POLİS KONTROLÜNDE YAKALAMASI OLAN SANIĞIN, YOL KONTROLÜNDE POLİSLERE ABİSİNİN EHLİYETİNİ VERMESİ KABAHATLER KANUNU 40.MADDESİNDE KİMLİĞİ BİLDİRMEME KABAHATİNİ OLUŞTURUR.
Ceza Genel Kurulu 2015/179 E. , 2017/267 K.
"İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan sanık ...'nün 5237 sayılı TCK’nun 268/1. maddesi yollamasıyla aynı Kanunun 267/1, 62/1, 53 ve 58/6. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Korkuteli Asliye Ceza Mahkemesince verilen 21.07.2011 gün ve 345-203 sayılı hükmün, sanık ve Cumhuriyet savcıları tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 24.09.2014 gün ve 5252-9569 sayı ile;
“İftira suçunun özel bir halini düzenleyen TCK'nun 268. maddesinde öngörülen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşabilmesi için kişinin işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanması gerektiği;
Somut olayda, kolluk görevlileri tarafından yol kontrolünde durdurulan, araca ve kendisine ait belgeleri ibraz etmesi istenen, hakkındaki yakalamanın infazını engellemek maksadıyla kendisini ... olarak tanıtıp hakkında bu isimle belge düzenlenmesine neden olan sanığın eyleminin TCK'nun 206. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçunu oluşturacağı, hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
2- Kabule göre de;
a- Mağdur hakkında soruşturma başlamadan önce iftirasından dönen sanık hakkında TCK'nun 269/1. maddesi uyarınca etkin pişmanlık dolayısıyla cezasından indirim yapılması gerektiği gözetilmeden fazla ceza tayini,
b- Sanık hakkında tayin olunan 1 yıl hapis cezasından TCK'nun 62. maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim yapılırken, hesap hatası sonucu sonuç cezanın 10 ay yerine 1 yıl 8 ay olarak fazla belirlenmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına oy çokluğu ile karar verilmiş,
Daire Üyesi C. Özer;
"Suç tarihinde sanığın kullandığı araçtan şüphelenilmesi üzerine aracın durdurulduğu, sanığın üzerinde herhangi bir kimlik ve sürücü belgesi bulunmadığı, isminin ... olduğunu beyan ettiği, karakola götürüldüğünde aranması olduğundan yalan söylediğini gerçek adının ... olduğunu ikrar ettiği olayda, sayın çoğunluğun sanığın eyleminin TCK'nun 206. maddesinde düzenlenen resmi belge düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturacağına ilişkin 1 nolu bozma gerekçelerine aşağıda izah etmeye çalışacağım nedenlerle ve eylemin Kabahatler Kanununun 40. maddesindeki kimliği bildirmeme kabahatini oluşturduğu gerekçesiyle katılmıyorum.
Şöyle ki; öncelikle dairemizin ilamında belirtildiği gibi sanık 'kendisini ... olarak tanıtıp bu isimle belge düzenlenmesine neden olmuş' değildir. Yakalama tutanağı dahil adli rapor vs. bütün belgeler sanığın gerçek ismi ile düzenlenmiş olup, sanığın verdiği sahte isimle bir belge düzenlenmemiştir.
İkincisi TCK'nun 206. maddesinde yer alan suç bir evrakta sahtecilik suçu olup bu suçun oluşabilmesi için ortada sahte olarak düzenlenen bir belge olması zorunludur. Somut olayda sahte olarak düzenlenen bir belge olmadığı için bu suçun unsurları oluşmamıştır. Kaldı ki böyle bir belgenin düzenlenmesi söz konusu bile değildir. Çünkü sanık karakola götürüldüğünde herhangi bir belge düzenlenmeden gerçek kimliğini açıklamıştır. Bunun yanısıra tutanak tanıklarının anlatımlarına göre polis memurları ... isimli şahsın arandığını bilmektedirler. Hatta sanığın kullandığı aracın plakasını daha önce küçükbaş hayvan hırsızlığına karıştığını bildikleri için plakayı hatırlayıp aracı bu nedenle durdurduklarını söylemektedirler. Dolayısıyla polis memurlarının gerçeği bilmeleri nedeniyle yanıltılarak sahte belge düzenlemeleri mümkün değildir. Yakalama tutanağı da sanığın gerçek kimliği tespit edildikten sonra düzenlendiğinden ve sanık bu tutanağı gerçek ismi ile imzaladığından ortada sahte olarak düzenlenen bir belge yoktur. O nedenle resmi belge düzenlenmesinde yalan beyan suçu oluşmamıştır. Sanığın eylemi görev gereği sorulduğunda görevli polis memurlarına kimliği hakkında gerçeğe aykırı beyanda bulunması nedeniyle Kabahatler Kanununun 40. maddesindeki kimliği bildirmeme kabahatine uymaktadır" görüşüyle karşıoy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 26.12.2014 gün ve 201189 sayı ile;
"Suç tarihinde sanığın kullandığı araçtan şüphelenilmesi üzerine aracın durdurulduğu, sanığın üzerinde herhangi bir kimlik ve sürücü belgesi bulunmadığı, isminin ... olduğunu beyan ettiği, karakola götürüldüğünde aranması olduğundan yalan söylediğini gerçek adının ... olduğunu ikrar ettiği olayda, sanığın eyleminin 5237 Sayılı TCK'nun 206. maddesinde hükme bağlanan memura yalan beyanda bulunma suçunu mu, 5237 Sayılı TCK'nun 268/1. maddesi delaleti ile 267/1. maddesinde hükme bağlanan başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunu mu, yoksa Kabahatler Kanununun 40. maddesinde hükme bağlanan suçu mu oluşturacağı hususu, itirazımızın özünü oluşturmaktadır.
5237 sayılı TCK'nun 206. maddesinde hükme bağlanan memura yalan beyanda bulunma suçu, 765 sayılı TCK'nun 343. maddesinin karşılığıdır. 765 sayılı TCK'nun 343/2. maddesindeki nitelikli hallere yeni yasada yer verilmemiş, yalnızca 'yalan beyanda bulunma' deyimine yer verilmiştir. Böylece yalan beyanın kapsamı genişletilmiştir.
Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu ile korunmak istenilen hukuksal yarar 'kamu güveni'dir. 206. madde, doktrinde 'fikri sahtecilik' olarak adlandırılan bir suç tipini düzenlemektedir. Bu suç, kamu görevlisinin resmi belgede sahtecilik suçuna benzemektedir. Her iki suç bakımından ortak özellik, resmi belgenin içerik olarak gerçeği yansıtmamasıdır. 204/2. maddesindeki suçu kamu görevlisi işlerken, bu suçu bir üçüncü kişi işlemektedir. Hukuk düzeni, belli bir belgenin düzenlenmesi esnasında bireye doğru açıklamalarda bulunma yükümü yükletmekte, düzenlenecek belgeye önem vermektedir. Kişi, kendi beyanıyla, sahte bir resmi belgenin düzenlenmesine neden olmak hakkına sahip değildir. Belge, bireyin doğru beyanda bulunmaması dolayısıyla gerçeğe aykırı olunca ortada bir belgede sahtecilik eylemi bulunur. Eylem, resmi belgelerin gerçeği yansıttığı ve sahteciliğe konu olmayacağı hususundaki güveni zedelediğinden, bu nedenle suçla korunan hukuki değer kamu güvenidir.
Suçun maddi konusu, failin gerçeğe aykırı beyanına dayanılarak kamu görevlisinin düzenlediği ve beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olan 'resmi belge'dir. Yalan beyanın kamu görevlisine yapılması ve kamu görevlisinin de resmi belge düzenlemeye yetkili olması gerekir.
Suçun maddi unsuru, bir resmi belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunmaktır. Yalan beyanın mutlaka resmi belgenin düzenlenmesi sırasında gerçekleşmiş olması gerekir. Kişinin açıklamaları üzerine düzenlenen resmi belgenin bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması suçun oluşumu için gereklidir. Zarar aranmaz, zarar olasılığı suçun oluşumu için yeterlidir.
5237 sayılı TCK'nun 268. maddesinde hükme bağlanan 'işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasına engellemek amacıyla bir başka kişiye ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanmak' şeklindeki eylem bir yenilik olarak iftira suçunun özel bir işleniş biçimi olarak düzenlenmiştir. Bu hüküm 765 sayılı TCK'nun adli işlere ilişkin bulunan 'memura yalan bildirimde bulunma' suçunu düzenleyen 343/2. fıkrasının karşılığını oluşturmaktadır.
Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunda korunmak istenilen hukuksal değer, adliyenin ve kişi haklarının korunmasıdır.
Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun faili, işlediği suç nedeniyle hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılırken kendi kimliği veya kimlik bilgisi yerine başkasına ait kimlik veya kimlik bilgisinin kullanan kimsedir. Diğer bir anlatımla fail, kendisi hakkında işlediği suç nedeniyle soruşturma yürütülen ve şüpheli konumunda olan bir kimse veya hakkında kovuşturma yürütülen ve sanık konumunda bulunan kimsedir.
Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun mağduru, adliyedir. Geniş anlamda ise fail tarafından hakkında gerçek dışı hukuka aykırı bir fiil isnat edilen masum kişidir.
Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun maddi unsuru, işlediği bir suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanmaktır.
Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması 'savunma hakkı' kapsamına girmez. Zira savunma hakkı, isnat olunan suç ve olaya ilişkin olarak tanınmış olup kimlik açısından böyle bir hak söz konusu değildir.
Soruşturma ve kovuşturma makamları önünde kimliği konusunda yalan beyanda bulunan şüpheli ya da sanığın eylemi TCK'nun 206. maddesindeki suçu oluşturur. Eğer şüpheli ya da sanık başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini verirse, bu durumda 268. maddesi delaletiyle 267. madde hükmüne göre cezalandırılacaktır. Failin, işlediği veya işlemediği bir suç nedeniyle hayali bir kimsenin kimlik bilgilerini vermesi ya da işlemediği bir suç dolayısıyla yürütülen soruşturma ve kovuşturmada şüpheli veya sanık sıfatıyla ifadesine başvurulurken başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini vermesi durumlarında 268. madde hükmü uygulanmaz. Bu durumda eylem 206. maddedeki resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturur.
Kabahatler Kanununun 'kimliği bildirmeme' başlıklı 40 maddesi;
'(1) Görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye, bu görevli tarafından elli Türk Lirası idari para cezası verilir.
(2) Açıklamada bulunmaktan kaçınması veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması dolayısıyla kimliği belirlenemeyen kişi tutularak durumdan derhal Cumhuriyet savcısı haberdar edilir. Bu kişi, kimliği açık bir şekilde anlaşılıncaya kadar gözaltına alınır ve gerekirse tutuklanır. Gözaltına ve tutuklamaya karar verme yetkisi ve usulü bakımından Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanır.
(3) Kişinin kimliğinin belirlenmesi durumunda, bu nedenle gözaltına alınma veya tutuklanma haline derhal son verilir.' hükmünü içermektedir.
Bu kabahat fiili ile 5237 sayılı TCK’nun 206. maddesinde düzenlenen suç arasındaki fark, beyanın resmi belge düzenlenmesi sırasında yapılıp yapılmadığıdır. Kamu görevlisinin görevi nedeniyle resmi belge düzenlediği sırada yalan beyanda bulunulması halinde TCK’nun 206. maddesi uygulanacaktır. Resmi belge düzenlenmesi sırasında olmayıp da kamu görevinin gereği gibi yerine getirilebilmesi için, kamu görevlisinin göreviyle bağlantılı olarak sorması durumunda, kimliği hakkında gerçeğe aykırı beyanda bulunulması veya kimlik ve adresle ilgili bilgi vermekten kaçınılması halinde Kabahatler Kanununun 40/1. maddesi uyarınca idari para cezası verilmesi gerekmektedir...
Somut olaya bakıldığında; suç tarihinde sanığın kullandığı araçtan şüphelenilmesi üzerine aracın durdurulduğu, sanığın üzerinde herhangi bir kimlik ve sürücü belgesi bulunmadığı, isminin ... olduğunu beyan ettiği, karakola götürüldüğünde aranması olduğundan yalan söylediğini gerçek adının ... olduğunu ikrar ettiği olayda,
Sanığın eyleminin Kabahatler Kanununun 40. maddesine uygun olacağı düşünülmektedir. Zira olay günü sanığın kullandığı araçtan şüphelenilmesi üzerine, aracın güvenlik güçlerince durdurulduğu, sanığın üzerinden kimlik çıkmadığı, isminin ... olduğunu beyan ettiği, karakola gittiğinde gerçek kimliğini beyan ettiği, dosyadaki tüm belgelerin gerçek kimliğine göre tanzim edildiği, başkasına ait isimle tutanak düzenlenmediği, bu nedenle 'resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak' suçunun unsurlarının oluşmadığı, eyleminin 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40/1. madde ve fıkrasında düzenlenen 'gerçek kimliği hakkında yalan beyanda bulunmak' kabahatini oluşturduğu düşünülmektedir.
Ancak; Kabahatler Kanunun madde 20'ye göre;
'(1) Soruşturma zamanaşımının dolması halinde kabahatten dolayı kişi hakkında idari para cezasına karar verilemez.
(2) (Değişik fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.33.md) Soruşturma zamanaşımı süresi;
a) Yüzbin Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde beş,
b) Ellibin Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde dört,
c) Ellibin Türk Lirasından az idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde üç,
yıldır. (Ek cümle: 13/02/2011-6111 S.K 22.mad.) Ancak (Ek ibare: 31/03/2011-6217 S.K 27 mad.) 89 uncu maddesi hariç olmak üzere 1111 sayılı Askerlik Kanunu, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 2972 sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun, 3376 sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun, 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu ve 6001 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda belirtilen ve idari para cezasını gerektiren fiilin işlendiği tarihi takip eden takvim yılının son günü bitimine kadar idari para cezası verilerek tebliğ edilmediği takdirde idari yaptırım kararı verilemez, verilmiş olanlar düşer.
(3) Nispi idari para cezasını gerektiren kabahatlerde zamanaşımı süresi sekiz yıldır.
(4) Zamanaşımı süresi, kabahate ilişkin tanımdaki fiilin işlenmesiyle veya neticenin gerçekleşmesiyle işlemeye başlar.
(5) Kabahati oluşturan fiilin aynı zamanda suç oluşturması halinde suça ilişkin dava zamanaşımı hükümleri uygulanır.' hükmü karşısında zamanaşımının dolduğu" düşüncesiyle itiraz kanun yoluna müracaat etmiştir.
CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 21.01.2015 gün ve 9441-224 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin nitelendirilmesine ilişkindir.
Yakalama tutanağında; 11.10.2010 günü saat 19.30 sıralarında Yeni Mahalle Antalya Caddesi üzerinde devriye ve kontrol görevi ifa eden polis ekiplerince sanık ...'nün kullandığı 07 TD 215 plakalı araçtan şüphelenilerek, ehliyet ve ruhsat kontrolü için aracın durdurulduğu, araç sürücüsü sanık ...'e aracın evrakları ile ehliyeti sorulduğunda sanığın, araçta ve kendisinde herhangi bir belgenin bulunmadığını ve isminin ... olduğunu beyan ettiği, davranışlarından şüphelenilmesi üzerine ilçe emniyet müdürlüğüne götürülen sanığın, asayiş büro amirliğinde görevli polis memurlarına hakkında arama kaydı olduğundan dolayı ismi konusunda yalan söylediğini, gerçek adının ... olmayıp ... olduğunu belirttiği, sanık ...'in GBT sorgulamasında, hakkında Isparta 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/65 esas ve 2010/1161 sayılı yakalama emrinin bulunduğunun tespit edilmesi üzerine yakalama işleminin uygulandığı bilgilerine yer verildiği,
12.10.2010 tarihli teslim ve tesellüm tutanağında; karakolda araçta değerli herhangi bir şey bulunup bulunmadığı sorulunca sanık ...'nün, aracın bagajında Elmalı ilçesinden satın aldığı iki adet küçükbaş hayvanının olduğunu söylediğinin, irtibata geçilen Elmalı İlçe Emniyet Amirliği ve Elmalı İlçe Jandarma Komutanlığının küçükbaş hayvan hırsızlığına ilişkin herhangi bir müracaatın bulunmadığını bildirmeleri üzerine söz konusu iki adet küçükbaş hayvanın sanık ...'nün kardeşi Ayhan Kökçü'ye teslim edildiğinin belirtildiği,
12.10.2010 tarihli teşhis tutanağında ve sanık ...'nün kimlik tespiti için Pol-Net ortamından fotoğraflarının gönderilmesi hususunda yazılan 11.10.2010 tarihli müzekkerede; sanık ...'nün GBT sorgulamasında on iki ayrı suçtan sicil kaydının, üç suçtan ise arama kaydının bulunduğu bilgisine yer verildiği, sanık ...'nün GBT sorgulamasını gösteren 11.10.2010 tarihli şahıs bilgileri formunda da aynı bilgilerin bulunduğu,
11.10.2010 tarihli tutanağın ... adına düzenlendiği, dosya içerisinde sanığın gerçeğe aykırı olarak beyan ettiği isimle düzenlenmiş herhangi bir belge bulunmayıp tüm belgelerin sanığın gerçek adıyla düzenlendiği,
...'nün sanığın abisi olduğu ve nüfus kayıt örneğinin dosya arasında bulunduğu,
Anlaşılmaktadır.
Tutanak tanığı Hasan Cirit mahkemede; tutanak altındaki imzanın kendisine ait olduğunu, ... isimli bir şahsın arandığını ve tutanakta geçen aracın daha önce küçükbaş hayvan hırsızlığına karıştığını da bildiklerini, aracı görünce plakayı hatırladığını, aracı durdurup kimliğini sordukları sanığın iki üç kez yanlış kimlik bilgileri verip farklı isimler söylediğini, daha sonra gerçek kimliğini söyleyen sanığın üzerinde herhangi bir kimlik bulunmadığını beyan etmiş, tutanak tanığı Mehmet Ali Bereket de benzer anlatımlarda bulunmuştur.
Sanık, müdafii eşliğinde kollukta; 11.10.2010 günü saat 19.30 sıralarında otomobiliyle Korkuteli ilçesinden Antalya iline doğru giderken, Antalya Caddesi üzerinde polis ekibinin kendisini durdurduğunu ve ismini sorduklarını, hakkında yakalama emri olduğundan korkup abisi ...'nün ismini kullandığını, ancak polislerin sorduğu soruları cevaplayamadığını, bunun üzerine götürüldüğü asayiş büro amirliğinde gerçek adını söylediğini, bu olayda görevlileri yanılttığından dolayı pişman olduğunu,
Mahkemede; o tarihlerde bir başka suçtan hakkında yakalama emri bulunması nedeniyle arandığını, polisler "bu araç kimin" diye sorunca "...'nün aracı" dediğini, polislerin kimliğini kırıp kendisini darp ettiklerini ve ismini "..." olarak beyan ettiğine ilişkin tutanak düzenlediklerini, üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini,
Savunmuştur.
Uyuşmazlığın isabetli bir biçimde çözümlenebilmesi için 5237 sayılı TCK'nun 268. maddesinde düzenlenen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması ve 206. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçları ile 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40. maddesinde düzenlenen kimliği bildirmeme kabahati üzerinde durulması gerekmektedir.
I- Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu:
Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun "Adliyeye karşı suçlar" bölümündeki 268. maddede; “İşlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanan kimse, iftira suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, madde gerekçesinde bu suçun iftira suçunun özel bir işleniş biçimini oluşturduğu belirtilmiştir.
Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun iftira suçunun özel bir şekli olduğu madde sıralamasından da anlaşılmaktadır. TCK'nun 267. maddesinde iftira suçu düzenlendikten sonra 268. madde kaleme alınmış, daha sonra iftira suçundaki etkin pişmanlık hükmünü içeren 269. madde düzenlenmiştir.
Ayrıca TCK'nun 268. maddesinin iptali istemiyle yapılan itirazın Anayasa Mahkemesince 22.05.2012 gün ve 3-95 sayı ile reddine karar verilmesinin yanında, 268. maddede iftira suçuna yapılan atfın sadece cezayla sınırlı olmadığı, 267. maddedeki iftira suçunun nitelikli hallerini düzenleyen fıkralar ile 269. maddedeki etkin pişmanlık hükümlerinin de 268. madde için geçerli olacağı belirtilmiştir.
Bu bağlamda failin işlediği bir suç nedeniyle hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla kendi kimliğini saklayarak, başkasına ait kimlik bilgilerini kullanması ve o kişi hakkında iftira atmışcasına soruşturma ve kovuşturma yapılmasına neden olması durumunda, bu madde hükmü uygulanacaktır. Suçun oluşması için, failin daha önce bir suç işlemiş olması veya bir suçtan aranması, kendi kimliğini vermesi halinde hakkında bu suçtan işlem yapılacak olması gerekmektedir.
Başka bir anlatımla bu suçun oluşması için, sanığın resmi belge düzenlemede yetkili memura başkasının kimliğini veya kimlik bilgilerini vermesi yeterli olmayıp, işlediği bir suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla gerçek bir kişinin kimlik bilgilerini kullanması gerekmektedir.
Örneğin; bir işyerinden hırsızlık yaparken yakalanan sanığın kolluk kuvvetlerine kendi kimliği yerine gerçek bir kişi olan kardeşinin kimlik bilgilerini vermesi durumunda kardeşi hakkında soruşturma yapılacak ve sanık da kendisi hakkında yapılacak olan soruşturmadan kurtulacaktır. Örnekten de açıkça anlaşılacağı üzere fail işlediği bir suçtan kurtulmak için kardeşinin adını vererek kardeşine iftira atmışcasına hakkında soruşturma yapılmasına neden olmaktadır.
II- Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu:
Uyuşmazlık konusu ile ilgili bir diğer suç olan resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu da 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun "Kamu güvenine karşı suçlar" bölümündeki 206. maddede; “Bir resmî belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” biçiminde düzenlenmiştir.
Maddenin gerekçesinde; “Madde, doktrinde 'fikrî sahtecilik' olarak adlandırılan bir suç tipini düzenlemektedir. Kişi, kendi beyanıyla, sahte bir resmî belgenin düzenlenmesine neden olmak hakkına sahip değildir. Kişinin açıklamaları üzerine düzenlenen resmî belgenin bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması suçun oluşması için gereklidir. Aksi takdirde düzenlenen belge, yapılan beyanın doğruluğunu ispat edemeyeceğinden, kişi kendi beyanı ile böyle bir belgenin düzenlenmesine etmen olmuş sayılamaz ve kendisinin bu madde uyarınca cezalandırılmasının neden ve hikmeti kalmaz. O hâlde bakılacak husus şudur: Beyanın doğruluğu düzenlenen resmî belgeyle ispat edilecek ise, madde uygulanacaktır; buna karşılık beyanı alan memur, beyanın doğruluğunu tahkik edip, buna kanaat getirdikten sonra resmî belgeyi düzenlemek durumunda ise yani resmî belge sadece kişinin beyanı üzerine değil de, memurca yapılacak inceleme sonucuna göre meydana getirilmekte ise, bu maddedeki suç oluşmaz. Nitekim, kişiyi çok geniş bir surette 'doğruyu söylemek'le yükümleyen İtalyan Ceza Kanununun 483 üncü maddesi de aynı esası kabul etmiş ve İtalyan Yargıtayının yerleşmiş içtihadı da bu yönde olmuştur.
Bu nedenle, gümrük muayene memuruna, belirli bir malı ithal veya ihraç edeceği yolunda yalan beyanda bulunan kişi, bu maddedeki suçu işlemiş olmaz; zira beyanı alan gümrük muayene memuru sırf bu beyanla yetinmeyip, beyanın doğruluğunu incelemekle yükümlüdür.
Resmî belge ile doğruluğu ispat edilecek olayların ne olduğu, belgenin niteliğine göre belirir.
Hâkime, değişik olaylar karşısında, yalan beyanın niteliğine göre temel cezayı belirlemek bakımından takdir yetkisi sağlamak maksadıyla maddedeki ceza üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası olarak saptanmıştır.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Bu suçun oluşabilmesi için, yalan beyanın resmi belge düzenleme yetkisine sahip kamu görevlisine yapılmış olması gerekmektedir. Resmi bir belgenin düzenlenmesi sırasında beyanda bulunacak kişinin gerçeği söyleme zorunluluğu vardır. Kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispatlayıcı nitelikte olması, bir başka ifadeyle beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmaması şarttır. Kişinin beyanı yeterli olmayıp, bu beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılması zorunluysa ve bu araştırma sonunda bildirimin gerçeğe uygun olmadığı belirlenirse, kişinin beyanına itibar edilemeyeceğinden ve kişinin beyanını içeren belge, ispat aracı olarak kullanılamayacağından, anılan maddedeki suç oluşmayacaktır.
Bununla birlikte suçun oluşması için kişinin beyanda bulunması yeterli olmayıp bu beyan üzerine kamu görevlisi tarafından bir belgenin de düzenlenmesi gerekmektedir.
Yargısal kararlarda ve öğretide; kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispatlayıcı nitelikte olduğu, bir başka anlatımla beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmayıp, TCK'nun 206. maddesindeki suçun oluştuğu durumlara;
1- Kişinin, İl Çevre Müdürlüğünce düzenlenen idari para cezasının tahsilini engellemek için düzenlenen idari para ceza tutanağında adresini gerçeğe aykırı şekilde beyan etmesi,
2 - Borçlu kişinin, haciz tutanağında kendisine ait malları üçüncü kişiye ait gibi beyan etmesi,
3- Hakkında trafik ceza tutanağı düzenlenecek kişinin, kendisine benzeyen başka bir kimsenin fotoğrafı bulunan sürücü belgesini trafik polisine göstermesi, belgedeki fotoğrafın kişiye benzemesi nedeniyle bu beyanın doğruluğunu araştırma zorunluluğu bulunmayan trafik görevlisince sürücü belgesi sahibi adına trafik ceza tutanağı tanzim edilmesi,
Gibi durumlar örnek olarak sayılmıştır.
Öğretideki görüşlere ve konuya ilişkin yargısal kararlara göre, bu suçta temel alınan husus; kamu görevlisi tarafından delil aranmaksızın, başkaca herhangi bir araştırma, inceleme ve işlem yapılmaksızın, doğrudan doğruya hukuki sonuç doğuracak ve ispat aracı oluşturacak nitelikte resmi belgenin düzenlenmesine dayanak alınan beyanlardır. Yalan beyanın doğrudan hukuki sonuç doğurmadığı, delil aracı oluşturmadığı hallerde ya da kamu görevlisinin görevi gereği bu beyanın gerçeğe uygunluğunu araştırıp, doğruluğuna kanaat getirdiği takdirde resmi belgeyi düzenlemesi, aksi durumda beyanı reddetmesi gerekiyorsa anılan suç oluşmayacaktır.
TCK'nun 206. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçunu aynı Kanunun 268. maddesinde düzenlenen başkalarına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan ayıran en önemli özellik, 268. maddede sanık işlediği bir suçtan kurtulmak amacıyla gerçek bir kişinin kimlik bilgilerini vererek gerçek kişi hakkında iftira sonucunu doğuran eylemiyle soruşturma ya da kovuşturma yapılmasına neden olmaktayken, 206. maddede ise sanık kamu görevlisine kimliği hakkında yalan beyanda bulunmasıyla bir başkası hakkında soruşturma ya da kovuşturma yapılmasına neden olmamaktadır. Örneğin; hakkında hırsızlık suçundan kamu davası devam eden ve yakalama kararı çıkarılan sanık A'nın rutin bir kontrolde gerçek kişi B'nin kimlik bilgilerini kullanması durumunda, kendisi hakkında yapılan kovuşturmayı engellemediğinden ve A'nın eylemi nedeniyle de B hakkında bir soruşturma ya da kovuşturma yapılmadığından, A'nın eylemi TCK'nun 268. maddesinde düzenlenen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma suçunu da oluşturmayacaktır.
III- Kimliği Bildirmeme Kabahati:
Kimliği bildirmeme kabahati ise 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40/1. maddesinde; "Görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye, bu görevli tarafından elli Türk Lirası idarî para cezası verilir" şeklinde düzenlenmiştir.
5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40/1. madde gerekçesinde ise; “Kamu görevinin gereği gibi ifa edilebilmesi için, herhangi bir kamu göreviyle ilişkili olarak, kişiler gerektiğinde kimlik ve adresleriyle ilgili bilgileri kamu görevlilerine vermekle yükümlüdür. Bu bilgileri vermekten kaçınan ya da bu konularda gerçeğe aykırı bilgi verenler hakkında, bilgiyi soran kamu görevlisi tarafından idari para cezasına karar verilecektir” açıklamalarına yer verilmiştir.
Kimliği bildirmeme kabahati seçimlik hareketli bir kabahat olup kabahati oluşturan seçimlik hareketler; kimliğiyle ve/veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınma, kimliği ve/veya adresiyle ilgili gerçeğe aykırı beyanda bulunmaktır. Bilgi vermekten kaçınma veya gerçeğe aykırı beyanın kamu göreviyle bağlantılı olarak sorulması sırasında olması yeterli olup "resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan" suçundan farklı olarak resmi bir belgenin düzenlenmesi esnasında olması şart değildir.
Kişinin kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınması veya gerçeğe aykırı bilgi vermesinin kabahat oluşturabilmesi için bilgiyi soranın kamu görevlisi olması ve onun da kanunen bunu sormaya yetkili olup göreviyle bağlantılı olarak bu bilgiyi sormuş olması gerekir. Bu nedenle kamu görevlisi olmayan kişilerin kanunen kimlik sorma yetkileri olsa bile bu kişilere bilgi verilmemesi veya gerçeğe aykırı bilgi verilmesi kabahat oluşturmayacaktır. Aynı şekilde kamu görevlisi olsa bile kanunen kimlik sorma yetkisi yoksa veya böyle bir yetkisi olsa dahi bilgiyi göreviyle bağlantılı olarak sormamışsa bilgi verilmemesi veya gerçeğe aykırı bilgi verilmesi kabahat oluşturmaz.
Mevzuatımızda kamu görevlilerin kimlik sorma yetkisine ilişkin hükümler bulunmaktadır. Örneğin; 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyetleri Kanununun 4/A ve Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Yönetmeliğinin 46. maddeleri uyarınca polis ve jandarmanın suç işlenmesini önlemek ve işlenmiş suçların faillerini ele geçirmek için veya diğer kanuni yetkilerini kullanırken kendisinin polis veya jandarma olduğunu belirleyen belgeyi gösterdikten sonra, kişilere kimliğini sorabileceği belirtilmiştir.
Kimliği bildirmeme kabahati bilgi vermekten kaçınma veya gerçeğe aykırı beyanda bulunma ile işlenmiş sayılır. Diğer bir anlatımla kimliği bildirmeme kabahatinin oluşabilmesi için fiilin yapılması yeterli olup kişinin kimliğinin belirlenememesi, kamu görevinin aksaması gibi bir neticenin gerçekleşmesi gerekli veya zorunlu değildir.
Kişinin kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten çekinmesi ve özellikle de gerçeğe aykırı beyanda bulunması resmi belgede sahtecilik, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan, başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması, gerçek kimliğini saklamak suretiyle bir başkasıyla evlenme işlemi yaptırma gibi 5237 sayılı TCK'da yer verilen suçları oluşturabilir. Benzer şekilde söz konusu fiillerin 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununa (m.67/1) muhalefet, 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununa (m.25) muhalefet ve 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanununa (m.16) muhalefet gibi özel kanunlarda ihdas edilmiş suçları da oluşturması mümkündür. Ayrıca şahsın kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten çekinmesi veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40/1. maddesinde düzenlenen kimliği bildirmeme kabahatini de oluşturabilir. Bir fiil, hem kabahat hem de suç olarak tanımlanmış ise Kabahatler Kanununun 15/3. maddesi uyarınca sadece suçtan dolayı yaptırım tatbik edilecek, ancak suçtan dolayı yaptırım uygulanamayan hallerde kabahat dolayısıyla müeyyide uygulanabilecektir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Olay tarihinde görevli polis memurlarınca durumundan şüphelenilerek kullandığı araç durdurulan sanığa kimliği sorulduğunda, hakkında yakalama emri olduğu için abisi ...'nün kimlik bilgilerini verdiği, ancak bu beyanına itibar edilmeyen sanığın yakalanıp karakola götürüldüğünde, hakkında herhangi bir tutanak düzenlenmeden gerçek kimliğini ikrar ettiği ve tutanakların gerçek kimlik bilgilerine göre tanzim edildiği olayda; sanığın, başkasına ait kimlik bilgilerini, hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla değil adına çıkarılan yakalama emrinin infazını engellemek amacıyla kullanması ve kimliği kullanılan kişi hakkında bir soruşturma ve kovuşturma yapılmamış olması hususları göz önüne alındığında, iftiranın özel bir şekli olan başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun, kollukça yapılan araştırmada, sanığın gerçek kimliğinin tespit edilerek tutanağın bu kimlik bilgileri ile düzenlenmiş olması ve sanığın gerçeğe aykırı olarak beyan ettiği isme göre düzenlenmiş herhangi bir belgenin bulunmaması gözetildiğinde ise resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun oluşmayacağı, sanığın eyleminin Kabahatler Kanununun 40. maddesinde “Görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınılması veya gerçeğe aykırı beyanda bulunulması” şeklinde tanımlanan “kimliği bildirmeme” kabahatini oluşturacağı kabul edilmelidir.
Bu nedenle, sanığın eyleminin başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunu oluşturduğunu kabul eden yerel mahkeme hükmü ile resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturduğunu kabul eden Özel Daire kararında isabet bulunmamaktadır.
Ulaşılan bu sonuç karşısında zamanaşımı yönünden de değerlendirme yapılması gerekmektedir.
5326 sayılı Kabahatler Kanununun "Soruşturma zamanaşımı" başlıklı 20. maddesi;
"(1) Soruşturma zamanaşımının dolması halinde kabahatten dolayı kişi hakkında idarî para cezasına karar verilemez.
(2) (Değişik: 6/12/2006-5560/33 md.) Soruşturma zamanaşımı süresi;
a) Yüzbin Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde beş,
b) Ellibin Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde dört,
c) Ellibin Türk Lirasından az idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde üç,
yıldır.
...
(4) Zamanaşımı süresi, kabahate ilişkin tanımdaki fiilin işlenmesiyle veya neticenin gerçekleşmesiyle işlemeye başlar..." biçiminde düzenlenmiştir.
Bu hükme göre, 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40. maddesinde düzenlenen "kimliği bildirmeme" kabahati için öngörülen idari para cezasının miktarı itibarıyla soruşturma zamanaşımı süresinin, aynı Kanunun 20/2-c. maddesi uyarınca üç yıl olduğu ve kabahatin işlendiği 11.10.2010 tarihinden itibaren işlemeye başlayan zamanaşımının, Özel Dairenin inceleme tarihinden önce 11.10.2013 tarihinde dolduğu anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün, sanığın eyleminin "kimliği bildirmeme" kabahatini oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına, ancak sanığın kabahat niteliğindeki eylemine ilişkin olarak Kabahatler Kanununun 20/2-c. maddesinde düzenlenen zamanaşımının, Özel Dairenin inceleme tarihinden önce gerçekleştiği anlaşıldığından ve yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK’nun 322 ve Kabahatler Kanununun 24. maddelerinin verdiği yetkiye dayanılarak karar verilmesi mümkün bulunduğundan, Kabahatler Kanununun 20/1. maddesi uyarınca sanık hakkında idari para cezası verilmesine yer olmadığına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 24.09.2014 gün ve 5252-9569 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Korkuteli Asliye Ceza Mahkemesinin 21.07.2011 gün ve 345-203 sayılı hükmünün, sanığın eyleminin "kimliği bildirmeme" kabahatini oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
Ancak, sanığın kabahat niteliğindeki eylemine ilişkin olarak Kabahatler Kanununun 20/2-c. maddesinde düzenlenen zamanaşımının, Özel Dairenin inceleme tarihinden önce gerçekleştiği anlaşıldığından ve yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK’nun 322 ve Kabahatler Kanununun 24. maddelerinin verdiği yetkiye dayanılarak karar verilmesi mümkün bulunduğundan, Kabahatler Kanununun 20/1. maddesi uyarınca sanık hakkında idari para cezası verilmesine yer olmadığına,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.05.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.