• info@gizemuzunlaw.com
  • +90 552 402 13 28
Bizimle İletişime Geçin +90 552 402 13 28

Blog

Kanun Yararına Bozma Dilekçesi Örneği

ADALET BAKANLIĞI CEZA İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜNE

Gönderilmek Üzere

DENİZLİ 1. SULH CEZA HAKİMLİĞİNE

 

 

 

DOSYA NO                                : 2023/*****

 

KANUN YARARINA BOZMA

İSTEMİNDE BULUNAN         : M********  T.C: **********

                                                       Adres: *******************

 

 

DAVA KONUSU                     : Denizli 1. Sulh Ceza Hakimliği’ nin 2023/2717 D.İş 10/05/2023 tarihli, Denizli Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü'nün 24.02.2023 tarih ve MB-****** sayılı trafik ceza  ile ****** seri nolu 5 yıl süreyle sürücü belgesinin geçici olarak geri alındığına dair tutanakla verilmiş olan cezanın iptali için yapmış olduğumuz itiraz başvurusunun kesin olarak esastan reddi kararının CMK Madde 309 gereğince Kanun Yararına Bozulması istemidir.

 

 

 

İZAHI :

 

Müvekkilin Sevk ve idaresi altındaki ****** plakalı hususi otomobil ile seyir halindeyken polis memurlarınca aracının durdurulması sonucu, Karayolları Trafik Kanunu'nun 48/8 maddesi hükmüne istinaden uyuşturucu veya uyarıcı madde alarak araç kullanmak suçunu işlendiği gerekçesiyle 23.04.2022 tarih ve 20.977 bedelli trafik cezası tutanağı düzenlenmiş ve bu tutanak sebebiyle ehliyeti 01.04.2023 tarihinde 5 yıl süreyle geri alınmıştır. Düzenlenen bu tutanak 03.04.2023 tarihinde  tebliğ edilmiştir.

 

Tutanağın düzenlendiği tarihte , müvekkilin uyuşturucu madde etkisi altında bulunma sonucu beyin fonksiyonlarında ve reflekslerinde yavaşlama olması durumu Kesinlikle doğru değildir. Hatta Aracının durdurulmasından sonra gerekli tahlillerin yapılması için hastaneye giderken dahi polis memurları tarafından, müvekkilin sevk ve idaresinde bulunan aracı kullanmasına müsaade edilmiştir.

 

1 - Sayın mahkemenizce de takdir edileceği üzere, uyuşturucu ve uyarıcı madde etkisi altında bulunan birinin araç kullanması kesinlikle fark edilebilir bir olgudur. Kişinin refleksleri geç cevap verir ve kişinin direksiyon hakimiyeti azalır. Uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi altında bulunan birisinin araç sürmesi, kamu güvenliğine ve trafik kurallarına kesinlikle ters düşmektedir.  Bu sebeple, sözde uyuşturucu madde etkisi altında olan ve ehliyetinin geri alınması gerektiği kanun maddesi uyarınca işbu tutanağı düzenleyen polis memurunun, müvekkilin kullandığı aracı kullanmaya devam etmesine izin vermesi tamamen hayatın olağan akışına aykırıdır.

 

25.02.2023 tarihinde,  yani olay tarihinden bir gün sonra, müvekkil kendi iradesiyle bir idrar tahlili daha yaptırmış olmasına karşın bu idrar tahlilinde uyuşturucu madde kalıntısı çıkmamıştır. Dolayısıyla uyuşturucu madde etkisi altında olan birisinin idrar tahlili sonuçları bu değerlerde olmayacaktır.

 

Ayrıca Sayın mahkemenizce de takdir edilecektir ki uyuşturucu madde, insan vücudundan bir günde hiçbir şekilde atılamaz. Uyuşturucu madde türlerine göre değişmekle birlikte, vücut uyuşturucu maddeyi ortalama 7-8 günde idrardan atmaktadır. Ancak hiçbir uyuşturucu madde 5-7 gün arası etki etmemekle birlikte, uyuşturucu madde kullanan kişi ortalama 8-12 saat içerisinde normal düzenine dönmektedir. Bu sebeple müvekkilin sözde uyuşturucu madde etkisinde bulunduğu olay günü idrar tahlilinde çıkan uyuşturucu maddenin, müvekkilce bir gün sonra alınan idrar raporunda çıkmaması durumu sebebiyle, olay günü uyuşturucu madde etkisinde araç kullandığı durumu kesinlikle söz konusu olmayacaktır.

 

Tahlilin sonucunda görüleceği üzere, alınan uyuşturucu maddenin ne zaman alındığı bilinmemektedir.  İşlemlerin yapıldığı sırada müvekkilin uyuşturucu maddeyi çok önceden aldığımı belirtmesine rağmen,  hastane personelince, bu test yapılmamış ve haklılığımız ortaya çıkarılmamıştır. Bu sebeple düzenlenen ceza tutanağı tamamen usulsüz şekilde hazırlanmıştır.

 

2 - Trafik ceza tutanağı müvekkile çok uzun zaman sonra tebliğ edilmiştir. Trafik kanunu hükümleri gereğince, tebligat işlemlerine 10 gün içinde başlanılması gerekmektedir. Ancak ekte sunulan tutanakta da görüleceği üzere uyuşturucu madde etkisinde araç kullanıldığı iddia edilen tarih ile tebligat tarihi arasında çok uzun bir zaman bulunmaktadır. Tutanak 24.02.2023 tarihinde düzenlenmesine karşın müvekkile 03.04.2023 tarihinde tebliğ edilmiştir. Düzenleme ve tebliğ tarihleri arası uzun olmasından  dolayı anayasadan kaynaklanan savunma hakkımız kısıtlanmıştır. Çünkü uyuşturucu madde etkisinde araç kullanıldığı iddia edilen müvekkilin gerekli idrar ve kan tahlilleri yaptırıp kendini kanıtlama şansı da bu süre zarfında yok olmuştur.

 

3 - Müvekkil hayatında hiçbir zaman alkollü veya uyuşturucu etkisinde araç kullanmamıştır. Insan hayatının değerini ve trafikte alkollü veya uyuşturucu madde etkisinde araç kullanmanın ne gibi facialara yol açabileceğini bilen, kurallara kati suretle uymaya özen gösteren, trafik güvenliğini kendine ilke edinmiş bir sürücüdür. Daha öncesinde yemiş olduğu trafik cezalarında da görüleceği üzere kati suretle alkol ve uyuşturucu madde etkisinde araç kullanmadığı açıkça görülecektir. Kaldı ki olay tarihinden bir gün sonra dahi hastane raporu temiz çıkmıştır. Ne olay günü ne de olay gününden en az 3 gün öncesine kadar uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanmamaıştır,  bilinci yerindedir ve trafik güvenliğini  tehlikeye sokmamıştır.

 

4- Kanunda belirtilen ehliyete el koyma durumlarından hiçbirisi müvekkile uygun değildir. Zira müvekkil trafikte uyuşturucu madde kullanmamıştır. Bu nedenle ehliyetine el konulması hakkaniyetli değildir. Her gün araç kullanan ve saatlerce araba süren bir insanın, 5 yıl boyunca ehliyetine el konulmasının ne kadar hakkaniyetsiz bir durum olduğu sayın mahkemenin takdirindedir.

 

Bu nedenle söz konusu işlemin yürütmesinin durdurulması gerekmektedir.  Yukarıda belirttiğimiz nedenler ile mesnetsiz düzenlenen bu tutanak sonucunda,  sürücü belgesinin iptali işlemi müvekkil adına telafisi güç zararlar doğuracaktır. Müvekkilin mühendis olması ve işi gereği, çalışanlarını gerektiğinde götürmek, yemeklerini getirmek, iş malzemelerini temin etmek, iş sahalarına gidip kontroller yapmak gibi sürekli araç kullanmak durumundadır.

 

5- Adil yargılanma hakkının unsurlarından bir diğeri olan silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir. Ceza davalarının yanı sıra medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin hukuk davaları ve idari davalarda da bu ilkeye uyulması gerekmektedir. (B.No: 2013/1134, 16.05.2013, § 32)

 

“Hakkaniyete uygun yargılama”nın temel unsuru ise yargılamanın “çelişmeli” olması ve taraflar arasında “silahların eşitliği”nin sağlanmasıdır. (Rowe ve Davis/Birleşik Krallık [BD], B. No: 28901/95, 16.02.2000, § 60) Adil yargılanma hakkının unsurlarından olan çelişmeli yargılama ilkesi, taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda, tarafların dinlenilmemesi, delillere karşı çıkma imkanı verilmemesi, yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hale gelmesine neden olabilecektir. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılanma hakkı, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkanı vermektedir. (AYM B. No: 2014/12348)

 

 

 

Söz konusu kararardan anlaşılacağı üzere Adil Hakkının ilkelerinden biri olan Silahların Eşitliği İlkesi ; tarafların eşit şart ve koşullara tabi olmasını savunur ve çelişmeli Yargılama İlkesi; tarafların dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve delillere karşı çıkma imkanı verilmesinden bahseder. Tarafımızın yaptırmış olduğu tahlil sonuçları değerlendirilmeksizin yapılan itirazımızın reddi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ ne aykırılık teşkil etmektedir.

 

KONU İLE ALAKALI EMSAL KARARLAR;

 

T.C.

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ

 

 

 

ESAS NO         : 2019/119

 

KARAR NO    : 2019/168

 

KARAR TR     : 25.02.2019

 

ÖZET: 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 48/5. maddesi uyarınca düzenlenen sürücü belgesi geri alma tutanağına karşı yapılan itirazın, aynı Kanun’un 112. maddesinde yapılan değişiklik nedeniyle ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.

 

 

K  A  R  A  R

 

Davacı            : S.T.

 

Davalı             : Hatay Valiliği

 

Vekili              : Av. F.A.

 

 

 

O L A Y         : Hatay Valiliği Trafik Denetleme Şube Müdürlüğünce yapılan denetim sırasında, alkollü olarak araç kullandığından bahisle, davacı adına 20.10.2018 gün ve MA-33117500 seri-sıra sayılı Trafik İdari Para Cezası Karar Tutanağı düzenlenerek, davacıya 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 48/5. maddesi uyarınca 1.002,00 TL. idari para cezası verilmiş, aynı birim tarafından 20.10.2018 gün ve 313595 sayılı sürücü belgesi geri alma tutanağı düzenlenmiştir.

 

Davacı, sürücü belgesi geri alma tutanağının iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

 

Davalı Hatay Valiliği vekili, süresi içinde görev itirazında bulunmuştur.

 

HATAY 2. İDARE MAHKEMESİ: 29.11.2018 gün ve E:2018/897 sayı ile; 2918 sayılı Kanun’un 112. maddesinde yapılan yeni düzenlemenin 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 19. maddesinde yer alan “…..bu Kanun  hükümlerine uygun değişiklik yapılıncaya kadar saklıdır.” hükmü çerçevesinde yapılan değişiklik olmadığı, 2918 ve 5326 sayılı Kanun hükümleri göz önüne alındığında, bir idari işlem olan sürücü belgesinin geri alınmasına ilişkin işlemlerden doğan uyuşmazlıklarda  görevli mahkemelerin idari yargı mercii olduğu açıklanarak, 5326 sayılı Yasa’nın 27/8. maddesine göre idari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararın da verilmiş olması nedeniyle, 2918 ve 5326 sayılı Kanun hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, davanın çözümünün idari yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle görev itirazının reddine karar vermiştir.  

 

Davalı Hatay Valiliği vekilinin, adli yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolunda süresi içinde verdiği dilekçesi üzerine, dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiştir.

 

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; 29.1.2019 gün ve YY-2019/6578 sayı ile,  davaya konu sürücü belgesi geri alma tutanağının 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 12.7.2013 tarih ve 6495 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 112. maddesinde yapılan değişiklik ile maddenin yeniden düzenlendiği ve bu karara karşı kanun yoluna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediğinin anlaşıldığı, bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı Kanun’la değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınacağından, sürücü belgesi geri alma tutanağına karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varıldığı açıklanarak ve Uyuşmazlık Mahkemesinin 1.6.2015 gün ve E:2015/427, K:2015/436, 26.9.2016 gün ve E:2016/400, K:2016/433 sayılı emsal kararları nedeniyle, bu tür davaların görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğunu belirterek, 2247 sayılı Kanun’un 10 ve 13. maddeleri gereğince olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.

 

           Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesi uyarınca Danıştay Başsavcısının yazılı düşüncesi alınmamıştır.

 

İNCELEME VE GEREKÇE:

 

Uyuşmazlık Mahkemesinin Hicabi DURSUN’un başkanlığında, Üyeler Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Süleyman Hilmi AYDIN, Aydemir TUNÇ ve Nurdane TOPUZ’un katılımlarıyla yapılan 25.02.2019 tarihli toplantısında:

 

I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;

 

Davalı Hatay Valiliği vekilinin anılan Yasa’nın 10/2. maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddesinde belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nca, 10. maddesinde öngörülen biçimde davada olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı ve usule ilişkin  işlemlerde herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

 

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülten Fatma BÜYÜKEREN’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ’nin adli yargının, Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

 

Dava, 2918 sayılı Yasa’nın 48/5. maddesi uyarınca davacı hakkında düzenlenen sürücü belgesi geri alma tutanağının iptali istemiyle açılmıştır.

 

13.10.1983 tarih ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 48. maddesinin beşinci fıkrasında(Değişik: 8/1/2003 - 4785/3 md), “Yönetmelik ile belirtilen miktarların üzerinde alkollü araç kullandığı tespit edilen sürücülerin, suçun işlendiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde; birinci defasında sürücü belgeleri altı ay süreyle geri alınır ve haklarında 265 300 000 lira para cezası uygulanır. İkinci defasında sürücü belgeleri iki yıl süreyle geri alınır ve haklarında 332 600 000 lira para cezası uygulanır ve bu sürücüler Sağlık Bakanlığınca, esas ve usulleri Sağlık ve İçişleri Bakanlıklarınca çıkarılacak yönetmelikte gösterilen sürücü davranışlarını geliştirme eğitimine tabi tutulurlar, eğitimi başarıyla tamamlayanların belgeleri süresi sonunda iade edilir. Üç veya üçten fazlasında ise, sürücü belgeleri beş yıl süreyle geri alınır ve altı aydan aşağı olmamak üzere hafif hapis cezası ile birlikte 532 600 000 lira hafif para cezası uygulanır. Ayrıca, psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesine tabi tutulurlar. Bu değerlendirme ve muayene sonrasında uygun görülenlere, geri alma süresi sonunda sürücü belgeleri iade edilir. Psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesinin yapılmasına dair esas ve usuller yönetmelikte gösterilir” denilmekte iken, maddenin beşinci fıkrası,“Yapılan tespit sonucunda 0.50 promilin üzerinde alkollü olarak araç kullandığı  tespit edilen sürücüler hakkında, fiili bir suç oluştursa bile,700 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi altı ay süreyle geri alınır. Hususi otomobil dışındaki araçları alkollü olarak kullanan sürücüler bakımından promil alt sınırı 0.21 olarak uygulanır. Alkollü olarak araç kullanma nedeniyle sürücü belgesi geri alınan kişiye, son ihlalin gerçekleştiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde; ikinci defasında 877 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgeleri iki yıl süreyle,üç veya üçten fazlasında ise,1.407 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgeleri her seferinde beşer yıl süreyle geri alınır.Sürücü belgelerinin herhangi bir nedenle geçici olarak geri alınmış olması halinde belirtilen süreler,geçici alma süresinin bitiminde başlar ”şeklinde 24.5.2013 tarihli 6487 sayılı Kanun’un 19.maddesiyle yeniden düzenlenmiş, maddeye aynı Kanunla;

 

“Sürücü belgelerinin geçici geri alma işlemleri bu Kanunun 6ncı maddesinde sayılan görevliler tarafından yapılır ” denilmek suretiyle on ikinci fıkra eklenmiştir.

 

Anılan Kanun’un, “Trafik zabıtasının görev ve yetki sınırı ile genel zabıtanın trafik hizmetlerini yürütmeye ilişkin yetkisi”  başlığı altında düzenlenen 6. maddesinde ise, “Trafik zabıtası ve genel zabıtanın görev ve yetki sınırı;

 

a)Trafik zabıtası:

 

Trafik zabıtası görevi sırasında karşılaştığı acil ve zorunlu hallerde genel zabıta görevi yapmakla da yetkilidir.

 

Mülki idare amirlerince, emniyet ve asayiş bakımından zorunlu görülen haller dışında, trafik zabıtasına genel zabıta görevi verilemez, araç, gereç ve özel teçhizatı trafik hizmetleri dışında kullanılamaz.

 

b)Genel Zabıta

 

Trafik zabıtasının bulunmadığı veya yeterli olmadığı yerlerde polis; polisin ve trafik teşkilatının görev alanı dışında kalan yerlerde de jandarma, trafik eğitimi almış subay, astsubay ve uzman jandarmalar eliyle yönetmelikte belirtilen esas ve usullere uygun olarak trafiği düzenlemeye ve trafik suçlarına el koymaya görevli ve yetkilidir” denilmektedir.

 

Uyuşmazlık Mahkemesi, 2918 sayılı Yasa’nın 116. maddesi kapsamında araç tescil plakasına göre düzenlenenler dışında trafik zabıtasınca uygulanan idari para cezalarına karşı açılan davaları; bu uygulamanın idari ceza kapsamında bulunması; Yasada idari cezalarla ilgili davalarda görevli yargı yerini açıkça belli eden bir hükme yer verilmemesi; 12.7.2013 tarih ve 6495 sayılı Kanun’un 20.maddesi ile yapılan değişiklikten önceki hali ile,  bu Yasada gösterilen adli cezalara hükmetmekle görevli mahkemeye işaret eden 112. maddeye de herhangi bir atıfta bulunulmamış olması karşısında ve göreve ilişkin genel ilkelere göre idari yargının görev alanında görmüş iken;  5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra;  öngörülen trafik para cezasının 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nda da bu para cezasına itiraz konusunda görevli mahkemenin gösterilmediği anlaşıldığından,  Kabahatler Kanunu’nun 5560 Sayılı  Kanun’la değişik  3.  maddesinde belirtildiği üzere, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması  halinde  uygulanacağı  nedeniyle,  görevli  mahkemenin  belirlenmesinde 5326 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınacağından, idari para cezasına karşı açılan davaların görüm ve çözümünde, anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varmıştır.

 

Uyuşmazlığın esasını oluşturan, sürücü belgesi geri alma tutanağına ilişkin karara gelince:

 

5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Saklı tutulan hükümler” başlığını taşıyan 19. maddesinde, “(1) Diğer kanunlarda kabahat karşılığında öngörülen belirli bir süre için;

 

a) Bir meslek ve sanatın yerine getirilmemesi,

 

b) İşyerinin kapatılması,

 

c) Ruhsat veya ehliyetin geri alınması,

 

d) Kara, deniz veya hava nakil aracının trafikten veya seyrüseferden alıkonulması,

 

gibi yaptırımlara ilişkin hükümler, ilgili kanunlarda bu Kanun hükümlerine uygun değişiklik yapılıncaya kadar saklıdır” denilmiştir.

 

Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun niteliği” başlıklı 3 üncü maddesini değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde," (1) Bu Kanunun;

 

a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,

 

b) Diğer genel hükümleri, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,

 

uygulanır" hükmü yer almış olup; bu Kanun’un genel hükümleri arasında yer alan 27. maddesinin (1) numaralı bendinde, idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren engeç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabileceği öngörülmüştür.

 

Buna göre, Kabahatler Kanunu’nun; idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, Kanun’un 19. maddesinde sayılan yaptırımlar saklı tutulmak kaydıyla, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.

 

2918 sayılı Kanun’un Adli Kovuşturma ve Cezaların Uygulanması başlıklı Dokuzuncu Kısım’a dahil “Bu Kanundaki suçlarla ilgili davalara bakacak mahkemeler ve yetkileri ” başlığı altında düzenlenen 112. maddesinin ilk paragrafında; sürücü belgelerinin geçici olarak geri alınması hariç olmak üzere bu Kanundaki hafif para cezasını veya bu kanundaki hafif hapis cezasını, belgelerin geri alınması ve iptali veya işyerlerinin kapatılması cezasını gerektiren suçlarla ilgili davalara trafik mahkemelerinde, bunların bulunmadığı yerlerde yetki verilen sulh ceza mahkemelerinde bakılacağı ifade edilmiş; böylelikle sürücü belgelerinin geçici olarak geri alınmasına ilişkin uygulamalar, trafik ve sulh ceza mahkemelerinin görevi dışında tutulmuş iken; 12.7.2013 tarihli 6495 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle yapılan değişiklik ile, maddenin başlığı, “Sürücü belgelerinin geri alınmasında ve iptalinde yetki”; şeklinde, madde ise, “Bu Kanunun 6 ncı maddesinde sayılan görevlilerin ve trafik tescil kuruluşlarının yetkilendirildiği haller hariç olmak üzere, sürücü belgelerinin geri alınmasına ve iptaline sulh ceza mahkemeleri karar verir.

 

Bu Kanunun 51 inci maddesinin ihlali ve 118 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında yazılı “100 ceza puanını doldurmak” eylemi nedeniyle sürücü belgelerinin geri alınmasına yine bu Kanunun 6 ncı maddesinde sayılan görevliler yetkilidir.

 

Sürücü belgelerinin geçici olarak geri alınması veya iptaline dair verilen kesinleşmiş mahkeme kararı örnekleri, sürücülerin sicillerine işlenmek üzere mahkemelerce ilgili trafik birimlerine gönderilir.

 

Bu Kanuna göre görülen davalar, diğer kanunlara göre görülen davalarla birleştirilemez.

 

……. ” denilerek yeniden düzenlenmiştir.

 

Sürücü belgelerinin geçici olarak geri alınmasına ilişkin karar, 2918 sayılı Kanun’un 12.7.2013 tarih ve 6495 sayılı Kanun’un 20.maddesi ile yapılan değişiklikten önceki 112.  maddesi ve 5326 sayılı Kanun uyarınca incelendiğinde, 2918 sayılı Kanun’un, bu Kanun’daki suçlarla ilgili davalara bakacak mahkemeler ve yetkilerinin düzenlendiği 112. maddesi uyarınca, sürücü belgelerinin geçici olarak geri alınmasına ilişkin davaların sulh ceza mahkemelerinin görevine dahil edilmediği ve 5326 sayılı Kanun’un 19. maddesinde, diğer kanunlarda kabahat karşılığında öngörülen belirli bir süre için ehliyetin geri alınmasına ilişkin hükümlerin geçici istisnalar içinde sayıldığı dikkate alındığında; sürücü belgelerinin geçici olarak geri alınmasına ilişkin davalara bakma görevinin  idare mahkemesine ait olduğu kuşkusuzdur.

 

           5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 27. maddesine, 5560 sayılı Kanun ile eklenen sekizinci fıkrasında, idari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idari yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddialarının, bu işlemin iptali talebiyle birlikte idari yargı merciinde görüleceği kurala bağlanmış, bu maddenin gerekçesinde de bu hükümle, Kabahatler Kanunu'ndaki düzenlemelerin ortaya çıkardığı bağlantı sorununa çözüm getirilmesinin amaçlandığı ifade edilmiştir.

 

           19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre,  Kabahatler Kanunu’nun; idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı ancak; idari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idari yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddialarının, bu işlemin iptali talebiyle birlikte idari yargı merciinde görüleceği anlaşılmaktadır.

 

Uyuşmazlık Mahkemesince, idari para cezası yönünden oluşan olumsuz görev uyuşmazlık-larının çözümünde, idari para cezasına konu işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararın da verilmiş olması ve dosya içeriğinden bu kararın idari yargı yerinde dava konusu edildiğinin anlaşılması halinde; idari para cezasına ilişkin kararın  hukuka aykırılığı iddiasının da, idari yargı yerinde görüleceği sonucuna varılarak, idari yargı yerince verilen görevsizlik kararlarının  kaldırılmasına karar verilmiştir. 

 

Olayda, idari para cezasına konu işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak düzenlenen ve olumsuz görev uyuşmazlığının konusunu oluşturan sürücü belgesi geri alma tutanağı ile ilgili olarak; 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Saklı tutulan hükümler” başlığını taşıyan 19. maddesinde, “diğer kanunlarda kabahat karşılığında öngörülen belirli bir süre için, ….. ehliyetin geri alınması, …….gibi yaptırımlara ilişkin hükümler, ilgili kanunlarda bu Kanun hükümlerine uygun değişiklik yapılıncaya kadar saklıdır” denilerek, ilgili kanununda, bu Kanun hükümlerine uygun değişiklik yapılıncaya kadar saklı tutulan,  başka bir deyişle, belirtilen istisnalar içinde sayılan yaptırımlardan biri olan “ehliyetin geri alınması”na ilişkin hükmün, 12.7.2013 tarih ve 6495 sayılı Kanun’un 20.maddesiyle, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 112. maddesinde  yapılan değişiklik ile yukarıda belirtilen şekilde yeniden düzenlendiği ve bu karara karşı kanun yoluna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği anlaşılmıştır.

 

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.

 

Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

 

Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.                           İncelenen uyuşmazlıkta, öngörülen sürücü belgesi geri alma tutanağının 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 12.7.2013 tarih ve 6495 sayılı  Kanun’un 20.maddesiyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 112. maddesinde yapılan değişiklik ile maddenin yeniden düzenlendiği ve bu karara karşı kanun yoluna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı Kanun’la değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer  kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınacağından, sürücü belgesi geri alma tutanağına karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

 

Açıklanan nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile davalı vekilinin görev itirazının reddine ilişkin, Hatay 2. İdare Mahkemesince verilen 29.11.2018 gün ve E:2018/897 sayılı görevlilik kararının kaldırılması gerekmiştir.

 

 

S O N U Ç: Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile davalı vekilinin görev itirazının  reddine ilişkin, Hatay 2. İdare Mahkemesince verilen 29.11.2018 gün ve E:2018/897 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 25.02.2019 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

 

 

19. Ceza Dairesi         2016/15527 E.  ,  2017/6940 K.

 

 

"İçtihat Metni"

Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılıp kullanılmadığı ya da alkolün kandaki miktarını tespit amacıyla, kollukça teknik cihazlar kullanılmasını kabul etmeme eyleminden kabahatli ... hakkında 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 48/9. maddesi uyarınca ...Trafik Denetleme Şube Müdürlüğünün 01/01/2015 tarihli ve ...sayılı trafik idarî para cezası karar tutanağı ile verilen 2.288,00 Türk Lirası idarî para cezası ve aynı tarihli 009252 sayılı sürücü belgesi geri alma tutanağı ile verilen kabahatlinin ehliyetinin 2 yıl süreyle geri alınmasına yönelik başvurunun reddine dair Gaziantep 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 02/02/2015 tarihli ve 2015/250 değişik iş sayılı kararına karşı yapılan itiraz üzerine, idari para cezasına ilişkin kararın kesin olduğundan bahisle reddine, ehliyetin 2 yıl süreyle geri alınmasına dair karara karşı yapılan itirazın kabulüne ilişkin Gaziantep 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 16/02/2015 tarihli ve 2015/827 değişik iş sayılı kararı aleyhine, Adalet Bakanlığı'nın 15/11/2016 gün ve 4271 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25/11/2016 gün ve KYB 2016/392209 sayılı ihbarnamesi ile dairemize gönderilmekle okundu.

Anılan ihbarnamede;

Dosya kapsamına göre,

1- 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 48/9. maddesinde yer alan "Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılıp kullanılmadığı ya da alkolün kandaki miktarını tespit amacıyla, kollukça teknik cihazlar kullanılmasını kabul etmeyen sürücülere 2000 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi iki yıl süreyle geri alınır." şeklindeki düzenleme nazara alındığında, kabahatlinin alkollü olup olmadığının tespiti için teknik cihaza üflemeyi kabul etmediğinin gözetilerek ehliyetinin 2 yıl süreyle geri alınmasına ilişkin itirazın reddi yerine yazılı gerekçe ile kabulüne karar verilmesinde,

2- Gaziantep 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 02/02/2015 tarih ve 2015/250 değişik iş sayılı kararını müteakip, itiraz üzerine mercii Gaziantep 2. Sulh Ceza Hakimliği tarafından idari para cezasının miktar itibariyle 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 28/10. maddesi uyarınca 3.000,00 Türk Lirasının altında kaldığından başvurunun reddi kararının kesin nitelikte olduğu ve itiraz incelemesine konu edilemeyeceğinden bahisle bu kısım yönünden itirazın reddine karar verilmiş ise de, kabahatli vekilinin 05/01/2015 havale tarihli başvuru dilekçesinde, 2918 sayılı Kanun'un 48/9. maddesi uyarınca verilen 2.288,00 Türk Lirası idari para cezası ile birlikte sürücü belgesinin 2 yıl süreyle geri alınması kararının da kaldırılmasını talep etmesi karşısında, başvuruyu inceleyen mahkemece yapılan yargılama sonucunda verilen kararın kesin nitelikte olmayıp itiraza tabi olduğu gözetilerek esas yönünden mahkemesince inceleme yapılması gerektiği cihetle bu yönden itirazın kabulü yerine yazılı gerekçe ile reddine karar verilmesinde,

İsabet görülmediği, gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla,

Kanun yararına bozma başvurusu hakkında, Yüksek Yargıtay 10. Ceza Dairesince 11.04.2016 tarihli 2015/5176 E. 2016/1162 K. sayılı GÖREVSİZLİK kararı verildiği görülmekle;

Gereği görüşülüp düşünüldü:

I- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma ihbarnamesinin, (1-) numaralı bendi yönünden,

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 48. maddesi 9.ve 10. fıkraları;

"...(9)Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılıp kullanılmadığı ya da alkolün kandaki miktarını tespit amacıyla, kollukça teknik cihazlar kullanılmasını kabul etmeyen sürücülere 2000 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi iki yıl süreyle geri alınır.

(10) Sürücünün uyuşturucu veya uyarıcı madde kullandığından şüphe edilmesi hâlinde 5271 sayılı Kanun'un adli kolluğa ilişkin hükümleri uygulanır...." hükümlerini amirdir.

Buna göre, kabahatli hakkında 48/9. maddesinde öngörülen idari yaptırımların uygulanması için uyuşturucu veya alkol kullandığının tespiti mecburiyeti yoktur.

Ancak madde metninde devamla bahsedilen süreç; kolluk tarafından kişinin alkollü olduğundan şüphe edilmesi halinde, ayrıca yetkili trafik zabıtasınca adli kolluk görevi usule uygun biçimde üstlenildikten sonra, 2918 sayılı Kanun'un, trafik kazasına karışan sürücüler hakkında 48/2 ve 3. maddelerinde öngördüğü üzere, teknik cihaz ile yapılan ölçüme itiraz eden veya bu cihaz ile ölçüm yapılmasına müsaade etmeyen bu sürücülerin, alkollü olduklarının tespiti amacıyla, kamu gücü zorlamasıyla en yakın Adli Tıp Kurumuna veya adli tabipliğe veya Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kuruluşlarına götürülerek uyuşturucu veya uyarıcı madde ya da alkol tespitinde kullanılmak üzere vücutlarından kan, tükürük veya idrar gibi örnekler alınacağı düzenlenmektedir.

Kısacası, adı geçen Kanun'un 48/9 maddesinin uygulanabilmesi için kişinin alkollü olduğunun tespiti zorunluluğu bulunmadığı gibi, kabahatlinin alkollü olduğundan şüphelenen ve ortada herhangi bir trafik kazası mevcut olmadığı için halihazırda idari kolluk mahiyetinde görevli olan trafik zabıtasının, ayrıca şüphelenmesi durumunda adli kolluk görevi üstlenmesi şart olduğundan ayrıca düzenlemeye gidildiği, sürücünün ehliyetinin alınması için ayrıca bir işlem yapılması gerekmediği, sürücü belgesinin iadesine dair kararın esasen Kanun ve hukuka aykırı olduğu anlaşılmakla,

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği, (1-) numaralı bendi yönünden, yukarıdaki nedenlerle yerinde görüldüğünden, kanun yararına bozma isteminin kabulüyle, Gaziantep 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 16/02/2015 tarihli ve 2015/827 değişik iş sayılı kararının, bozma nedenine göre; davanın esasını çözüp mahkumiyet dışındaki hükme ilişkin olduğundan, aleyhe sonuç doğurmamak ve yeniden yargılamayı gerektirmemek üzere, CMK'nın 309/4-c. maddesi uyarınca BOZULMASINA,

II- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma ihbarnamesinin, (2-) numaralı bendi yönünden,

5326 sayılı Kanun'un "İçtima" başlıklı 15. maddesi;

"(1) Bir fiil ile birden fazla kabahatin işlenmesi halinde bu kabahatlere ilişkin tanımlarda sadece idarî para cezası öngörülmüşse, en ağır idarî para cezası verilir. Bu kabahatlerle ilgili olarak kanunda idarî para cezasından başka idarî yaptırımlar da öngörülmüş ise, bu yaptırımların her birinin uygulanmasına karar verilir.

(2) Aynı kabahatin birden fazla işlenmesi halinde her bir kabahatle ilgili olarak ayrı ayrı idarî para cezası verilir. Kesintisiz fiille işlenebilen kabahatlerde, bu nedenle idarî yaptırım kararı verilinceye kadar fiil tek sayılır.

(3) Bir fiil hem kabahat hem de suç olarak tanımlanmış ise, sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanabilir. Ancak, suçtan dolayı yaptırım uygulanamayan hallerde kabahat dolayısıyla yaptırım uygulanır..." hükümlerini amirdir.

Yukarıda yazılı olan ve kabahatin unsurlarını düzenleyen maddede, somut olayda başvuranın gerçekleştirdiğini kabul ettiği ve kısaca "alkolmetre kullanımını kabul etmeme" olarak tabir edilen eyleme karşılık gelen kabahatin maddi unsuru, sadece "alkol miktarını tespit amacıyla kolluk tarafından teknik cihazların kullanımı önerisini kabul etmeme" eylemidir. Bu eylem karşılığında birlikte öngörülen idari yaptırımlar; "idari para cezası ve sürücü belgesinin iki yıl süreyle geri alınması" yaptırımlarıdır. Dolayısıyla kabahatli tarafından gerçekleştirilen tek fiile karşılık "bir idari para cezası ve diğer bir idari yaptırım olan sürücü belgesinin geri alınması tedbiri" aynı anda öngörülmektedir.

Hemen belirtmek gerekir ki, uyuşmazlığa konu iki tür idari yaptırımın birlikte uygulanması için kabahatlinin uyuşturucu veya alkollü madde kullandığının tespiti şartı da bulunmamaktadır.

06.12.2006 tarihli 5560 sayılı Kanunla değişik 5326 sayılı Kanun'un "başvuru yolu" başlıklı 27. maddesine eklenen maddeler;

"...(5) İdarî yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi halinde, bu karara karşı ancak itiraz yoluna gidilebilir.

(6) Soruşturma konusu fiilin suç değil de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idarî yaptırım kararı verilmesi halinde; kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edildiği takdirde, idarî yaptırım kararına karşı başvuru da bu itiraz merciinde incelenir.

(7) Kovuşturma konusu fiilin suç değil de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idarî yaptırım kararı verilmesi halinde; fiilin suç oluşturmaması nedeniyle verilen beraat kararına karşı kanun yoluna gidildiği takdirde, idarî yaptırım kararına karşı itiraz da bu kanun yolu merciinde incelenir.

(8) İdarî yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idarî yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idarî yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddiaları bu işlemin iptali talebiyle birlikte idarî yargı merciinde görülür...."

şeklindedir ve değişik durumlarda idari kararlara karşı başvuru yolunu düzenlemektedir.

Adı geçen Kanunda, bir fiile karşı birden fazla idari yaptırım kararı düzenlenmesi hali açıkça öngörülmemiştir. O halde ceza hukukunun genel hükümlerine göre, konusu suç oluşturan bir eyleme karşılık hem ceza hem de güvenlik tedbiri uygulanabileceği ve her iki yaptırıma karşı birlikte Kanun yollarına başvurulabileceği gibi, konusu kabahat oluşturan bir eylem karşısında hem idari para cezası hem de bir diğer idari yaptırım (mülkiyetin kamuya geçirilmesi, idari tedbir kararları, izin veya ruhsatın iptali, sürücü belgesinin geri alınması v.s.) öngörülmesinde ve bunlara karşı birlikte Kanun yollarına başvurulmasında da bir sakınca bulunmamaktadır.

31.03.2011 tarihli 6217 sayılı Kanunla değişik "itiraz yolu" başlıklı 29/10. maddesi;

"... Üçbin Türk Lirası dahil idarî para cezalarına karşı başvuru üzerine verilen kararlar kesindir..." şeklindeki açık hükümle, en fazla 3.000 TL dahil idari para cezalarına karşı başvurulara dair alınan Sulh Ceza Mahkemesi kararlarına karşı itiraz yolunun kapalı olduğu düzenlenmiştir.

Ancak, kabahat oluşturan tek bir fiil karşılığında, idari para cezasının yanısıra aynı kabahate yönelik olarak ayrıca bir idari yaptırım kararının daha uygulanacağının düzenlenmesi halinde, itiraz mercii tarafından nasıl bir karar verileceği ayrıca incelenmelidir.

Şöyle ki;

Failin dış dünyada sonuç doğuran ve sonucunda idari yaptırım öngörülen davranışının kısaca kabahat olarak tanımlandığı, kabahatin oluşması neticesinde verilecek idari yaptırımın ancak kanunda düzenlenebileceği, kabahatin içeriğini tanımlayan, dolduran kuralların ise düzenleyici işlemle de doldurulabileceği yasal dayanağı ile kabul görmektedir. Yaptırımı kanunda açıkça düzenlenen, somut olaydaki gibi, kanunda tek bir hareket sonucu gerçekleşen bir kabahatin oluşması neticesinde, mahiyeti farklı olan birden fazla idari yaptırım düzenlenmesi hukuka aykırılık teşkil etmemektedir.

Somut olayda, kanundaki açık düzenleme gereği, tek bir fiil sonucu, başvuran hakkında idari para cezası ile birlikte başka idari yaptırım kararı daha alınmıştır. Bu idari karara karşı, sonuçta verilen iki tür idari yaptırım için ilgililerce gidilecek başvuru yolunda, mahkemece her iki yaptırımın da incelendiği, itiraz üzerine merci tarafından idari para cezasının kesinleştiği, ancak diğer yaptırımın (sürücü belgesinin geri alınması) esasen hukuka aykırı biçimde uygulandığı kanaatine varılarak itirazın sadece sürücü belgesi yönünden kabulüne karar verilmiştir.

Yukarıda yazılı açıklamalar ve somut olay birlikte değerlendirildiğinde; başvuran aleyhine düzenlenen idari yaptırımın kanun gereği iki tür sonucu olduğu, ancak esasında tek bir kabahat olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bir kabahatin, karşısında öngörülen yaptırımından bağımsız olarak uygulanabilmesi suç teorisine göre mümkün değildir. Başvuruya dair karara itiraz sonucu, yasa ve hukuk gereği birbirinden ayrılması mümkün olmayan tek bir kabahate karşı öngörülen birden fazla idari yaptırım kararları hakkında, birbirinden ayrı incelemeler yapılamayacağı anlaşılmakla,

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği (2-) numaralı nedenle de yerinde görüldüğünden, kanun yararına bozma isteminin kabulüyle, Gaziantep 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 16/02/2015 tarihli ve 2015/827 değişik iş sayılı kararının CMK'nın 309/4-a. maddesi uyarınca kanun yararına BOZULMASINA, yukarıda yazılı bozma nedenine göre; gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden bir karar vermek suretiyle müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına 18/09/2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

 

 YARGITAY

12. CEZA DAİRESİ

 

ESAS NUMARASI : 2020/826

KARAR NUMARASI : 2020/3055

 

Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hükme yönelik, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda 15.10.2019 tarihli, 2019/4176 Esas – 2019/1746 Karar sayılı ”istinaf başvurularının esastan reddine” ilişkin karar sanık müdafii ile katılanlar vekilleri tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:

 

24 Aralık 2017 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 100. maddesi ile CMK’nın 299 maddesinde yapılan değişiklik neticesinde, her ne kadar sanık müdafii duruşmalı temyiz isteminde bulunmuş ise de, duruşma açılmaksızın, dosya üzerinden yapılan incelemede;

 

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafii ile katılanlar vekillerinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

 

1-Dosya içeriğine göre olay gecesi sanığın sevk ve idaresindeki otomobille, hız sınırının 82 km olduğu meskun mahalde, ortadan metro tüneli geçen refüjle bölünmüş tek yönlü, çift şeritli, virajlı cadde üzerinde sol şeritten seyri sırasında direksiyon hakimiyetini kaybetmesi ile, yolun sağ tarafına doğru kayan aracın sağa yönelen 55 metre fren izi ile yolun sağ tarafındaki yan yol otobüs durağında kaldırımda araç bekleyen yayalara ve sonrasında da otobüs durağı ile demir bariyerlere çarpması sonucu yayalardan birinin yolun alt kısımlarındaki yeşil alana düşmesi şeklinde meydana gelen ve bir kişinin ölmesi, bir kişinin de hayat fonksiyonlarına orta ve 3. derece etkili kemik kırığı meydana gelecek şekilde yaralanması ile sonuçlanan olayda, taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde TCK’nın 61/1. ve 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerden olan failin kusuru, meydana gelen zararın ağırlığı, suçun işleniş biçimi ile suçun işlendiği yer ve zaman nazara alınmak suretiyle aynı Kanun’un 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerekmekte olup, dava konusu olayda sanık tamamen kusurlu olmakla birlikte bir kişinin ölmesi, bir kişinin de nitelikli yaralanması, maddede öngörülen cezanın alt sınırı nazara alınmak suretiyle, cezada orantılılık ilkesi ile adalet ve hakkaniyet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, alt sınırdan çok fazla uzaklaşılarak teşdidin derecesinde yanılgıya düşülmek suretiyle sanık hakkında fazla ceza tayini;

 

2-Olaydan 188 dakika sonra yapılan ölçümde 0.60 promil alkollü olduğu ve dosyada mevcut Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu raporuna göre olay sırasında 1.07 promil alkollü olduğu tespit edilen sanığın, olay sonrası yapılan incelemede aracının hızının 102 km/saat takılı kaldığının belirlendiği, sanığın aşamalardaki savunmalarında; olay gecesi aracı ile seyir halinde iken, başka bir araçla yanından geçen arkadaşlarına yetişmek için birden hızını arttırdığını ve en sol şeride geçmek istediğini, bu nedenle orta şeritte bulunan aracın arkasından sol şeride geçtiğini, arkadan gelen araçların kendisine sellektör yapması üzerine tekrar aracını orta şeride geçirdiği sırada arabanın arkasının kayması ve yolun ortasında iki kez dönmesi üzerine aracı kontrol edebilmek düşüncesi ile önce gaza basmaya devam ettiğini, ancak aracı toparlayamayınca frene bastığını beyan ettiği; kovuşturma aşamasında yapılan keşfe katılarak yapılan canlandırma sonucu düzenlenen 07.06.2019 tarihli bilirkişi raporunda, sanığın, en sağ şeritte bulunmasına rağmen en sol şeride geçme hamlesi ve tekrardan en sağ şeride geçme hamlesinde bulunmak suretiyle, art arda şerit değiştirerek makas tabir edilen manevra hareketlerini gerçekleştirdiğinin, otomobilin savrulmanın sonunda hız düşümü ile çarpışmanın etkisinde takılı kalan 102 km/saat hızı gösterir ibre çizgisinin çok üzerinde bir hızdaki seyrinin devamında, kontrolsüz şerit değiştirme hareketlerinin sonucunda sağa ani manevra hareketinin ile aracını sola doğru düz yol şeridi üzerinde toparlayamaması neticesinde mevcut savrulma ve çarpma eylemi şeklinde kazanın gerçekleştiğinin belirtildiği; tüm bu tespitlere göre, olay anında güvenli sürüş yeteneğini kaybettirecek şekilde 1.07 promil alkollü olan sanığın, seyir güvenliğini tehlikeye düşürecek şekilde art arda şerit değiştirmek suretiyle makas tabir edilen manevra hareketlerini gerçekleştirmesi sonucu kazanın meydana gelmesine sebebiyet verdiğinin anlaşılması karşısında, bilinçli taksir kabul edilen birden fazla kural ihlalini gerçekleştiren sanık hakkında belirlenen temel cezanın, TCK’nın 22/3. maddesi gereğince alt sınırdan uzaklaşılarak arttırılması gerekirken, TCK’nın 22/3. maddesi gereğince arttırım miktarının alt sınırdan ve eksik belirlenmesi;

 

3-Dosya içerisinde yer alan sürücü belgesi bilgilerine göre sanığın aynı belge numarası altında B, B1, D1, F, M sınıfı sürücü belgesinin bulunduğu, F, B1 ve M sınıfı belgeler ile otomobil kullanılmasının mümkün olmadığı, B sınıfı sürücü belgesi ile otomobil kullanılmasının, D1 sınıfı sürücü belgesi ile de minibüs ve otomobil kullanılmasının mümkün olduğu, sanık hakkında TCK’nın 53/6. maddesindeki hükümlerin uygulanmasına karar verilirken, yargılamaya konu kazayı idaresindeki otomobil ile yaptığı, bu nedenle sanığın somut olaya konu taksirle öldürme suçu sebebiyle F, B1, M sınıfı sürücü belgelerinin geri alınamayacağı gözetilmeden ve sanığa ait sürücü belgesinin sınıfı belirtilmeden, ilgili madde hükmünün amacına aykırı şekilde sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilmesi;

 

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, sanık müdafii ile katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, açıklanan nedenlerle isteme aykırı olarak, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda 15.10.2019 tarihli, 2019/4176 Esas – 2019/1746 Karar sayılı ”istinaf başvurularının esastan reddine” dair hükmünün, 5271 sayılı CMK’nın 302/2. madde ve fıkrası uyarınca BOZULMASINA; bozma kararı doğrultusunda işlem yapılmak üzere 5271 sayılı CMK’nın 7165 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 8. maddesi ile değişik 304/2. maddesi uyarınca, dosyanın gereği için Bursa 7. Ağır Ceza Mahkemesine; kararın bir örneğinin de Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesine iletilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na GÖNDERİLMESİNE; 04.06.2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

 

 

Ehliyete (Sürücü Belgesine) El Koyma Nedenleri

 

 

Ehliyete geçici ve uzun süreli olarak el konulmasına yönelik hükümler, özellikle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nda düzenlenmiştir. Bunun dışında çeşitli yasal düzenlemelerde de ehliyete el konulması kimi zaman yaptırım olarak, kimi zaman ise tedbir olarak uygulanmaktadır. Ehliyete el koyma nedenleri şunlardır:

 

– Trafik ve işaret kurallarına uyulmaması

 

– Kanuni seviyenin üzerinde alkollü veya uyuşturucu uyarıcı maddenin etkisi altında araç kullanılması

 

– Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılıp kullanılmadığı ya da alkolün kandaki miktarını tespit amacıyla, kollukça teknik cihazlar kullanılmasının kabul edilmemesi

 

– Hız kurallarına uyulmayarak kanuni hız sınırlarının aşılması

 

– Ceza puanı uygulaması doğrultusunda kanunda belirtilen ceza puanı sınırına ulaşılması

 

– Adli soruşturma veya kovuşturma esnasında CMK uyarınca koruma tedbiri olarak ehliyete el konulması

 

– Belirli haklardan yoksun bırakılma hükümleri kapsamında ehliyete el konulması

 

 

 

Ehliyete El Konulmasına İtiraz Nasıl Yapılır?

 

 

 

Belirli bazı durumlar  haricinde ehliyete el konulması işlemine karşı itiraz sulh ceza hakimliğine yapılmaktadır. Trafik ve işaret kurallarına uyulmaması, kanuni seviyenin üzerinde alkollü veya uyuşturucu uyarıcı maddenin etkisi altında araç kullanılması, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılıp kullanılmadığı ya da alkolün kandaki miktarını tespit amacıyla, kollukça teknik cihazlar kullanılmasının kabul edilmemesi, hız kurallarına uyulmayarak kanuni hız sınırlarının aşılması, ceza puanı uygulaması doğrultusunda kanunda belirtilen ceza puanı sınırına ulaşılması ve soruşturma aşamasında koruma tedbiri olarak ehliyete el konulması durumlarında sulh ceza hakimliklerine itiraz edilmektedir.

 

Görev uyuşmazlıklarında üst mahkeme sıfatını taşıyan Uyuşmazlık Mahkemesi’nin içtihatları, ehliyete el konulması işlemlerinde sulh ceza hakimliklerinin görevli olduğu yönündedir. Nitekim bir içtihadında ‘‘Öngörülen sürücü belgesi geri alma tutanağının 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 12.7.2013 tarih ve 6495 sayılı Kanun’un 20.maddesiyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 112. maddesinde yapılan değişiklik  ile maddenin yeniden düzenlendiği ve bu karara karşı kanun yoluna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı Kanun’la değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınacağından, sürücü belgesi geri alma tutanağına karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.’’ hükmü tesis edilmiştir. (Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü Esas Numarası: 2015/397 Karar Numarası: 2015/407 Karar Tarihi: 01.06.2015)

 

Kovuşturma süresinde de ceza mahkemesi tarafından koruma tedbiri olarak ehliyete el konulabir. Soruşturma evresinden farklı olarak kovuşturma aşamasında konulan bu tedbire ilişkin itiraz ilgili ceza mahkemesine yapılmaktadır.

 

TCK m.53 uyarınca belirli haklardan yoksun bırakılma kapsamında ehliyete el konulduğu durumlarda ise ayrı bir itiraz mekanizması mevcut değildir. İlgili karar mahkumiyet kararı ile birlikte verildiğinden dolayı, mahkumiyet kararının istinaf veya temyiz kanun yoluna götürülmesi ile birlikte ehliyete el konulması kararına itiraz gerçekleştirilebilir.

 

Bu bağlamda örnek vermek gerekirse Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 30/11/2017 tarihli, 2016/390 Esas ve 2017/374 Karar Sayılı kararında sürücü belgesinin 2 yıl süreyle geri alınmasına karar verilmiş olup işbu karara karşı katılanlar vekili ve sanık müdafii tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İşbu karar Adana Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesince incelenmiş ve 26.04.2018 tarihli,  2018/393 Esas ve 2018/880 Karar Sayılı kararıyla 2 YILLIK SÜRE 6 AYA DÜŞÜRÜLMÜŞTÜR. Karar aşağıdaki şekilde gerekçelendirilmiştir:

 

 ‘’30/07/2016 günü, saat 00:10 sıralarında, sanık sürücü S. B. yönetimindeki 01 KS 3.. plaka sayılı otobüs ile D.400-19 numaralı Devlet karayolunu takiben Adana yönünden Tarsus istikametine seyir halinde iken olay mahalline geldiği sırada, önünde aynı şerit ve aynı istikamette seyir halinde olan ölen sürücü E. D. ve ölen sürücü V. Ü. yönetimlerinde bulunan 2 (iki) adet tescilsiz motosikletle otobüsün ön kısımları ile motosikletlerin arka kısımlarından çarpışmaları neticesinde E. D. ve V. Ü.’in olayda hayatlarını kaybettikleri, sanık savunması ve tanık anlatımları karşısında ölenlerin kullandıkları motosikletlerin farlarının arızalı olduğunu tespit edilmiş olması karşısında, olayın meydana gelmesinde yönetimindeki otobüs ile gece vakti aydınlatma bulunmayan meskun dışı mahaldeki Devlet Karayolunda seyir halindeyken yola gereken dikkatini vermemek, seyrini far ışığı altındaki görüş mesafesini kontrol altında tutacak şekilde sürdürmeye yeterli özeni göstermeyerek, önünde aynı istikamette seyretmekte olan ışıksız motosikletlileri zamanında fark edemeyip yeterli önlemi almaksızın motosikletlere arkadan çarpmak suretiyle meydana olayda; dikkat ve özen yükümlülüklerine aykırı davranışı ile tali derecede kusurlu olduğu ve maddi olayın bu şekilde gerçekleştiği anlaşılmıştır.

 

Olayın oluş şekli konusunda Dairemiz ile İlk Derece Mahkemesi arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.

 

Somut olayda Dairemizce, ilk derece mahkemesi tarafından TCK’nun 85/2. maddesi uyarınca belirlenen cezanın kusur durumuna göre adli para cezasına çevrilmemesi ve aynı Kanunun 53/6. maddesi uyarınca sürücü belgesinin geri alınması süresinin alt sınırdan çok ayrılarak belirlenmesinin hakkaniyete uygun olmadığı sonucuna varıldığından, davanın yeniden görülmesi kararı verilmiştir.

 

 

 

 

Somut olayda, sanığın tali derecede kusurlu olduğu olayın oluş şekli ve iki kişinin hayatını kaybetmesi nazara alınarak temel cezanın alt sınırdan ayrılarak belirlenmesi isabetli olmakla birlikte, verilen hapis cezasının TCK’nın 50/1-a maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilmemesini gerektiren bir nedenin bulunmadığı, sanığın tali kusurlu olması nedeniyle sürücü belgesinin geri alınmasının ise 6 ay olarak belirlenmesinin hakkaniyete uygun olacağı sonuç ve kanaatine varıldığından aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur:

 

 

 

f- Meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı dikkate alınarak TCK’nun 53/6. maddesi uyarınca sürücü belgesinin takdiren ve teşdiden 6 (altı) AY SÜRE İLE GERİ ALINMASINA,’’

 

 

 

Ehliyeti Geri Alma

 

 

 

Ehliyetine yukarıdaki mezkur sebeplerden herhangi birinden ötürü el konulmuş sürücünün ehliyetini alabilmesi iki şekilde mümkündür. Bunlardan ilki, ortaya çıkan idari para cezasını ödeyerek var olan ehliyete el konulma süresinin dolmasını beklemektir. İkinci olarak ise, eğer yapılan işlemin haksız olduğu ve hukuka aykırı bir şekilde tesis edildiği düşünülüyorsa, bir önceki başlıkta belirttiğimiz itiraz yöntemleri kullanılarak hükmedilen süreden önce ehliyet geri alınabilir.

 

Sürücü Belgesi Geri Alma Tutanağı

 

 

 

İtiraz yöntemi ile başvuru yapılmasının temeli ehliyetinizin geri alınmasının hukuki dayanağı olan sürücü belgesi geri alma tutanağına dayanmaktadır. İtiraz bu tutanak ile gerçekleştirilen el koyma işlemine yapılmaktadır.

 

İtiraz yapılmadığı durumda sürenin tamamlanması ile yahut itirazın olumlu sonuçlanması ile ehliyet yine bu sürücü belgesi geri alma tutanağı ile sürücü tarafından geri alınır. Sürücü belgesi, sahibi tarafından geri alınıncaya kadar Emniyet Müdürlüğünce muhafaza edilir. Sürücü belgesini geri alma şartları oluşunca -itiraz edilip işlem iptal edilince veya belirlenen süre dolunca-  başvurulacak olan mercii emniyettir. Şartlar oluştuğunda sürücü belgesini geri alma tutanağı ile birlikte ehliyet geri alınır.

 

15. Daire         2013/949 E.  ,  2014/2079 K.

 

"İçtihat Metni"

T.C.

D A N I Ş T A Y

ONBEŞİNCİ DAİRE

Esas No : 2013/949

Karar No : 2014/2079

 

Temyiz Eden (Davalı): … Valiliği

Karşı Taraf (Davacı) : …

Vekili :Av….

İstemin Özeti : … İdare Mahkemesi'nin … tarih ve E:…; K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi : …

Düşüncesi : Temyize konu Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi'nce gereği görüşüldü;

Dava; davacının sürücü belgesinin iadesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin 18.08.2009 tarih ve 62405 sayılı işlem ile davacının alkollü olarak araç kullandığından bahisle sürücü belgesinin 2 yıl süreyle geçici olarak geri alınmasına ilişkin 30.05.2007 tarihli işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

İdare Mahkemesi'nce; 30.05.2007 tarihinde yapılan bir trafik kontrolünde … plakalı araç sürücüsünün kendisini … olarak beyan ettiği, yapılan ölçümde sürücünün 0,74 promil alkollü olduğunun saptandığı, bu tespite dayalı olarak davacının sürücü belgesinin 2 yıl süre ile geri alınması işleminin bilgisayar kayıtlarında başlatıldığı, 14.06.2007 tarihinde yapılan denetimde davacının sürücü belgesi geri alındığı halde akollü vaziyette araç kullandığının tespit edildiğinden bahisle verilen para cezasına karşı açılan davada, … Sulh Ceza Mahkemesinin … tarih ve Değ. İş: … sayılı kararı ile, 30.05.2007 tarihinde sürücü belgesi bilgilerinin başka şahıslar tarafından kullanıldığı gerekçesiyle idari para cezasının iptal edildiğinin anlaşıldığı, başka bir şahıs tarafından sürücü belgesinde davacı …'ya ait bilgilerin sahtecilik yoluyla kullanıldığı ve sürücü belgesi sahteciliği yapılmak yoluyla davacıya ait sürücü belgesinin geri alındığının belirlenmesi karşısında, davacı için ikinci kez alkollü halde iken araç kullanmak koşulunun gerçekleşmediği ve sürücü belgesinin geri alınmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata uyarlık bulunmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.

Davalı idare tarafından kararın hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. maddesinde, dava açma süresinin, özel yasalarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde, Danıştay'da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu belirtilmiş; 11. maddesinde de ise, ilgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasının üst makamdan, üst makam yoksa, işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebileceği; isteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde, dava açma süresinin yeniden işlemeye başlayacağı ve başvurma tarihine kadar geçmiş sürenin de hesaba katılacağı hükmüne yer verilmiştir.

Dava dosyasının incelenmesinden; 30.05.2007 tarihinde yapılan bir trafik kontrolünde … plakalı aracı kullanan davacının 0,74 promil alkollü olduğundan bahisle sürücü belgesinin 2 yıl süreyle geçici olarak geri alınması yolunda işlem tesis edildiği, 14.06.2007 tarihinde yapılan denetimde davacının sürücü belgesi geri alındığı halde araç kullandığının tespit edildiğinden bahisle para cezası verildiği, bu işlemin iptali istemiyle açılan davada, … Sulh Ceza Mahkemesinin … tarih ve Değ. İş No: … sayılı kararıyla dava konusu işlemin iptaline karar verildiği, kararın içeriğinde, 30.05.2007 tarihinde davacının sürücü belgesi bilgilerinin muhtemelen başka şahıslar tarafından kullanıldığının, bu nedenle davacının 2918 sayılı Kanun'un 118. maddesinde düzenlenen, sürücü belgesi geri alındığı halde araç kullandığı tespit edilen kişiler kapsamında değerlendirilemeyeceğinin vurgulandığı, bu karar üzerine davacı tarafından 22.06.2009 tarihli dilekçesiyle davalı idareye başvurularak anılan karar uyarınca sürücü belgesinin iade edilmesinin istendiği, 28.08.2009 tarihinde tebliğ edilen dava konusu işlemle bu istemin reddedilmesi üzerine 26.10.2009 tarihinde bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

… Sulh Ceza Mahkemesi kararı davacı için yeni bir hukuki durum doğurduğundan, bu kararın tebliği üzerine davacının sürücü belgesinin geri alınması işleminin iptali istemiyle 60 gün içerisinde doğrudan dava açabileceği gibi, bu işlemin geri alınması istemiyle davalı idareye başvurarak verilecek cevap üzerine ya da başvurunun zımnen reddi üzerine dava açabilmesi de mümkündür.

Olayda, Sulh Ceza Mahkemesi kararının davacıya ne zaman tebliğ edildiği dosya içeriğinden anlaşılamamaktaysa da, en geç davalı idareye başvuru tarihinde bu karardan haberdar olunduğunun kabulü gerekmektedir.

Böylece; 22.06.2009 tarihinde anılan Mahkeme kararından haberdar olarak davalı idareye başvuran davacının, 21.08.2009 tarihinde başvurusunun zımnen reddedilmesi üzerine 60 gün içerisinde en geç 20.10.2009 tarihinde dava açması gerekirken, 26.10.2009 tarihinde açılan davada süreaşımı bulunmaktadır.

Bu durumda; davanın süreaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasına geçilerek dava konusu işlemleri iptal eden İdare Mahkemesi kararında usul hükümlerine uyarlık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle; 2577 sayılı Kanun'un 49/1-c maddesi uyarınca … İdare Mahkemesi'nin … tarih ve E:…; K:… sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20/03/2014 tarihinde esasta oybirliği, gerekçede oyçokluğuyla karar verildi.

 

 

(X)KARŞI OY :2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7. maddesinde, dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde idare mahkemelerinde altmış gün olduğu ve bu sürenin idari uyuşmazlıklarda yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren başlayacağı belirtilmiştir.

Uyuşmazlıkta; dava konusu işlemin tesis edilmesinden sonraki bir duruma ilişkin olarak Sulh Ceza Mahkemesince verilen bir kararın dava açma süresine etki edip etmeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

Davacı tarafından sürücü belgesinin geri alınmasına ilişkin işlem öğrenilmekle birlikte süresi içinde idare mahkemesinde dava açma yoluna başvurulmadığı, sonradan verilen bir idari para cezası üzerine … Sulh Ceza Mahkemesine başvurulduğu, bu Mahkemece davacının alkollü olarak araç kullandığından bahisle sürücü belgesinin geri alınması sırasında, sürücü belgesine ilişkin bilgilerin muhtemelen başka bir kişi tarafından kullanılmış olduğunun belirtilmesi üzerine sürücü belgesinin iadesi istemiyle idareye başvurduğu anlaşılmaktadır.

Bu durumda, sulh ceza mahkemesi tarafından yapılan tespit davacıya sürücü belgesinin geri alınması noktasında 2577 sayılı Kanun'un 10. maddesi kapsamında yeni bir başvuru imkanı tanımadığı gibi, adli yargı yeri tarafından yapılan tespit de dava açma süresini yeniden canladırmayacağından, dava konusu işlemin öğrenilmesi üzerine 2577 sayılı Kanun'da öngörülen 60 günlük dava açama süresi içinde dava açılması yada 11. madde kapsamında idareye başvurulması gerekirken bu süreler geçirildikten sonra açılan davada süreaşımı bulunduğundan, mahkeme kararının bu gerekçeyle bozulması gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararına gerekçe yönünden katılmıyoruz.

 

Esas Sayısı : 2020/64

Karar Sayısı : 2020/70

1

“…

İtiraz eden … vekilinin dilekçesinde özetle; müvekkil aleyhine tesis edilen para

cezasının haksız olduğu, müvekkilinin ehliyetinin bulunduğu, yalnızca ehliyetine geçici olarak

el konulduğu, ehliyetinin 6 ay süreyle geri alındığını, bu sürenin ceza tarihinde dolmuş

olduğunu, yalnızca ehliyetin teslim alınmamış olduğunu, bu sebeple verilen cezanın haksız

olduğu beyan etmiş ve cezanın iptali ile yargılama giderleri ve ücreti vekaletin karşı tarafa

tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.

 

Gülşehir İlçe Emniyet Müdürlüğüne yazılan yazıya verilen cevabı yazı ile trafik para

cezasına konu evraklar celp edilmiş, incelemesinde; 06/08/2019 tarihinde … plaka sayılı araç

çevreyolu uygulama noktasın üzerinde denetime tabi tutulduğu, yapılan kontrollerde araç

sürücüsü … sürücü belgesiz araç kullandığı tespiti ile araç sürücüsüne KTK'nın 36/3-a maddesi

gereği idari para cezası uygulandığının bildirdiği görülmüştür.

 

Yapılan araştırma neticesinde, itiraz edenin ehliyetine 19/08/2018 tarihinde Alanya

Trafik Denetleme Büro Amirliğince alkollü araç kullanmaktan 6 ay süreyle el konulduğu,

şahsın ehliyetini teslim alma şartlarını taşımadığını, vergi dairesinden borcu yoktur yazısı

getirmediği için şahsın ehliyetini alamadığı anlaşılmıştır.

 

Dava dilekçesinin ve ilgili ceza tutanağının incelenmesinde, işlemin KTK 36/3-b

maddesinden tesis edildiği, ilgili maddenin “sürücü belgesi geçici olarak elinden alınanlar”

düzenlemesini içerdiği, sürücü belgesi elinden geçici olarak alınmış olan kişileri de kapsar

nitelikte olduğu görülmüştür.

 

Kişinin ehliyetini teslim şartlarını sağlayıp sağlamadığı ilgili kurumdan sorulmuş

kurumun cevap yazısında özetle; KTK 48/13 uyarınca para cezasının tamamını ödemeyenlerin

ehliyetlerinin geri verilmediğini, itiraz edenin bu borcu ödediğine dair bir bilginin bulunmadığı

ve bu nedenle ehliyetini geri alma şartlarını taşımadığı, bu haliyle her ehliyetsiz araç

kullanışında KTK 36/3-b uyarınca işlem yapılması gerektiği bildirilmiştir.

 

İlgili Kanun metninde “ ... Mahkemelerce veya Cumhuriyet savcılıklarınca ya da bu

Kanunda belirtilen yetkililerce sürücü belgesi geçici olarak ya da tedbiren geri alınanların,...”

ibaresine yer verilmekle, sürücü belgesi alınanların da buna göre işlem göreceği düzenlenmiştir.

Resmi Gazetede 11/06/2013 tarihinde yayımlanan 6487 sayılı Kanunun 19. maddesi ile

2918 sayılı Kanunun 48. maddesinin değiştirilmiş, buna göre, ilgili maddenin 13. fıkrası “Bu

madde hükümlerine göre geri alınan sürücü belgesinin iade edilebilmesi için; ilgili kişi

hakkında trafik kurallarına aykırılık dolayısıyla bu Kanun hükümlerine göre verilmiş olan idari

para cezalarının tamamının tahsil edilmiş olması; uyuşturucu veya uyarıcı madde alması

nedeniyle sürücü belgesi geri alınanların ayrıca sürücü olmasında sakınca bulunmadığına dair

resmi sağlık kurumlarından alınmış sağlık kurulu raporunun ibraz edilmesi şarttır.” şeklinde

düzenlenmiştir. İlgili düzenleme ile, kişinin, vergi cezasını ödeyinceye kadar, uyuşturucu veya

uyarıcı madde alınması nedeniyle sürücü belgesinin geri alınması halinde ayrıca sürücü

olmasında sakınca bulunmadığına dair rapor da sunuluncaya kadar ehliyetin iade edilmeyeceği

kuralı getirilmiştir.

 

Esas Sayısı : 2020/64

Karar Sayısı : 2020/70

2

Anayasanın “Temel Haklar ve Ödevler” başlıklı İkinci Kısım, “Kişinin Hakları ve

Ödevleri” başlıklı İkinci Bölümünde yer alan Yerleşme ve Seyahat Hürriyeti başlıklı 23.

maddesi

“V. Yerleşme ve seyahat hürriyeti

Madde 23- Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.

Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak,

sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak;

Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini

önlemek; Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.” düzenlemelerini içermektedir.

İlgili düzenleme ile, kişinin, hakkında uygulanan ehliyete geçici olarak el koyma

işleminin süresi bitmiş olsa bile, para cezasının tamamı ödenmedikçe ehliyetin geri

verilmeyeceği anlaşılmaktadır. Bu durum kişinin seyahat özgürlüğünü tamamen ortadan

kaldırmamaktadır. Ancak araç sahibi ve bu aracı kullanmaya ehil birisinin, bu aracı kullanma

hakkı elinden alınmaktadır. Ehliyetine el koyulan şahıs, el koyma süresi bitmiş olsa bile, para

cezası ödenmediği için ehliyeti geri verilmediğinden, ehliyetine el konulan kişi statüsü devam

edecek ve bu durumda araç kullanması da kanunen yasak ve cezai yaptırıma tabi olduğundan,

aracını kullanamaması neticesinde seyahat özgürlüğü fiilen önemli ölçüde kısıtlanmış olacaktır.

Anayasanın “Temel Haklar ve Ödevler” başlıklı İkinci Kısım, “Kişinin Hakları ve

Ödevleri” başlıklı ikinci Bölüm “Mülkiyet Hakkı” başlıklı madde 35 aşağıdaki şekilde

düzenlenmiştir.

 

“Xll. Mülkiyet hakkı

Madde 35- Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

Yukarıdaki düzenleme karşısında, mülkiyet hakkının yalnızca kanunla ve kamu yararı

amacıyla sınırlanabileceği kabul edilmelidir.

Kamu yararı, kamusal yarar ya da toplumun menfaati olarak da dile getirilebilecek,

toplumsal bir fayda, herkesin ortak yararı anlamına gelen bir terimdir. Bu terimden anlaşılması

gereken, bireyin haklarının karşısında, bu hakların özgürce kullanılmasından daha büyük önem

arz edecek bir toplumsal çıkardır. Bu nedenle, kamu yararından anlaşılması gereken, niteliği

itibariyle üstün kamu yararıdır. Üstün kamu yararı kavramı, bireysel özgürlüklerin önüne

geçen, bu özgürlüklerin de daha verimli kullanımına hizmet eden üstün fayda ve yarardır.

Mahkememiz başvurusuna konu düzenleme incelendiğinde, alkol veya uyuşturucu madde

kullanımı nedeniyle ehliyetleri geçici olarak geri alınanların, bu kabahat nedeniyle düzenlenen

para cezasının tamamını ödemeleri ve uyuşturucu madde kullananların ayrıca sürücü

olmalarında sakınca bulunmadığına dair resmi sağlık kurumlarından alınmış kurul raporu ibraz

etmeleri durumunda ehliyetlerinin iade edileceğinin belirtildiği görünmektedir.

 

Esas Sayısı : 2020/64

Karar Sayısı : 2020/70

3

Mülkiyet hakkının sınırlama şartları, yukarıda belirtilen Anayasa madde 35'te

düzenlenmiştir. Buna göre, sınırlamanın ancak kamu yararı amacıyla ve kanunla

getirilebileceği görülmektedir. Başvuru konusu sınırlama kanunla getirilmekte ise de üstün

kamu yararının mevcut bulunmadığı, düzenlemenin yalnızca cezaların tahsili amacına hizmet

ettiği ve bu durumda kamu yararının varlığı kabul edilse bile, bu durumun bir genel sınırlama

kriteri olan ölçülülük ilkesi ile bağdaşmadığı açıktır. Ayrıca, söz konusu düzenleme dayanak

gösterilerek her araç kullanırken yakalanışında, aynı 36/3-A maddesinden işlem yapılmaktadır.

Ancak düzenlemede her ne kadar ehliyetin geri verilmeyeceğinden bahsedilmişse de bu duruma

ilişkin yeniden para cezası düzenlenmesi hüküm altına alınmamıştır.

Her ne kadar, alkol dışında uyuşturucu madde kullanımı durumunda, bu maddelerin

kullananlarda kalıcı hasarlar bırakabilme, bağımlılık yapma oranlarının yüksek olması

nedeniyle ve bu şekilde araç kullanmaya devam etmelerinin toplum için ciddi bir tehlike arz

etmesi argümanına başvurularak, kamu yararının bulunduğu kabul edilebilir ve söz konusu

düzenleme ile getirilen kısıtlama meşrulaştırılabilir ise de, kişinin idari para cezasını

ödememesi nedeniyle ehliyetinin geri verilmemesinin, özellikle de devletin alacaklarını

tahsiline yönelik kapsamlı düzenlemeler ve özel tahsil yolları da mevcut iken, hem bu nedenle

ehliyeti geri verilmeyen kişilerle, alkollü araç kullanmaktan haklarında cezai işlem uygulanan

kişiler arasında ciddi bir eşitsizliğe neden olacağı ve bunun haksızlık oluşturacağı, hem de

devletle birey arasında bireyin aleyhine olacak şekilde dengesizliğe yol açacağı, devleti bir nevi

rehin alacaklısı konumuna getireceği açıktır. Bu düzenleme ile, kişi araç kullanabilmeye ehil

olduğu halde, yalnızca para cezası ödenmediğinden bahisle kişinin bu hakkı elinden alınmakta,

bu şekilde aracını kullanması da mümkün olmadığından mülkiyet hakkına müdahale

edilmektedir. Bilindiği gibi, mülkiyet hakkı, hak sahibinin mülk üzerinde kullanma,

semerelerinden yararlanma ve yok etme haklarına birlikte sahip olduğu bir haktır. Bunlardan

birisinin sınırlanması, mülkiyet hakkının da sınırlanması anlamına gelir. Bilindiği gibi, ehliyeti

olmayanların ve geçici olarak ehliyetlerine el koyulanların araç kullanmaları yasaktır.

Anayasa ikinci kısım birinci bölümde yer alan “Temel Haklar ve Hürriyetleri

Sınırlandırılması” başlıklı 13. maddesi aşağıdaki gibidir.

 

Madde 13-(Değişik: 3/10/2001-4709/2 md)

Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili

maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,

Anayasanın sözüne ve ruhuna demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine

ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

İlgili düzenleme, haklar ve özgürlükler için bir genel sınırlama nedeni ve kriteri olma

özelliğine sahiptir. Buna göre, özel sınırlama şartları yerine getirilse bile, hak ve özgürlüklere

ilişkin sınırlamalada bu genel sınırlama şartlarının da oluşup oluşmadığının incelenmesi

gerekir. Anayasa madde 13 ile, hakların sınırlanmasında, öze dokunmama, ilgili maddelerde

getirilen kısıtlama nedenleriyle bağlı olarak, kanunla, Anayasanın sözüne ve ruhuna,

demokratik toplum düzeninin ve laik cumhuriyetin gereklerine, son olarak ölçülülük ilkesine

aykırı olmama şeklinde bir takım genel şartlar getirilmiştir. Ölçülülük ilkesi, bir hak veya

özgürlüğe getirilen sınırlama ile, bu sınırlama sonucunda ulaşılmak istenen amacın ölçülü

olması, aralarında denge kurulması gerekliliği ifade edilmektedir. Amaca ulaşılmasının

sınırlama yapılmadan da mümkün olması, ulaşılmak istenen amaca kıyasla getirilen

kısıtlamanın ağır olması veya kısıtlamanın amaca hizmet etmemesi gibi durumlarda ölçülülük

ilkesine aykırı bir kısıtlamanın söz konusu olduğu anlaşılır.

 

Esas Sayısı : 2020/64

Karar Sayısı : 2020/70

4

Eldeki olay değerlendirildiğinde, alkol kullanımı ve uyuşturucu madde kullanımı

yönünden bir ayrıma gidildiği, uyuşturucu madde kullanımı durumunda cezanın ödenmesine

ek olarak resmi kurumlardan sürücü olabileceğine dair rapor alınması şartının getirildiği

görülmektedir. Uyuşturucu madde kullanımının yasak olması ve bu maddelerin kullananlarda

kalıcı hasarlar bırakabilme, bağımlılık yapma oranlarının yüksek olması nedeniyle, bu

maddeleri kullanan kişiler yönünden böyle bir ek şart getirilmesinde kamu yararının bulunduğu

söylenebilir.

Alkol, geçici olarak uyuşturucu etkiye sahip olan, hatta aşırı tüketimi kullananda kalıcı

hasarlara yol açabilecek bir maddedir. Bununla birlikte, kullanılması yasak maddelerden

olmadığı gibi, alkol kullananlar için kanunda ek bir şart aranmamakta, yalnızca para cezasının

tahsil edilmesi şartı aranmaktadır. Bir an için, başvuru konusu düzenleme ile, alkollü araç

kullanmaları nedeniyle ehliyetlerine geçici olarak el konulan kişilerin, el koyma süresinden

bağımsız olarak, ilgili kabahatleri nedeniyle düzenlenen para cezasını ödememeleri durumunda

ehliyetlerinin geri verilmemesinde, kamu alacaklarının tahsilinin sağlanmasının amaçlandığını

ve bu durumda kamu yararının bulunduğu kabul edilse bile, bu durumda üstün kamu yararından

söz edilmesi, dolayısıyla sınırlamanın ölçülülük ilkesine uygun olduğunun kabulü mümkün

değildir.

 

Anayasanın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10. maddesi ve “Anayasanın bağlayıcılığı

ve üstünlüğü” başlıklı 11. maddesi aşağıdaki gibidir.

“X Kanun önünde eşitlik

Madde 10- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve

benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”

Kişinin idari para cezasını ödememesi nedeniyle ehliyetinin geri verilmemesinin,

özellikle de devletin alacaklarını tahsiline yönelik kapsamlı düzenlemeler ve özel tahsil yolları

da mevcut iken, hem bu nedenle ehliyeti geri verilmeyen kişilerle, alkollü araç kullanmaktan

haklarında cezai işlem uygulanan kişiler arasında ciddi bir eşitsizliğe neden olacağı ve bunun

haksızlık oluşturacağı, hem de devletle birey arasında bireyin aleyhine olacak şekilde

dengesizliğe yol açacağı, devleti bu kişiler karşısında bir nevi rehin alacaklısı konumuna

getireceği açıktır. Haklarında hapis ve adli para cezasına mahkemelerce hükmedilen kişilerin

bile ehliyetlerine yönelik el koyma işlemi, belirlenen süre sonunda ortadan kalkmak iken,

haklarında idari para cezası düzenlenenlerin bu ceza ödenmediği sürece ehliyetlerinin geri

verilmemesi de ciddi bir eşitsizliğe yol açmaktadır.

Bilindiği gibi, suçlar ve cezalar ancak kanunla düzenlenir ve bir aynı suç için birden

fazla ceza verilemez. Bu husus Kabahatler Kanununun uygulanmasında da benimsenmiş suçlar

ve cezalara ilişkin temel bir ilkedir. İdari para cezalarının da bir ceza olduğu düşünüldüğünde,

bu tür cezalara da ilkenin uygulanmasının zorunlu olduğu açıktır.

Mahkememizce başvuru konusu yapılan kanun maddesi, kişinin daha önce işlediği

kabahat nedeniyle geçici olarak el koyulan ehliyetinin, bu kabahat nedeniyle düzen

 

Uygulamada haksız olarak ehliyete el konulması durumu sıklıkla görülmektedir. Bazı durumlarda kişinin araç kullanmıyor olmasına rağmen ehliyetine el konulmakta, bazı durumlarda promil sınırı hatalı ölçülmekte, bazı durumlarda kişi talep etmesine rağmen alkolmetrenin kondisyon ayarı yapılmamaktadır. Daha bunun gibi bir çok hukuka aykırı işten dolayı ehliyete el koymalar haksız olmaktadır.

 

 

NETİCE VE TALEP     :    

 

Yukarıda arz ve izah ettiğimiz nedenlerle, Denizli 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 2023/2717 D.İş 10/05/2023 tarihli, Denizli Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü'nün 24.02.2023 tarih ve MB-****** sayılı trafik ceza  ile ***** seri nolu 5 yıl süreyle sürücü belgesinin geçici olarak geri alındığına dair tutanakla, idari para cezasının iptali için yapmış olduğumuz itiraz başvurusunun kesin olarak esastan reddi kararının CMK Madde 309 gereğince Kanun Yararına Bozulmasını vekaleten arz ve talep ederim. 20.07.2023

 

 

 

KANUN YARARINA BOZMA

İSTEMİNDE BULUNAN 

********* VEKİLİ

Av. Gizem Gül Uzun

 

 

 

 

EK:

 

1- Denizli Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü'nün 24.02.2023 tarih ve MB-***** sayılı trafik ceza ile ***** seri nolu 5 yıl süreyle sürücü belgesinin geçici olarak geri alındığına dair tutana

 

2- Nüfus cüzdanı, ehliyet ve ruhsat sureti.

 

3- Denizli 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 2023/2717 D.İş 10/05/2023 tarihli Kararı

 

 

İletişime Geçin

Telefon

+90 552 402 13 28

Email

info@gizemuzunlaw.com