ZAMANAŞIMINA UĞRAMIŞ SENETLER ADİ SENEDE DÖNÜŞMEYECEĞİNDEN ALACAĞIN İSPATI AÇISINDAN TEK BAŞINA YETERLİ OLMAZ, SADECE YAZILI DELİL BAŞLANGICI OLARAK KULLANILABİLİR.
Hukuk Genel Kurulu 2017/937 E. , 2021/357 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Gaziantep 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalıya kömür sattığını, bir kısım bedel karşılığı verilen bonoların ödenmemesi üzerine alacağın tahsili için başlatılan icra takibine davalının haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına ve davalının alacağın %40’ı oranında icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin teslim almış olduğu kömüre karşılık davacı alacaklının da kabul ettiği üzere müvekkilince nakit ödeme yapıldığını, davalı alacaklıya verilen bonoların ise davacıya sipariş edilen ancak teslim edilmeyen kömüre ilişkin olduğunu, davanın öncelikle zamanaşımı yönünden; esasa girildiği takdirde ise esastan reddi ile davacının alacağın %40’ı oranında kötü niyet tazminatını ödemeye mahkûm edilmesine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Gaziantep 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.05.2013 tarihli ve 2011/810 E., 2013/376 K. sayılı kararı ile; davacı ve davalının kabul ettikleri kömür ticareti işinin fatura, sevk irsaliyesi gibi resmi belgelerle yapılması gerekli olup, davacının iddiasını ispata yarar somut bir kanıt sunamadığı, dava konusu bonoların yasal süre içinde işleme konulmayarak bonoların yazılı delil başlangıcı niteliğinde bulunduğu iddia edilmiş ise de davacı tarafın bu iddiasını da kanıtlamaya yarar somut bir delil sunamadığı, davaya konu üç adet bononun 2004 tarihli olduğu, alacağı olan bir kimsenin yedi yıl sonra alacağın tahsili amacı ile icra takibi başlatmasının hayatın olağan akışı içinde mümkün olmadığı gibi alacağa mesnet teşkil eden bonolar yasal süre içinde işleme konulmadığından ve dinlenen tanıkların da görgüye dayalı bir beyanları bulunmadığından, taraf beyanlarına eşit değer verildiği, davacının kömür ticaretine ilişkin belge sunmadığı da dikkate alınarak savunmaya itibar edildiği gerekçesiyle ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Gaziantep 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 19.02.2014 tarihli ve 2014/1211 E., 2014/3233 K. sayılı kararı ile;
“…Dava zamanaşımına uğramış 3 adet bonoya dayalı olarak başlatılan ilamsız icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı yan davalıya kömür sattığını, karşılığında verilen bono bedellerinin ödenmediğini iddia etmiştir.
Davalı yan ise dava konusu icra takibine itirazında, davacının daha önce ödenen bonoları kötü niyetli olarak icraya koyup mükerrer tahsilat yapmak istediğini bildirmiştir.
Kural olarak, zamanaşımına uğramış bonoya dayalı alacaklı olduğunu iddia eden ve senetlerde lehtar konumunda bulunan davacı senet borçlusu davalı ile arasındaki temel ilişki ve bu ilişki nedeniyle alacaklı olduğunu her türlü delil ile ispat yükü altındadır.
Somut olaya gelindiğinde ise davalı yan takibe itirazında takip dayanağı bonoların daha önce ödendiğini bildirdiğinden ispat külfeti yer değiştirmiştir. Bu durumda mahkemece takip dayanağı bonolarla ilgili davalıya ödeme iddiasını ispat olanağı tanınıp, bu husustaki delilleri toplanarak yapılacak inceleme ve araştırma sonucu bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve ispat yükünün tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Gaziantep 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 02.12.2014 tarihli ve 2014/887 E., 2014/1095 K. sayılı kararı ile; önceki karardaki gerekçeler tekrar edilerek ve itirazın iptali davaları genel hükümlere tabi olup, tarafların iddialarını genel kurallara göre ispatla yükümlü olduğu, davalının kömürün teslim edilmediği iddiasının aksinin davacı tarafça ispat edilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; zamanaşımına uğramış üç adet bonoya dayalı olarak başlatılan ilamsız icra takibine ilişkin itirazın iptali istemine ilişkin eldeki davada, ispat yükünün davanın taraflarından hangisine düştüğü noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar vardır.
13. İtirazın iptali davası, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
iii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
14. Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
15. Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukuki sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
16. Bu açıklamalar göstermektedir ki; itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, taraflar arasındaki maddi hukuk ilişkisi incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.
17. Dava konusu bonoların düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) “İki Tarafın Hak ve Vazifeleri” başlığını taşıyan 182. maddesi;
“…Beyi bir akittir ki onunla bayi, satılan malı müşterinin iltizam ettiği semen mukabilinde müşteriye teslim ve mülkiyeti ona nakleylemek borcunu tahammül eder.
Hilafına adet veya mukavele mevcut değil ise bayi ile müşteri borçları aynı zamanda ifa etmekle mükelleftirler.
Hale göre tayini mümkün olan semen, tesmiye edilmiş hükmündedir.” hükmünü içermektedir.
18. Benzer bir düzenleme ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 207. maddesinde yer almakta olup, bu madde;
“Satış sözleşmesi, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir.
Sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça veya aksine bir âdet bulunmadıkça, satıcı ve alıcı borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlüdürler.
Durum ve koşullara göre belirlenmesi mümkün olan bedel, kararlaştırılmış bedel hükmündedir.” açıklamalarını içermektedir.
19. Belirtilen bu madde hükümlerine göre; aksi kararlaştırılmadıkça alım-satım ilişkilerinde alıcı ile satıcının edimlerini aynı anda eda etmeleri esastır. O hâlde örneğin alım satım akdine konu malı teslim almadan satıcıya çeki verdiğin iddia eden menfi tespit davacısı, aslın hilafını iddia ediğinden (ettiğinden) bu iddiasını ispat yükü altındadır (Muşul, T.: İcra ve İflâs Hukukunda Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, İstanbul 2016, s:323 vd ).
20. Zamanaşımına uğrayan bono hakkında açıklama yapmak gerekirse; bonoya ilişkin zamanaşımı süresinin geçmesi ile birlikte bonoya dayalı talep hakkı kendiliğinden sona ermemektedir (Öztan, F.: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 1997, s. 879; Kendigelen, A./Kırca, İ.: Kıymetli Evrak Hukuku Genel Esaslar Kambiyo Senetleri, İstanbul 2019, s. 264). Bu itibarla hamil, bonoya ilişkin zamanaşımı süresinin geçmesi hâlinde dahi bonoya dayanarak borçluya karşı takip yapabilir veya genel mahkemelerde alacak davası açabilir. Ancak borçlunun zamanaşımı def’inde bulunması hâlinde, alacaklı kambiyo hukukundan kaynaklanan haklarını yitirecektir. Bu durum, bonoya ilişkin zamanaşımı süresinin geçmesi ile değil, borçlunun zamanaşımı def’inde bulunması ile ortaya çıkmaktadır. Borçlu süresi içinde zamanaşımı def’inde bulunmazsa söz konusu bono, hamile zamanaşımına uğramamış bir bononun sağladığı tüm imkânları sağlayacaktır.
21. Zamanaşımına uğrayan bir bono kambiyo senedi vasfını kaybettiği için kambiyo hukukunun tanıdığı özel imkânlardan yararlanamayacak ve hatta adi senede dahi dönüşemeyecektir. Zira zamanaşımına uğrayan bono fiziki olarak ortada olsa bile maddi hukuk anlamında artık hiçbir şey ifade etmemekte sadece ispat hukuku alanında delil başlangıcı olarak kabul edilmektedir (Öztan, s. 878; Kendigelen/Kırca, s. 264). Bu itibarla zamanaşımına uğrayan bono adi senede dönüşmeyeceği için, alacağın ispatı açısından tek başına yeterli olmayacak, bununla birlikte sadece HMK’nın 202. maddesi kapsamında bir (yazılı) delil başlangıcı olarak kullanılabilecektir.
22. HMK’nın 202/2 maddesine göre iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belge, delil başlangıcı sayılır. Zamanaşımına uğrayan bono, delil başlangıcında bulunması gereken tüm unsurları taşımaktadır. Bu nedenle zamanaşımı nedeniyle kambiyo vasfını kaybeden bonoya dayanma imkânı olmayan hamil, temel ilişkiye dayanarak açılan davalarda, zamanaşımına uğrayan bonodan delil başlangıcı olarak yararlanabilir ve senetle ispatı gereken bir hukuki işlem hakkında iddiasını tanık dinleterek veya başka delillerle ispat etme imkânına sahip olur (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun, 25.12.2019 tarihli ve 2019/1 E., 2019/8 K. sayılı kararı).
23. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki davada, zamanaşımına uğramış bonolardan kaynaklanan icra takibine ilişkin itirazın iptali talep edilmiştir.
24. Davacı vekili 30.09.2011 tarihli dava dilekçesinde; müvekkili ile davalının 2003 yılında kömür ticareti yaptıklarını, taraflar arasında yapılan anlaşma gereğince kömürün davalıya teslim edildiğini, davalının ise ücret ödeme yükümlülüğünün bir kısmını nakit, bir kısmını bono düzenleyerek yerine getirdiğini, ancak bonoların bir kısmının ödenmiş olmasına rağmen davaya konu icra takibinin dayanağı olan üç adet bononun karşılığının ödenmediğini ileri sürmüş; davalı vekili müvekkilince daha önce ödenen senetlerin kötü niyetle davacı tarafça icraya konulduğunu belirterek ödeme emrine itiraz etmiş; 30.11.2011 tarihli cevap dilekçesinde ise, taraflar arasında bir kömür ticareti yapılmış olduğunu ve alacağa konu senetlerin bu ticaret kapsamında davacı alacaklıya verildiğini, müvekkilinin teslim almış olduğu kömüre karşılık davacı alacaklının da kabul ettiği üzere nakit ödeme yaptığını, davacı alacaklıya verilen bonoların ise davacıya sipariş edilen ancak müvekkiline teslim edilmeyen kömüre ilişkin olduğunu bildirmiştir.
25. Aksi kararlaştırılmadıkça alım-satım ilişkilerinde alıcı ile satıcının edimlerini aynı anda eda etmelerinin esas olduğu da nazara alındığında; davalının açıklanan savunmaları, borcun kaynağını oluşturan olgunun (satım akdinin) ve bundan doğan borcun varlığının kabulünü ve aynı zamanda borcun ödendiğini de içermektedir. Bu durumda, davalı borcu ödediğine ilişkin savunmasını kanıtlamakla yükümlüdür. Eş söyleyişle, somut olayda ispat külfeti davalıya aittir. Davacı, davalının bu kabul beyanı nedeniyle alacağının varlığını kanıtlamak yükümlülüğünden kurtulmuş; buna karşılık davalı, borcu ödediğini kanıtlamakla yükümlü hâle gelmiştir. Ayrıca davalı taraf dava konusu bonoların davacıya sipariş edilen ancak kendisine teslim edilmeyen kömüre ilişkin verildiğini de savunduğuna göre bu iddiasını da ispatlaması gerekir.
26. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, her ne kadar davalı taraf itirazında takip dayanağı bonoların daha önce ödendiğini bildirmiş ve bu itirazı ile bağlı olacağı düşünülse de eldeki davada delil başlangıcı hükmünde olan bir belge olduğundan, davacının aradaki akdi ilişkiyi ve edimini yerine getirdiği hususlarını ispatlaması gerektiği, zira ödeme emrine itirazındaki sebeplerle bağlılığın anlamının alacaklının dayandığı senet metninden anlaşılanlar dışında itiraz sebeplerini değiştiremeyeceği ve genişletemeyeceği olduğu, hâl böyle olunca bono vasfını yitirmiş delil başlangıcı hükmünde olan takip konusu belgenin ne için alındığı ve buna bağlı olayda kömürün teslim edildiğinin ispat yükünün davacıda bulunduğu, davalı satın alınıp teslim edilmeyen kömür için verildiğini beyan etmekle akdi ilişki ispat edilmiş ise de, davalı kömürün teslim edilmediğini beyan etmekle davacı tarafın bu kömürün teslim edildiğini yasal deliller ile ispatlamak zorunda olduğu ve bu iddiasını ispatlayamadığından mahkeme kararının bu gerekçe ile onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de; bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle kabul edilmemiştir.
27. Hâl böyle olunca direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenler yanında yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 25.03.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Davacı, davalıya kömür sattığını, bir kısım bedel karşılığı verilen bonoların ödenmemesi üzerine alacağın tahsili için başlatılan icra takibine davalının itiraz ettiğini belirterek itirazın iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davacının kömürü teslim etmediğini, bonoların bu nedenle bedelsiz olduğunu bildirerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, takip dayanağı bonoların yasal süre içinde işleme konulmadığı, dinlenen tanıkların görgüye dayalı beyanlarının bulunmadığı, davacının kömür ticaretine ilişkin belge sunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hükmün davacı vekili tarafından temyizi üzerine, özel dairece; davalı yan takibe itirazında takip dayanağı bonoların daha önce ödendiğini bildirdiğinden ispat külfeti yer değiştirmiştir. Bu durumda mahkemece takip dayanağı bonolarla ilgili davalıya ödeme iddiasını ispat olanağı tanınıp, bu husustaki delilleri toplanarak yapılacak inceleme ve araştırma sonucu bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve ispat yükünün tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması gerektiğinden bahis ile yerel mahkeme kararını bozmuştur. Yerel mahkemece bozma kararına karşı direnme kararı vermiştir.
Dava zamanaşımına uğramış 3 adet bonoya dayalı olarak başlatılan ilamsız icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı yan davalıya kömür sattığını, karşılığında verilen bono bedellerinin ödenmediğini iddia etmiştir.
Davalı yan ise dava konusu icra takibine itirazında, zamanaşımı itirazı ile birlikte davacının daha önce ödenen bonoları kötüniyetli olarak icraya koyup mükerrer tahsilat yapmak istediğini bildirerek itirazda bulunmuştur.
Davacı tarafından itirazın iptali davası açılması üzerine davalı bahse konu takibe konu zamanaşımına dayalı bonoların kömür alışlverişi için verildiğini kömürlerin teslim edilmediğini savunmuştur.
Kural olarak, zamanaşımına uğramış bono delil başlangıcı hükmündedir ve alacaklı olduğunu iddia eden ve senetlerde lehtar konumunda bulunan davacı senet borçlusu davalı ile arasındaki temel ilişki ve bu ilişki nedeniyle alacaklı olduğunu her türlü delil ile ispat yükü altındadır.
Her ne kadar davalı itirazında takip dayanağı bonoların daha önce ödendiğini bildirmiş ve bu itirazı ile bağlı olacağı düşünülse de olayımızda delil başlangıcı hükmünde olan bir belge olduğundan, davacının aradaki akti ilişkiyi ve edimini yerine getirdiği hususları ispatlaması gerekir. Çünkü ödeme emrine itirazındaki sebeplerle bağlılık, alacaklının dayandığı senet metninden anlaşılanlar dışında itiraz sebeplerini değiştiremez ve genişletemez (İİK m.63). Hâl böyle olunca bono vasfını yitirmiş delil başlangıcı hükmünde olan takip konusu belgenin ne için alındığı ve buna bağlı olayda kömürün teslim edildiğinin ispat yükü davacıdadır, davalı satın alınıp teslim edilmeyen kömür için verildiğini beyan etmekle akti ilişki ispat edilmiş ise de davalı kömürün teslim edilmediğini beyan etmekle davacı bu kömürün teslim edildiğini yasal deliller ile ispatlamak zorunda olup, bu iddiasını ispatlayamadığından yerel mahkeme kararının bu gerekçe ile onanması gerektiğini düşündüğümden çoğunluğun bozma yönündeki görüşüne katılamıyorum.