UYGUN OLARAK DA HERHANGİ BİR PİŞMANLIK BELİRTİSİ GÖSTERMEMİŞ OLMASININ SONUCU OLARAK TAKDİRİ İNDİRİM HAKKINDAN YOKSUN BIRAKILMASI HUKUKA AYKIRILIK TEŞKİL ETMEKTEDİR.

Sayın Mahkemenizce de bilindiği üzere ve kanun hükmünde de sabit olduğu üzere, yargılamada sanık olan kişiler hakkında takdiri indirime gidilebilmesi için göz önünde bulundurulması gereken hususlar, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki pişmanlığını gösteren davranışları veya cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileridir.

Müvekkil, yargılama sırasında pişmanlık belirtisi göstermemiş; bilakis defaatle üzerine atılı suçu işlemediğini samimi şekilde belirtmiştir. Suç işlemediğini bilen ve hakkında yapılan haksız yargılamadan beraat etmek üzere savunmalarını yapan; yine de üzerine atılı suçu işlediği sabit olduğu yönünde hakkında mahkumiyet hükmü verilmiş olan müvekkilimizin, sırf üzerine atılı suçu kabul etmediği ve bu sebeple de pişman olduğunu belirtmemiş olması nedeniyle, kanun tarafından kendisine tanınmış olan takdiri indirimden faydalanamamış olması hukuka ve vicdana aykırıdır.

Müvekkilin, yargılama sırasında beraatini tehlikeye düşürebilecek ölçüde olan, üzerine atılı suçu işlediğini ikrar ettiğine yönelik beyanda bulunmamasının sonucu;

indirim yapılmasını gerektirir herhangi bir davranış mahkememizce saptanmamış olduğundan sanık hakkında takdiren unsurları oluşmayan TCK 62. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına,

Denilerek, herhangi bir pişmanlık belirtisi göstermediğinden bahisle müvekkilin üzerine bırakılamaz.

MÜVEKKİL HAKKINDA DAHA ÖNCEDEN VAR OLAN CEZA YARGILAMALARI HAKARET SUÇU İLE İLGİLİDİR. MÜVEKKİLİN ADLİ SİCİL KAYDININ VARLIĞI, SUÇ İŞLEMEYE EĞİLİMLİ BİR KİŞİLİK YAPISI OLDUĞUNA VE GELECEKTE DE SUÇ İŞLEYEBİLECEĞİNE YÖNELİK KARİNE TEŞKİL ETMEMELİDİR.

Buna ek olarak ise mahkeme tarafından müvekkilimizin adli sicil kaydının olduğu, bu sebeple de suça eğilimli kişilik yapısının bulunduğundan bahsedilmiştir.

Müvekkilimiz eşinden boşanmıştır. Sayın Mahkemenizce de bilindiği üzere ülkemizde boşanma süreçleri ne yazık ki fazlasıyla yıpratıcıdır. Boşanma sırasında ve sonrasında, boşanmak üzere olan veya boşanan eşler, bir yargılamada, karşılıklı menfaatleri çatışan iki taraf olarak yer almaktadırlar. Bu sebeple de taraflardan biri ne yazık ki boşanma sırasında veya sonrasında, kişisel hır ve intikam gibi sebeplerle diğer taraf hakkında yargılama sırasında mahkemede kötü bir intiba yaratabilmek amacıyla veya yargılama sonrasında ise boşanmış oldukları eski eşleri hakkında haksız şekilde suç duyurularında bulunarak eski eşlerinin huzurlarını bozma, özel yaşamların baltalama amacı güdebilmektedirler.

Müvekkilimiz de eşinden boşanmıştır. Müvekkilin eski eşi, boşanma sonrasında müvekkille evlilik birliği içerisinde yapmış olduğu mesajlaşmaları müvekkilden intikam almak amacıyla haksız şekilde, bir ceza yargılamasının konusu haline getirmiştir. Zira müvekkil, eşinden boşandıktan sonra tekrar nişanlanmıştır. Eski eş ise, bu olayı gurur meselesi haline getirmiş; tabiri caizse müvekkilin tekrardan hayatına devam ediyor olmasını, özel hayatına yeni birisini almasını hazmedememiştir.

Sayın Mahkemenizce de bilindiği üzere, bir erkek karşısında kadın, ebeveynlerinin karşısında çocuk ve işveren karşısında işçi, güçsüz ve dezavantajlı konumdadır. Bu sebeple kanunlarımız işçi, çocuk, kadın, yaşlı, engelli gibi dezavantajlı olan kişilerin menfaatlerini korumaya, bu kişilerin aile, iş, evlilik ve sosyal ilişkiler gibi çeşitli alanlarda karşısında yer alan daha güçlü kişilere karşı aradaki güç orantısızlığını dengelemeye yönelik olarak oluşturulmuştur. Kanunlara göre yürütülen yargılama faaliyeti de bu esaslar çerçevesinde şekillenmektedir. Tarafımızca da, bu ilişkilerdeki güç orantısızlıklarının, güçsüz lehine dengelenmesi amacıyla kanunlar tarafından yapılan müdahale desteklense de; ne yazık ki bu durum, kötü niyetli şekilde kullanılabilmekte; taraflar kanunlarda kendilerine tanınmış olan hakları, haksız bir menfaat sağlamak veya kişisel hırs ve intikam amacıyla kötü niyetli bir şekilde kullanabilmektedirler.

Bu bağlamda ne yazık ki müvekkilimiz de, yeniden nişanlandığı dönemde eski eşinin kadınsı duygularının ve kıskançlığının kurbanı olmuştur. Bu sebeple de evlilik döneminde karşılıklı olarak yapılan mesajlaşmalar, müvekkilimiz hakkında bir ceza yargılaması yapılmasına ve bu yargılama sonucunda hüküm kurulmasına sebebiyet vermiştir.

Müvekkil hakkında eski eşinin şikayet konusu ettiği yargılamada verilen hükmün, işbu yargılamaya konu edilmiş olması ve bu sebeple müvekkilin, suça eğilimli kişilik yapısına sahip bir birey olarak anılması hukuka aykırıdır. Şöyle ki;

Bir kimse hakkında daha önce bir ceza yargılamasının yapılmış olması ve bu yargılamada bir hüküm kurulmuş olması, bu kimsenin suça eğilimli kişilik yapısına sahip olduğu kanısına varılmasının, üstelik; bu kanının sonradan yapılan ceza yargılamasını etkilemesinin hukuka uygun olduğunu düşünmek mümkün değildir. Zira bir kimsenin daha önceden sabıkasının olması, onun gelecekte tekrar suç işleyeceği anlamına gelmemektedir.

UYGULAMADA GÖRÜLMEKTEDİR Kİ; SUÇ İŞLEMEYE EĞİLİMLİ KİŞİLİK YAPISINA SAHİP BİREYLER GENELLİKLE ZİNCİRLEME TARZDA VEYA GELİR VE KAZANÇ SAĞLAMAK ADINA MAĞDURLARIN MALVARLIKLARINA YÖNELEN SUÇLARI İŞLEMEYİ TERCİH ETMEKTEDİRLER. ANCAK MÜVEKKİLİN CEZA YARGILAMASINA KONU OLAN OLAYLARI BİRBİRİNDEN TAMAMEN BAĞIMSIZ OLAN HAKARET VE SARKINTILIK ETMEK SURETİYLE ÇOCUĞUN CİNSEL İSTİSMARI ŞEKLİNDEDİR.

Kaldı ki müvekkil hakkında daha önceden açılmış olan ceza dosyalarının konusu olan suçlar hakarettir. Suç işleme eğilimli kişilik yapısına sahip olduğu ileri sürülen ve daha önceden hakaret suçundan yargılama geçirmiş olan müvekkilimizin, sonradan hem toplum nezdinde, hem de hukuk nezdinde sonuçları çok daha ağır olan, çocuğun cinsel istismarı suçunu işlemeye karar vermesi bizi düşündürmektedir. Sayın Mahkemenizce de bilindiği üzere, suç işlemeye eğilimli kişilik yapısına sahip bireylerin genellikle, zincirleme suçları veya hırsızlık, dolandırıcılık, rüşvet gibi ekonomik kazanç ve gelirlerini kazanmalarını sağlamaya elverişli suçları; eş deyişle mağdurların malvarlıklarına yönelen suçları işlemeyi tercih ettiklerini görmekteyiz.

Ancak müvekkilin adli sicil kaydı incelendiğinde sarih bir şekilde görülecektir ki müvekkilin daha önceden işlemiş olduğu hakaret suçları ile işlediğinin iddia edildiği çocuğun cinsel istismarı suçu arasında ne niteliksel ne de niceliksel anlamda herhangi bir bağlılık ve benzerlik bulunmamaktadır.

KANUNDA TAKDİRİ İNDİRİM NEDENİ OLARAK PİŞMANLIK VE ADLİ SİCİL KAYDI DIŞINDA FAİLİN GEÇMİŞ YAŞAMI VE SOSYAL İLİŞKİLERİ DE BELİRTİLMİŞTİR. BAHSE KONU OLAYIN GERÇEKLEŞTİĞİ İDDİA EDİLEN GÜVENLİK KULÜBESİNDE MÜVEKKİL, 2015 YILINDAN BERİ YAKLAŞIK 7-8 YIL SÜRE İLE ÇALIŞMIŞTIR. MÜVEKKİL HAKKINDA BU ZAMANA KADAR TEK BİR ŞİKAYET DAHİ EDİLMEMİŞTİR. MÜVEKKİL ADLİ YARGILAMA DIŞINDA İDARİ BİR SORUŞTURMA DAHİ GEÇİRMEMİŞTİR.

Kaldı ki Sayın Mahkemenizce de bilindiği üzere, takdiri indirime karar vermek için göz önünde bulundurulacak husus sadece kişilerin sabıka kaydı değildir. Dikkat edilecek olursa kanun maddesinde, failin geçmiş yaşamı ve sosyal ilişkilerine de değinilmektedir.

Müvekkil, 2015 yılından beri yani yaklaşık 7-8 yıllık süreç boyunca, adı anılan okul ve yurtta güvenlik görevlisi olarak çalışmıştır. Müvekkilin çalışma hayatı boyunca işbu yargılamaya taraf olan müşteki dışında ne herhangi bir öğrenci, ne öğrenci velileri ne de okul yönetimi tarafından müvekkilin cezalandırılmasına yönelik herhangi bir adli veya idari bir soruşturma geçirmesine zemin hazırlayacak nitelikte bir şikayet gündeme gelmemiştir. Bilakis, okulda öğrenim gören ve yurtta konaklayan kız öğrenciler, müvekkile her zaman güvenmiş; okul ve yurt giriş ve çıkışlarında müvekkille; "Selman abi" şeklindeki hitap ile sohbet etmişlerdir.

Eğer, Kayseri 15. Asliye Ceza Mahkemesinin gerekçeli kararında belirtildiği gibi müvekkilimiz suça eğilimli kişilik yapısına sahip bir birey olsaydı; yaklaşık 900 kız öğrenicinin barındığı ve eğitim gördüğü yurt ve okul kurumlarında müvekkille ilgili, cinsel istismar ve cinsel taciz gibi türlerdeki suçlardan dolayı daha önceden de soruşturma dosyalarının açılmış olması gerekirdi.

Müvekkilin ilk kez karşılaşmış olduğu bu türden bir itham, müvekkilimizi son derece üzmüş ve yıpratmıştır. Ayrıca 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olan müvekkilin çok sevdiği meslek hayatı da ne yazık ki tehlikeye girmiştir. Zira müvekkilin karşı karşıya kalmış olduğu suç iddiası, müvekkilin icra etmiş olduğu "güvenlik görevlisi" statüsünün gereklerine taban tabana zıtlık göstermektedir.

Müvekkilin geçmiş yaşamı, iş yaşamı ve iş yaşamında gerek okul yönetimi ile gerekse de öğrencilerle kurmuş olduğu sağlıklı ilişkilerin ve bu çevredeki kişiler tarafından daha önceden işbu yargılamaya konu olan suçtan dolayı müvekkil hakkında herhangi bir şikayetin ve suç duyurusunun veya en azından herhangi bir idari yaptırımın gündeme getirilmemiş olmasının göz önüne alınmadan müvekkilin takdiri indirim hakkından yoksun bırakılmış olması hukuka ve vicdani kanaatlere aykırılık teşkil etmektedir.

MÜVEKKİL, GÖREVİNİN GEREKLERİNİ YERİNE GETİREREK KATILANI OKUL BAHÇESİNDEN ZORLA ÇIKARMAYA ÇALIŞAN, KATILANIN 25 YAŞLARINDAKİ ERKEK ARKADAŞINA MÜDAHALE ETMİŞ VE DURUMU OKUL İDARESİ İLE PANSİYON MÜDÜR YARDIMCISINA İLETMİŞTİR. KATILAN BU SEBEPLE MÜVEKKİLE KİN VE İNTİKAM BESLEMİŞTİR. MÜVEKKİL İYİ NİYETİNİN VE GÖREV SORUMLULUĞUNUN NE YAZIK Kİ KURBANI OLMUŞTUR.

Müvekkil, sırf gerek görevinin getirdiği yükümlülükler; gerekse de insani ve vicdani sorumluluğu sebebiyle işbu yargılamadaki katılan ***************'ı zorla okul bahçesinden çıkarmaya çalışan 25 yaşlarındaki erkeğin elinden alıp; durumu da okul idaresine ve pansiyon yardımcısına bildirdiği için işbu yargılamanın sanığı haline gelmiştir.

Zira katılan, bu yolla müvekkilden intikam almıştır. Olay günü, müvekkilin güvenlik kulübesine gelip; lavabodan çıkan müvekkile;

"Benim erkek arkadaşımla, ailemle aramı bozdun. Sen görürsün." şeklinde yanıt vererek oradan ayrılmış; akabinde ise cinsel istismara uğradığını belirtir şekilde arkadaşları ve öğretmenlerine bilgi vermiş; bu kişilerin bilgi ve görgüsü olmadığı halde duyuma dayalı olan tanıklıklarını işbu yargılamada haksız bir şekilde menfaat elde etmek ve müvekkilden intikam almak amacıyla kullanmıştır.

KAYSERİ 15. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ TARAFINDAN KURULAN HÜKÜMDE YALNIZCA MAĞDUR VE TANIK BEYANLARI ESAS ALINMIŞ OLUP; İŞBU DELİLLER KAMERA KAYDI, FOTOĞRAF, VİDEO KAYDI GİBİ EK DELİLLERLE DESTEKLENMEDİĞİNDE GEÇİCİ DELİL OLARAK KABUL EDİLMEKTE; KESİN DELİL NİTELİĞİ TAŞIMAMAKTADIR.

Sayın Mahkemenizce de görüldüğü üzere, Kayseri 15. Asliye Ceza Mahkemesinin gerekçesinde deliller kısmında, katılan beyanı, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamı esas alınmıştır.

Sayın Mahkemenizce de görüleceği üzere, müvekkil hakkında sonuçlandırılan yargılamada esas alınan deliller, somut ve maddi gerçeği ispatlamaya yeter ölçüde değildir. Katılanın cinsel istismara maruz kaldığını kesin şekilde ispatlamaya yeter ölçüde kamera kaydı, fotoğraf ve video kaydı esas alınmadan işbu mahkumiyet hükmü kurulmuştur.

Sayın Mahkemenizce de bilindiği üzere, darp raporu alındığında dahi; bu darp raporunun tanık beyanları, fotoğraf ve kamera kaydı gibi ek delillerle desteklenmesi gerekmektedir. Zira vücutta yer alan izlerin darp fiilini işaret ederek husumetli kişiler aleyhine kullanılması mümkündür. Darp raporu gibi resmi belge niteliği taşıyan bir hususun dahi kamera kaydı, fotoğraf, video kaydı gibi ek delillerle desteklenmiş olması gerekirken; yalnızca müşteki ve tanık beyanlarına dayanılarak; üstelik de bu tanıkların mahkemede ifade etmiş olduğu beyanların bilgi ve görgülerine değil de; duyumlarına dayanmış olmasına göre hüküm kurulması mümkün değildir.

Katılanın gerek savcılıktaki gerekse de mahkemedeki iddialarının tümünü dayandırmış olduğu hususlar yalnızca duyuma dayalı tanıkların beyanıdır. Katılan, müvekkil hakkındaki iddialarını, kamera kaydı, video kaydı, ses kaydı ya da fotoğraf gibi ek deliller sunarak kesin delil niteliğine büründürememiştir. Kayseri 15. Asliye Ceza Mahkemesinin vermiş olduğu hüküm de bu sebeple kesin delillere değil; geçici delil niteliğindeki tanık ve mağdur beyanlarına dayalı olarak kalmıştır.

MAHKEME TARAFINDAN KURULAN HÜKÜM KESİN DELİLLERE DAYANMADĞIINDAN ÖTÜRÜ MÜVEKKİLİN, MÜVEKKİLİN ÜZERİNE ATILI SUÇU İŞLEDİĞİ SABİT KABUL EDİLMEMELİDİR. BU SEBEPLE MÜVEKKİL LEHİNE, CEZA HUKUKUNUN TEMEL İLKESİ OLAN ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ İŞLETİLEREK BERAAT HÜKMÜ VERİLMELİDİR.

Sayın Mahkemenizce de bilindiği üzere, ceza yargılaması bireylerin özgürlüğünü bağlayıcı mahkumiyet hükmü gibi sonuçları fazlasıyla ağır olan bir hükmün kurulduğu yargılamadır. Böylesine ağır sonuç ve yaptırımlarla sonuçlanabilecek türdeki ceza yargılamasında kurulan hükmün mutlaka somut delillere dayanması gerekmektedir. Nitekim, ancak somut delillerin varlığı halinde maddi gerçeğe ulaşıldığı kabul edilmektedir. Somut delillerin yokluğunda sanığın, üzerine atılı suçu işlediğine yönelik bir kesinliğin bulunmadığı aşikardır. Bu durumda da sanığın, üzerine atılı suçu işlediğine yönelik bir şüphe bulunmaktadır. Bu durumda da somut delil ilkesi gibi ceza hukukunun vazgeçilmezi olan, "şüpheden sanık yararlanır ilkesi" gündeme gelmektedir.

Şüpheden sanık yararlanır ilkesine göre ise; ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir.“Şüpheden sanık yararlanır ilkesi” latincede “in dubio pro reo” şeklinde ifade edilmektedir. Şüpheden sanık yararlanır ilkesi, bir suçun işlenip işlenmediği; işlendiğine karar verilmişse bu suçun sanık tarafından işlenip işlenmediği; eğer bu suç sanık tarafından işlenmişse de, suçun vasfının ve şeklinin nitelendirilmesi için suçun işleniş biçiminin ne olduğu konusunda bir şüphenin varlığı durumunda devreye girmektedir.

Soruşturma ve kovuşturma sonucunda toplanan deliller değerlendirildiğinde sanığın suçluluğu konusundaki şüphe yerini suçun sübutuna dair bir kesinliğe bırakmadığı takdirde şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği sanık hakkında beraat kararı verilmelidir. Şüphenin giderilemediği her olayda devreye şüpheden sanık yararlanır ilkesi girmeli ve sanık lehine değerlendirme yapılmalıdır.

Gerçekten de şüpheden sanık yararlanır ilkesi, hukukumuzda büyük rol oynamakta ve sık olarak Yargıtay kararlarına konu olmaktadır;

Yargıtay Ceza Genel Kurulu-K.2015/35

 Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikle ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp diğer kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı ve hiçbir şüphe veya başka türlü oluşa imkân vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.

Somut olayda da okul, yurt ve müvekkilin görev aldığı güvenlik kulübesinin çevresinde birden fazla sayıda kamera bulunmasına rağmen, kameraların birçoğunun kaydetmiş olduğu görüntüler ne yazık ki dava dosyasına kabul edilmemiş; müvekkilin haklılığını ispatlamaya yeter ölçüdeki somut ve kesin kamera kayıtları yerine mağdur ve duyuma dayalı tanıkların ifade ve beyanlarına üstünlük tanınmıştır.

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi ile masumiyet karinesinin birbiri ile olan ilişkisi de gözden kaçırılmamalıdır. Buna göre;

ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ İLE MASUMİYET KARİNESİ BİRBİRLERİNİ TAMAMLAYAN İLKELERDİR. MÜVEKKİLİN, ÜZERİNE ATILI SUÇU İŞLEDİĞİ KONUSUNDA KESİN VE SOMUT DELİL BULUNMADIĞINDAN, İLERİ SÜRÜLEN İDDİALAR ANCAK ŞÜPHENİN KONUSU EDİLEBİLİR. BU SEBEPLE DE MÜVEKKİLİN, MASUMİYET KARİNESİNDEN YARARLANMASI GEREKMEKTEDİR.

Masumiyet karinesi, diğer bir deyişle suçsuzluk karinesi; bir kişinin suçluluğu mahkeme kararıyla sabit oluncaya kadar “masum” kabul edilmesini ifade etmektedir. Kişi şüpheli veya sanık safıtıyla soruşturma veya kovuşturma aşamalarında suç şüphesi altında bulunabilir. Hatta, suç şüphesi nedeniyle hakkında gözaltı, tutuklama vb. koruma tedbirlerine başvurulabilir. Kişi ceza hukuku müdahalesine rağmen tüm bu aşamalarda masumiyet karinesi gereği kural olarak masum kabul edilir. Masumiyet karinesi, 1982 Anayasası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) şu şekilde düzenlenmiştir:

“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” (1982 Anayasası m.38/4).

“Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır” (AİHS m.6/3).

“Şüpheden sanık yararlanır” ilkesi ile “masumiyet karinesi” ilkesi birbirini tamamlayan önemli ilkelerdir. Masumiyet karinesinin bir uzantısı olan şüpheden sanık yararlanır ilkesinin esası, bir masumun cezalandırılması ihtimaline karşı bir suçlunun cezasız kalmasının tercih edilmesi düşüncesine dayanmaktadır. Ceza muhakemesi iki yönlü bir faaliyettir, ceza muhakemesinin amacı suçluyu cezalandırarak toplum yararını korumak ve suçsuzun cezalandırılmasını önlemek için sanığın haklarını güvenceye almaktır. Masumiyet karinesi de soruşturma ve kovuşturma sürecinde sanığın lekelenmemesini teminat altına alır. Yargılama sürecinde masum kabul edilen şüpheli veya sanığın suçu kesin ve açık bir şekilde ispatlanmadığı takdirde “şüpheden sanık yararlanır ilkesi” gereği hakkında beraat kararı verilmelidir.

Yargıtay 14. Ceza Dairesi- K.2016/5622

Latince “in dubio pro reo” olarak ifade edilen ve masumiyet (suçsuzluk) karinesinin bir uzantısı olan “şüpheden sanık yararlanır ilkesi” ceza yargılaması hukukunun evrensel nitelikteki önemli ilkelerinden biridir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Kuşkulu ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkûmiyeti bir olasılığa değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, teoride olsa hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermemelidir. Yüksekte olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir. Bu açıklama ışığında somut olay incelendiğinde, mağdure ile tanıkların aşamalardaki çelişkili beyanları, sanığın istikrarlı savunması ve tüm dosya kapsamına göre, sanığın müsnet suçu işlediğine dair mahkûmiyetine yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı anlaşıldığından, ceza muhakemesi hukukunun temel ilkelerinden olan “Şüpheden sanık yararlanır” ilkesi de gözetilerek beraatine karar verilmesi yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine hükmedilmesi bozma nedenidir.

Yukarıda değindiğimiz Yargıtay kararları ışığında, müvekkilin üzerine atılı suçtan yapılan yargılamada kesin ve somut delillere dayanılmadan; yalnızca geçici nitelikteki mağdur ve tanık beyanlarına dayanılarak hukuka aykırı olarak müvekkil hakkında mahkumiyet hükmü kurulmuştur. Sayın Mahkemenizce de görüldüğü üzere bu durum, bozma nedeni teşkil etmektedir.

KATILANIN VE TANIKLARIN İFADE VE BEYANLARI HEM KENDİ İÇLERİNDE HEM DE BİRBİRLERİYLE ÇELİŞKİ HALİNDEDİR. BÖYLESİNE ÇELİŞKİLİ VE TUTARSIZ BEYAN VE İFADELERİN, YARGILAMADA VERİLECEK HÜKME ESAS ALINMASI HUKUKA AYKIRIDIR.

Katılanın ve tanıkların ifadeleri birbirleriyle çelişki arz etmektedir. Şöyle ki;

Kayseri 15. Asliye Ceza Mahkemesinin 16/05/2023 duruşma tarihli, 1 numaralı celsesinde oturum açılmış, mağdur Gülçin *******'a şikayet ve kanıtları tekrar sorulmuş, mağdur ilgili oturumda kullanmış olduğu beyanında;

"Selmanı okul idaresinde memur olarak çalıştığı için biliyorum. Olaydan 1 gün önce arkadaşıma borç para vermiştim. Rehber öğretmeninden izin isteyip onu almaya gittiğimde Selman arabayla giderken beni gördü. Ertesi gün ben yurtta nöbetçiydim. Arkadaşım Selvinaz'a "Gülçin yanıma gelsin, benden kaçmasın, onunla konuşacağım." demiş. Ben yoğun olduğum için yanına gitmemiştim. Selman'ın yemeğini Selvinaz götürünce, "Niye Gülçin getirmedi?" diye sormuş. Yine arkadaşlarım Zeynep ve İrem'e, "Gülçin yanıma gelsin, onunla konuşacağım." demiş. Ben bunun bulunduğu odaya gittim. Bana, "Kapıyı kapat, içeri gir." dedi. Ben de içeriye girdiğim zaman elimi tuttu. "Ben senin kötülüğünü istemiyorum, yanlış anlama." dedi. İki yanağımdan öptü. Yine iki eliyle kalçama dokundu. Bana sigara verdi. Ben de sigara içmediğimi söyledim. Sonrasında oradan ayrıldım. Arkadaşlarımın yanına gittim. Yüzüm kızardığı için arkadaşlarım anladılar. Ben de arkadaşlarıma olayı anlattım. Sonrasında olayı arkadaşlarıma anlatırken yanımıza Makbule Hoca geldi. Makbule Hoca'ya olayı anlattım. Makbule Hoca beni müdüre yönlendirdi. Sonra müdür, "Bu olayı hiç kimseye anlatma." dedi. Sonrasında ben Volkan Hoca'ya anlattım ve polise intikal etti. şikayetçiyim."

Sanık müdafi olan tarafımın talebi ile mağdurdan soruldu, mağdur, tarafımın sorusuna yönelik olarak ilgili beyanında;

"Yurdun dışına çıkmak için önce denetmen hocalardan izin istiyoruz ancak bazen bu kafasına göre bizi dışarıya çıkartmıyor. Benim yanağımdan öptükten sonra ben elimi çekmeye çalıştım ancak elimi bırakmadı. Tutmaya devam etti. Sonra da diğer yanağımdan öptü. Kalçalarıma dokunduğu zaman ben ittim. Olayın şokuyla bağırmadım."

Demiştir. Kayseri 15. Asliye Ceza Mahkemesinin dosya kapsamına giren ve delil niteliği taşıyan, mağdurun 01/06/2022 tarih ve 15:02 saatli Çocuk İzlem Merkezi Adli Görüşme Odasında alınan ifadesinde mağdur;

"Yurdun güvenlik görevlisi beni odaya çekti ve elimi tuttu. Sonrasında öptü. Ben onun elini ittim ve yurda geldim direkt. Sonrasında hocalar geldi ve durumu ona anlattım. Müdürün yanına gittim ve müdür olayı kapatma taraftarıydı. Güvenliğin ismi Selman'dır. 46 yaşlarında ve bekar. Ben 5 senedir yurtta güvenlik görevlisi olduğunu biliyorum. Ben genel olarak Selman'ın yanına gitmeyi kızlara çok yılışık davrandığı için pek tercih etmiyordum. Olay dün saat 14:30 civarında gerçekleşti. Selman beni yanaklarımdan öptü ve elimi tuttu. Ben güvenliğin orada 15-20 dakika kadar kaldım. Beni öptüğü zaman ben direkt, "Napıyorsun abi " diyerek odadan çıktım. Selman benim mememe, vajinama ve kalçama dokunmadı. Benim özel bölgelerimin resmini isteyen kimse olmadı. Özel bölgelerimin resmini çeken kimse olmadı. Selman isimli şahıstan şikayetçiyim. Ailemle kalmak istiyorum. Selman hem okul hem yurdun güvenlik görevlisidir. Olay güvenlik görevlisinin bulunduğu kulübede gerçekleşti." demiştir.

Ancak Kayseri 15. Asliye Ceza Mahkemesinin 16/05/2023 duruşma tarihli, 1 numaralı celsesinde mağdur, müvekkilin kendisinin yanağından öptükten sonra elini çekmeye çalıştığını, ancak müvekkilin mağdurun elini bırakmadığını, sonrasında müvekkilin, mağdurun diğer yanağından öptüğünü, müvekkilin mağdurun kalçalarına dokunması neticesinde mağdur kendisinin onu ittiğini belirtmiştir.

Ancak mağdur, gerçekleştiğini iddia ettiği olayın hemen ertesi günü, olayla ilgili gelişen durumlar hafızasında henüz taze halde bulunurken Çocuk İzlem Merkezi Adli Görüşme Odasında vermiş olduğu ifadede, müvekkilin mağdurun kalçasına dokunmadığını, müvekkilin kendisini öpmesi neticesinde kendisinin de müvekkilin elini ittirdiğini beyan etmiştir.

Sayın Mahkemenizce de görüleceği üzere mağdurun beyanları arasında tutarlılık bulunmamaktadır. Mağdur, gerçekleştiğini iddia ettiği olayın hemen ertesi gününde vermiş olduğu ifadeden, işbu celse oturumuna kadar olan süreçte müvekkil hakkında atmış olduğu iftirayı güçlendirebilmek adına, şikayetine ek şekilde "müvekkilin, kendisinin kalçalarına dokunması" ibaresini eklemiştir. Mağdur müvekkilin kendisini öpmesi neticesinde müvekkili ittiğine ilişkin iddiasının kronolojik sırasını ise, kalçalarına dokunduğunu iddia edebilmek amacıyla değiştirmiştir. Zira eğer mağdur başta iddia ettiği şekilde müvekkili ittirdiğini, müvekkilin kendisinin yanaklarını öpmesi sonucunda gerçekleştirdiğini söylemeye devam etseydi; müvekkilin, kendisinin kalçalarına dokunduğu şeklindeki haksız ve çirkin iddiasında bulunamayacaktı.

Mağdur, sigara kullanan ve sigara içmek üzere sık sık müvekkilden, izin kağıdı olmadan izin alarak dışarı çıkmaya çalışan bir kimsedir. Müvekkilin, mağdura sigara teklif ettiği ve akabinde mağdurun sigara içmediğini belirttiğine ilişkin iddiası maddi gerçeğe aykırıdır.

Müvekkil, okul ve yurttaki idari görevini camekan şeklinde oluşturulmuş, dışarıdan rahatlıkla görülebilen bir mekanda sürdürmektedir. Olayın gerçekleştiği yer yaklaşık 900 öğrencinin eğitim gördüğü, barınmak amaçlı yurtta kaldığı, servis şoförlerinin ve 36'ya yakın kameranın olduğu bir bölgedir. Hayatın olağan akışı gereği, zihinsel engeli bulunmayan, 41 yaşında ve hayat tecrübesine sahip bir kimsenin bu şartlar altında, haysiyet ve şerefini bu denli zedeleyecek bir suçu işlemesi düşünülemez. Öyle ki, mağdurun suçun işlendiğini iddia ettiği süre 15-20 dk'dır. 15-20 dk'lık süre, niteliğini belirttiğimiz mekanda fark edilmeye fazlasıyla yeter bir süredir.

Keza bir kimseyi yapmış olduğu bir hareketinden dolayı ittirmek, refleksif hareketlere yakın bir harekettir. Çoğunlukla bir kimseyi ittirmek, olayın şoku, yaratmış olduğu korku veya heyecan gibi bir kimsenin savaş ya da kaç mekanizmasını harekete geçirir nitelikteki ani ve kontrolsüz gelişen bir dürtüdür. Müvekkilin, kendisini 15-20 dk boyunca istismar ettiğini iddia eden mağdur, müvekkili ittirmek için neden 15-20 dk gibi uzun bir sürenin geçmesini beklemiştir? Nitekim müvekkil, %59 ortopedik engelli bir kimsedir. Mağdurun iddia ettiği hiçbir husus, somut maddi gerçeğe uygun değildir.

Kayseri 15. Asliye Ceza Mahkemesinin 16/05/2023 duruşma tarihli, 1 numaralı celsesinde oturum açılmış, 01/09/2004 doğumlu tanık *************'e olayla ilgili bilgisi ve görgüsü sorulmuş, tanık ilgili oturumda kullanmış olduğu beyanında;

"Önceki beyanlarımı tekrarlarım. Olay günü ben, Zeynep, İrem ve Gülçin okul nöbetçisiydik. Okul nöbetçisi olduğumuzda nöbetçilerden birisi güvenlik görevlisine yemek götürür. O gün Selman abiye yemeği ben götürdüm. Bana, "Yemeği niye sen getirdin, Gülçin getirecekti, Gülçin'e söyle benden kaçmasın, onunla konuşacağım." dedi. Ben de bunu Gülçin'e söyledim. Daha sonrasında Zeynep ve İrem markete bir şey almak için gitti. Dönüşte onlar da Gülçin'e Selman abinin kendisi ile konuşmak istediğini söylediler. Gülçin, Selman abinin yanına gitti. Bir süre sonra geldi. Geldiğinde yüzü kızarmıştı. Ne oldu diye sorduk. Önce anlatmak istemedi. Biz üsteleyince, "Selman benim elimden tuttu, öptü, sarıldı." dedi. Bunu anlatırken yanımızda Makbule Hoca'da vardı. Müdürün yanına gittik. Müdür, "Bunu benden başka kimse bilmesin." dedi. Olayı kapatmak istedi. Biz de bunu Makbule Hoca'ya anlatınca, o da Volkan Hoca'ya yönlendirdi. Benim olaya ilişkin bilgi ve görgüm bundan ibarettir."

 Sayın Mahkemenizce de görüleceği üzere, yargılamanın ve adli işlemlerin değişik her aşamasında ve mağdur ile tanıkların tekrar dinlendiği aşamada mağdur ve tanıkların işlenmiş olduğunu iddia ettikleri suça ilişkin olarak ifadeleri sık şekilde değişmekte, mağdur ve tanıkları tarafından işlendiğini iddia ettikleri suça ilişkin fiilin yeni çeşitleri ortaya çıkmaktadır. Mağdur işbu oturumda vermiş olduğu ifadesinde, olayın hemen ertesi gününde Çocuk İzlem Merkezinde alınan ifadesinde belirtmediği şekilde, müvekkilin, kendisinin kalçalarına dokunduğunu ve ittirme davranışını bu fiil neticesinde gerçekleştirdiğini beyan etmiştir. Zira mağdur, eğer müvekkilin, kendisinin yalnızca yanaklarını öptüğünü söyleseydi, yanakların öpülmesi fiilinin iddia ettiği gibi 15-20 dk kadar uzun sürmeyeceğinin farkındadır. Tanık **********, olayın görgülüsü değildir. Zira tanık, müvekkil aleyhine uydurulmuş suçla ilgili bilgiye mağdurun anlatması sonucunda erişmiştir. İşbu sebepten tanık ve mağdurun ifadeleri birbirlerinden birçok açıdan çelişmektedir.

Kayseri 15. Asliye Ceza Mahkemesinin, 17/10/2023 tarihli, 2 numaralı celsesinde oturum açılmış, 19/03/1974 doğumlu tanık ******************'e olayla ilgili bilgisi ve görgüsü sorulmuş, tanık ilgili oturumda kulanmış olduğu beyanında;

"Ben pansiyonda öğretmen olarak görev yapıyorum. Olay günü yemekhanede iken, Gülçin yemekhaneye gelip, direkt arkadaşlarının yanına oturdu. Ancak hareketleri farklıydı. Dalgın bakıyordu. Arkadaşları, "Ne oldu?" diye sorunca, "Beni öptü." dedi. Yanındaki arkadaşları, "Kim öptü, ne yaptı?" diye tepki gösterince, "Selman" dedi. Ben yanlarına gittim. Gülçin'e, "Ne oldu?" diye sordum. Donuk bakışlarla bana baktı. Gülçin bana, Selman'ın odanın kapısını kapatmasını söyleyince kapıyı kapattığını, Selman'ın yanağından öptüğünü anlattı. "Abime haber vereceğim." dedi. Ben de müdüre yönlendirdim. Ancak o an müdür yoktu. Volkan Hoca'ya yönlendirdim. Sonrasında olayı Volkan Hoca'ya anlattılar. Benim olaya ilişkin bilgim ve görgüm bundan ibarettir."

Mağdur ve tanıklar, ifade ve beyanlarında müdürün odasına gittiklerini, ancak müdürün olayı kapatma taraftarı olduğunu, hatta; "Bu olayı benden başka kimse bilmesin." dediğini ifade etmişlerdir. Bunun üzerine mağdur ve tanıklar, beyanı alınan tanık Makbule ***********'in yanına geldiklerini, müdürün olayı kapatma taraftarı olduğunu söylediklerini ve bunun akabinde Makbule ********'in ise kendilerini Volkan Hoca'ya yönlendirdiğini ifade etmişlerdir. Ancak Sayın Mahkemenizce görüleceği üzere, tanık Makbule *************** ilgili beyanında, mağdur ve tanıkları müdüre yönlendirdiğini ancak müdürün orada bulunmaması üzerine bu sefer "Volkan" isimli hocaya yönlendirdiğini beyan etmiştir.

Sayın Mahkemenizce de görüleceği üzere, mağdur ve tanıkların ifadeleri danışıklı ve somut maddi gerçeğe tamamen aykırıdır. 17/10/2023 tarihli ve 2 numaralı celsede dinlenen tanığın ilgili beyanı tarafımızı doğrular niteliktedir.

Yukarıda açıklanan ve mağdur ile tanıkların yargılamanın çeşitli aşamalarında vermiş oldukları ifade ve beyanlar birbirleriyle ve kendi içlerinde birçok açıdan tutarsızlık ve çelişkilerle doludur. Böylesine çelişkili ve tutarsız ifade ve beyanlara dayanılarak müvekkilin, üzerine atılı suçu işlemiş olduğundan bahisle hüküm kurulması hukuka aykırıdır.

KATILAN HER NE KADAR OLAYIN GERÇEKLEŞTİĞİNİ İDDİA ETTİĞİ GÜVENLİK KULÜBESİNDE 15-20 DAKİKA KALDIĞINI İFADE ETMİŞSE DE, KAMERA KAYITLARI İDDİALARINI YALANLAR NİTELİKTEDİR. KAMERA KAYITLARI İNCELENDİĞİNDE SARİH BİR ŞEKİLDE GÖRÜLECEKTİR Kİ KATILAN, KAFASINI UZATARAK KISA BİR SÜRE KONUŞMUŞ VE SAKİNCE ORADAN AYRILMIŞTIR.

Bundan başka olarak katılan, müvekkilin görevini icra ettiği ve olayın gerçekleştiğini iddia ettiği yer olan güvenlik kulübesinde 15-20 dakika kadar kaldığını beyan etmişse de kamera kayıtları aksi yöndedir ve kamera kayıtlarında katılanın;

"Benim erkek arkadaşımla, ailemle aramı bozdun. Sen görürsün." cümlesini sarf etmeye yeter ölçüde kısa kaldığı sarihtir.

Kamera kayıtları dikkatli bir şekilde incelenecek olursa sarih bir şekilde görülecektir ki; katılan güvenlik kulübesinin camekanından kafasını uzatmış ve sakin bir şekilde olay yerinden uzaklaşmıştır. Katılanın sakin bir şekilde uzaklaşmış olması, cinsel istismara maruz kalmış bir kimsenin sergileyeceği türden bir davranış değildir. Hayatın olağan akışı gereği, cinsel istismara maruz kalmış bir kimsenin, olayın gerçekleştiği yerden uzaklaşma fırsatı bulduğunda bağırması, yardım için birilerini çağırması; ki olayın gerçekleştiği yer yaklaşık 1000 kişinin bulunduğu bir alandır.

CİNSEL İSTİSMARA MARUZ KALDIĞINI İDDİA EDEN KATILANIN, OLAY SONRASINDAKİ SIRADAN DAVRANIŞLARI, PSİKOLOJİK HERHANGİ BİR DESTEK ALMAYIŞI, İDDİA ETTİĞİ OLAYIN GERÇEKLEŞTİĞİ AN DEĞİL DE SONRAKİ SÜREÇTE BAŞKALARI ARACILIĞI İLE KOLLUĞA BAŞVURMUŞ OLMASI, KATILANIN İDDİASINDA NE KADAR SAMİMİ OLDUĞU KONUSUNDA TARAFIMIZI DÜŞÜNDÜRMEKTEDİR.

Ancak katılan, bağırmak ve o an polis çağırmak yerine, müvekkilden intikam almak amacıyla tanık deliline başvurabilmek adına yalan beyanlarda bulunarak durumu öğretmen ve arkadaşlarına anlatmış; ve bu kişilerinde yargılamada tanık olarak yer almalarına sebep olmuştur.

Katılan, gerçekleştiğini iddia ettiği cinsel istismar gibi ağır bir olay neticesinde ise hayatın olağan akışına aykırı olarak psikolojik anlamda bir zarar görmemiştir ve psikolojik destek almamıştır. Hukuk mesleğini icra eden kişiler olarak görmekteyiz ki; cinsel istismara uğramak şöyle dursun, sözlü olarak cinsel tacize uğrayan mağdurlar dahi, gerçekleşen olay neticesinde ruhsal olarak fazlasıyla etkilenmekte, korkmakta, öfke duymaktadırlar. Bu sebeple bu tür suçların mağduru olmuş kişilerin olayın gerçekleştiği tarihten yakın bir zaman sonrasında ivedilikle psikolojik tedavi süreçlerine başladıklarını deneyimlemekteyiz.

Ancak katılanın herhangi bir psikolojik desteğe başvurmadan, tabiri caizse hayatına güle oynaya devam etmesi bizi düşündürmektedir. Bu koşullar altında katılanın iddialarının ne kadar samimi geldiğinin takdirini Sayın Mahkemenize bırakmaktayız.

KAYSERİ 15. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ TARAFINDAN YAPILAN YARGILAMADA NE YAZIK Kİ TANIKLARIN HEPSİ DİNLENİLMEMİŞ; MAĞDURUN İFADELERİNE VE TANIKLARININ BEYANLARINA ÜSTÜNLÜK TANINMIŞTIR. YAPILAN YARGILAMADA MÜVEKKİLİN SAVUNMA HAKKI HUKUKA AYKIRI ŞEKİLDE KISITLANMIŞ; MÜVEKKİLE YETERLİ SÜRE VERİLMEMİŞ; MÜVEKKİLİN MERAMINI DETAYLI ŞEKİLDE AÇIKLAMASINA VE TALEPLERİNİ DOĞRU ŞEKİLDE İLETMESİNE FIRSAT VERİLMEMİŞTİR.

Katılanın ve tanıkların sınıf öğretmenlerinin adı Osman Batur *******İ'dir. Mağdurun iddia ettiği olay sonrasında durumu öğretmen ve arkadaşlarına anlatması üzerine Osman Batur ******** kamera kayıtlarını izlemiştir. Ve sınıf öğretmenleri de sarih olarak görmüştür ki; kamera kayıtları, katılanın beyanlarını doğrulamamaktadır. Bilakis, katılanın beyanlarının aksini göstermektedir.

Bundan başka olarak karakolda ifadesine başvurulan ve pansiyon müdür yardımcısı olan ************'nin yargılama sırasında ifadesine başvurulmadan tek taraflı olarak yalnızca mağdurun tanıklarına üstünlük tanınmıştır.

Yargılama sırasında okul ve yurt çevresinde yer alan kamera kayıtlarının tamamı incelenerek hükme esas alınmamıştır. Müvekkilimizin kamera kayıtlarının tamamının incelenmesi konusundaki talepleri ne yazık ki mahkeme tarafından olumlu karşılanmamıştır.

Kayseri 15. Asliye Ceza Mahkemesinde yürütülen yargılamada ne yazık ki müvekkile yeterli sürede söz verilmemiştir. Sayın Mahkemeniz tarafından ilk derece mahkemesinde yürütülen kovuşturmadaki duruşma tutanakları ve müvekkilimize sorulan sorular ve ayrılan süre içinde müvekkilimizin ancak verebildiği kısa cevaplar incelendiğinde haklılığımız sübut bulacaktır.

HUKUKİ NEDENLER : TCK, CMK ve yasal sair tüm mevzuat

HUKUKİ DELİLLER : Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler ile diğer kanuni deliller

SONUÇ VE İSTEM :

Yukarıda arz ve izah edilen ve Sayın Mahkemenizce re'sen göz önünde bulundurulacak nedenlerle,

İstinaf talebimizin kabulüne,

Kayseri 15. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 14/11/2023 Karar tarihli, 2023/*** Esas ve 2023/*** Karar numaralı hükmünün bozulmasına ve dosyanın yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere Kayseri 15. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesini,

Hükmün bozulması yerine davanın Sayın Mahkemenizde yeniden görülmesine karar verilirse, Kayseri 15. Asliye Ceza Mahkemesinin hükmünün kaldırılması ve duruşmalı yapılacak olan istinaf incelemesi neticesinde yeniden hüküm kurularak müvekkil hakkında BERAAT kararı verilmesini,

Sayın Mahkemeniz aksi kanaatte olur ise lehe olan hükümlerin uygulanmasına karar verilmesini,

Yargılama giderleri ve karşı vekalet ücretinin karşı tarafa tahmilini,

Saygılarımla vekaleten arz ve talep ederim. 07/12/2023

                                                                                                                             İSTİNAF EDEN MÜDAFİİ

                                                                                                                                Av. Gizem Gül UZUN

 

İletişime Geçin

Telefon

+90 552 402 13 28

Email

info@gizemuzunlaw.com