• info@gizemuzunlaw.com
  • +90 552 402 13 28
Bizimle İletişime Geçin +90 552 402 13 28

Blog

ORMAN İŞGAL ETME VE FAYDALANMA SUÇU SAVUNMA DİLEKÇESİ

AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA

 

Gönderilmek Üzere

 

ADANA ASLİYE CEZA MAHKEMESİ’NE

 

DOSYA NO             :

 

SANIK                   :

 

MÜDAFİ                 :

 

SUÇ                        : Orman Alanlarının İşgali Ormandan Faydalanma ve Orman İçinde Yerleşilmesi

 

SUÇ TARİHİ           :

 

KONU                     : X Asliye Ceza Mahkemesi tarafından X tarihinde sanık hakkında vermiş olduğu ceza ve HAGB kararına karşı itirazımızdır.

 

AÇIKLAMALAR

 

1. HUKUKİ İHTİLAF CEZAİ İHTİLAF DEĞERLENDİRMESİ

 

X tarihinde gerçekleşen X Esas sayılı dosyanın duruşması esnasında mahkeme hakiminin ceza davasını adeta hukuki bir ihtilaf gibi görerek sadece SÖZLEŞME üzerinden değerlendirme yaparak, suçun MADDİ VE MANEVİ UNSURLARINI ARAŞTIRMADAN, bu yönde yapmış olduğumuz savunmayı (SUÇUN MANEVİ UNSURUNUN EKSİK OLDUĞUNUNU GÖSTERİR) dikkate almadığından dolayı, savunma hakkımızın ihlal edilmesine neden olmuştur. Savcılık mütalaasını Orman Genel Müdürlüğü ve müvekkil sanık arasında imzalanan sözleşmeye göre düzenlemiş, mahkeme hakimi de bu sözleşmedeki maddenin ihlal edildiğinden bahisle ceza ve HAGB kararı vermiştir. Madem sözleşmeye göre karar verilecek aşağıda açıkladığımız Hukuki ihtilaflara yönelik sözleşme hukukuna dayalı savunma-itirazlarımızın değerlendirilmesini talep ederiz.

 

2. İSNAT EDİLEN SUÇ KANUNİLİK İLKESİNDEN YOKSUNDUR.

 

Türk Ceza Kanununun 2. Maddesi suçta ve cezada kanunilik ilkesini düzenleyerek

 

(1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri

uygulanamaz.

 

Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.

 

(2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.

 

(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz. ” hükümlerini düzenlemiştir. 6831 sayılı Orman Kanununun 93/1 maddesi 17. Maddeye atıfta bulunmuş, 17. Madde incelendiğinde (Devlet ormanları içinde bu ormanların korunması, istihsal ve imarı ile alakalı olarak yapılacak her nevi bina ve tesisler müstesna olmak üzere; otlatma planı yapılan alanlarda yıllık otlatma süresi dâhilinde hayvanların planlı otlatılmasını sağlayan, gecelemesini emniyet altına alan ve dağılmalarını engelleyen geçici çevirmeler şeklinde düzenlemeler dışında, her çeşit bina, ağıl ve hayvanların barınmasına mahsus yerler yapılması, tarla açılması, işlenmesi, ekilmesi ve orman içinde yerleşilmesi yasaktır.)

 

Müvekkilin yapmış olduğu eklenti maddede sayılan hiç bir yapıya uymadığı görülmektedir.

 

Müvekkilin yapmış olduğu suça konu bina orman kanunun 93. Maddesi kapsamında kalan bir bina değildir, çünkü bu suçun yasal unsurları oluşması için bina veya tesis niteliğinde bir yapının yapılması gerekmektedir, müvekkilimin bina veya tesis niteliğinde herhangi bir yapısı bulunmamaktadır.

 

Nitekim Ceza Genel Kurulu kararında “…Somut olayımızda 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 17. maddesinde sayılan eylemler arasında yer almayan; orman içerisinde suyun orman örtüsüne zarar verilmeksizin alınmasından ibaret eylemi anılan maddenin kapsamına dahil ederek işgal ve faydalanma olarak kabul etmek Türk Ceza Hukukunun kabul etmediği kıyas yöntemini Ceza Hukukuna dahil etmek olur ki, bunun kanun koyucunun iradesine aykırı olacağı açıktır. Zira kanun koyucu, genel gerekçede iradesini açıkça ortaya koymuştur. Özellikle sanık aleyhine getirilen hükümlerin hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde kanunda açıkça belirtilmesi gerekir. Bu kural Türk Ceza Kanunu’nun 2. maddesi ile hüküm altına alınan ve Anayasa hükümleri arasında da yer bulan suçların kanuniliği prensibinin doğal bir sonucudur.” (Ceza Genel Kurulu 2018/470 E. ,2020/254 K.) görüş olarak sunulmuştur.

 

Bu sebeple isnat edilen suç kanunilik ilkesinden yoksundur.

 

3. SUÇUN MANEVİ UNSURU OLUŞMAMIŞTIR.

 

Müvekkilimizin suç işleme kastı bulunmamaktadır. Türk Ceza Kanunu’nun 21. maddesinde kast, “suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek işlenmesi” şeklinde tanımlanmıştır. O halde, kanunumuz düzenlemesine göre de, kastın varlığı için failin hem suçun kanuni tanımında yer alan unsurlar bakımından bilgiye sahip olması yani bilmesi, hem de bu unsurların gerçekleşmesini istemesi gerekmektedir. Yani failin kasten hareket ettiğinin kabulü için suçun maddi unsurlarını içeriğinde barındıran bilinçli bir karar vermesi gerekmektedir. Somut olayda ise müvekkilimiz hırsızlık kastı ile hareket etmemiştir. Bu nedenle suçun unsurları da oluşmamıştır.

 

Müvekkil X ile Orman Genel Müdürlüğü arasında akdedilen kira sözleşmesine istinaden müvekkil X mevkii 1 bölme X ada numaralı konutu yaylalık ev olarak kullanmaktadır. Müvekkil ve Orman İşletme Müdürlüğü arasında imzalanan sözleşmenin 7. Maddesine göre (Kiraya verilen yer; bina ise kiracı sabotaj, yangın gibi tehlikelere karşı her türlü tedbirleri almak, gerektiği takdirde binanın genel görünüm ve ahengine uygun biçimde boya, badana gibi onarımını yapmak, arsa veya arazi ise değerini düşürmeyecek, özelliğini, verim gücünü bozmayacak önlemleri almak, tedbirsizlik, dikkatsizlik, ihmal, kusur gibi nedenlerle vuku bulacak zarar ve İdareye ödeyecektir.) konutu her türlü tehlikeden korumakla yükümlüdür. Kiralanan konutun bulunduğu mevki kışın yoğun kar yağışına maruz kalmaktadır. Müvekkil konutun ön ve yan duvarlarının (sağ-sol) zeminden tavana, yarısına kadar olacak şekilde fayans ile kaplatarak duvarların kardan zarar görmesini engellemek istemiştir. Konutun arka (kuzey) kısmında ise fayansla kaplamanın yetersiz olacağı düşüncesi ile sacdan uzatma yapılmıştır. Müvekkilin profil ve sacdan uzatma yapmasının amacı konutun kuzeyinde kalan duvarın zarar görmesini engellemektir. 6831 sayılı Orman Kanununun 93/2 maddesi “İşgal ve faydalanma suçunun yeniden tarla açmak suretiyle veya yanmış orman sahalarında ya da kesinleşmiş orman kadastrosu sınırları içerisinde işlenmesi halinde verilecek ceza bir kat artırılır.” hükmünü düzenlemiştir. Suçun taksirle veya olası kastla işlenemeyeceği, sadece kastla işlenebileceği aşikardır. Müvekkilin İŞGAL VE FAYDALANMA GİBİ BİR KASTI yoktur. Müvekkil bu durumu tutulan tutanaktaki savunmasında belirtmiştir. Olayda işlendiği iddia edilen suçun manevi unsuru (KAST) oluşmamıştır.

 

Müvekkil X adına X tarihinde, yaptığı profil sacın suç oluşturduğunu düzenlenen tutanak vasıtasıyla haberdar olmuştur. Tutanak tutulduktan sonra Orman Şefliğinden memurlarla da görüşüp konutun eski halinin planını öğrenmiş, bu plana uygun olarak profil sacı yıkmıştır. Müvekkil X yaptığı yıkma eyleminin de olayda kastı olmadığını göstermektedir.

 

4. SÖZ KONUSU EKLENTİNİN YAPILMASI ZARURİYET GEREKTİRMİŞTİR.

 

Türk Borçlar Kanunu Vekaletsiz İş Görme kurumunu düzenleyerek vekaletsiz iş görenin ve iş sahibinin borçlarını düzenlemiştir. İşin iş sahibinin menfaatine yapılması hâlinde;

 

MADDE 529- İşsahibi, işin kendi menfaatine yapılması hâlinde, işgörenin, durumun gereğine göre zorunlu ve yararlı bulunan bütün masrafları faiziyle ödemek ve gördüğü iş dolayısıyla üstlendiği edimleri ifa etmek ve hâkimin takdir edeceği zararı gidermekle yükümlüdür. Bu hüküm, umulan sonuç gerçekleşmemiş olsa bile, işi yaparken gereken özeni göstermiş olan işgören hakkında da uygulanır. İşgören, yapmış olduğu giderleri alamadığı takdirde, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre ayırıp alma hakkına sahiptir.

 

II. İşin işgörenin menfaatine yapılması hâlinde

 

MADDE 530- İşsahibi, kendi menfaatine yapılmamış olsa bile, işgörmeden doğan faydaları edinme hakkına sahiptir; ancak zenginleştiği ölçüde, işgörenin masraflarını ödemek ve giriştiği borçlardan onu kurtarmakla yükümlüdür.

 

Davacı kiracı tarafından akdi ilişkinin devamı sırasında kiralanana yapılan faydalı ve zorunlu giderlerden alınıp götürülmesi mümkün olmayan ve davalı kiraya veren tarafından benimsenenlerin yapıldıkları tarihler itibariyle bedellerini vekaletsiz iş görme hükümlerine göre davacı kiracı isteyebilir (TBK 530, BK’nın 414 m). Yerleşik uygulama, kiracının kiralanana yaptığı faydalı ve zorunlu masrafların yapıldığı tarih itibariyle belirlenecek değerinden yıpranma payı düşülmek suretiyle elde edilecek değeri isteme hakkı olduğu yönündedir.(3. Hukuk Dairesi 2021/3145 E. , 2021/6701 K.)

 

“Zaruri tamiratın tanımı ise bir görüşe göre şu şekilde yapılmaktadır; söz konusu tamirat geciktirilmesi halinde eşyanın zarara uğraması gündeme gelecekse o tamirat zaruri tamirat sayılır. Zaruri tamirat kriterinin belirlenmesi hali, bir görüşe göre, iyi bir aile babasının durumu değerlendirilerek yapılması gerektiği söylenmektedir. Zaruri tamirata örnek vermek gerekirse; “damın, dış duvarların, tesisatın, çürüyen pencere kasalarının yahut kalorifer borularının değişimi” gösterilebilir.(KİRALAYAN VE KİRACININ KİRALANANDA YENİLİK VE DEĞİŞİKLİK YAPMASI Asım KAYA TBB Dergisi 2014 (Syf. 322-323)”

 

Yukarıda bahsedilen TBK m. 529-530, Yargıtay kararı ve doktrinsel görüşe göre kiracı, kiraya veren adına kiralanan taşınmazın korunması için zaruri tamirat ve onarım yapabilmektedir. Müvekkil kiracı kiralayan Orman Genel Müdürlüğüne ait taşınmazda kuzey duvarının kar nedeniyle çökmemesi için zaruri olarak eklenti yapmış ve bu duvarı korumak istemiştir. Zorunlu tamirat ve bakım taşınmazın korunması amacına hizmet etmektedir. Yapının mülkiyeti Orman Genel Müdürlüğüne ait olduğu için ona ait yapıyı koruma amaçlı olarak karşı tarafın da menfaati güdülerek hareket edilmiştir.

 

5. SONUÇ VE İSTEM:

 

Arz ve izah olunan sebeplerden ötürü X Asliye Ceza Mahkemesi tarafından müvekkilimiz hakkında verilmiş bulunan ceza ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz etmekteyiz. Söz konusu hükmün bozulmasını mahkemenizden saygılarımızla talep ederiz.

 

Sanık Müdafii

İletişime Geçin

Telefon

+90 552 402 13 28

Email

info@gizemuzunlaw.com