YAĞMA SUÇUNDA ALINAN PARA MİKTARININ NE KADAR OLDUĞU ANLAŞILAMAZ İSE SANIK HAKKINDA DEĞER AZLIĞI İNDİRİMİ UYGULANMASI GEREKİR.
7. Hukuk Dairesi 2021/2581 E. , 2021/2081 K.
"İçtihat Metni"
7. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 22/05/2013 gününde verilen dilekçe ile inanç sözleşmesine aykırılık nedeniyle maddi ve manevi tazminat talebi üzerine Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; manevi tazminat ve ecrimisil alacağı yönünden davanın reddine, maddi tazminat talebi yönünden davanın kabulüne dair verilen 25/11/2020 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi bir kısım davalılar vekili ile davacı vekili tarafından ayrı ayrı istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Dava, inanç sözleşmesine aykırılık nedeniyle tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili; davacının dava dışı ... ile yapılan 15.08.2005 tarihli anlaşma ve 11.05.2006 tanzim tarihli davalı ... imzasını taşıyan "boş" olarak tanzim edilmiş bono, 05.05.2008 tanzim tarihli davalı ... imzasını taşıyan ibraname, 05.06.2008 tarihli davalı ... imzasını taşıyan ibraname ve davalı ... tarafından dava konusu 7 numaralı bağımsız bölümün satışı ile ilgili davacının eşi Ahmet Yazıcı'ya verilen 11.05.2006 tarihli noter vekaletnamesine dayanılarak son malik İbrahim Günel aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasının Bursa 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/487-583 sayılı dosyasında Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyularak TMK’nın 1023 ve 1024. maddeleri gereğince reddine karar verildiği ve 30.03.2013 tarihinde kesinleştiğini ileri sürerek daha önce mülkiyeti kendisine ait olan 7 numaralı bağımsız bölümün mülkiyetini kaybetmiş olması nedeniyle 150.000TL maddi ve 20.000TL manevi olmak üzere toplam 170.000TL’nin davalılardan tahsilini istemiştir.
Davalı ... vekili ve dahili davalılar 05.08.2013 tarihinde vefat eden ... mirasçıları vekili Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin geçip kesinleşen Bursa 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/487-583 sayılı dosyasında davacının sadece son malik İbrahim Günel aleyhine açmış olduğu tapu iptal ve tescil davasında taraf olmadıklarını, tazminat davasının bir yıllık ve on yıllık zamanaşımına tabi olduğunu ve davacının ibraz ettiği belgelerdeki imzaların kendilerine ait olmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın zamanaşımı dolduğundan bahisle reddine karar verilmiş, hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 22.11.2016 tarih, 2016/5824 Esas, 2016/9699 Karar sayılı ilamı ile ‘‘...Somut olayda zamanaşımı davacı tarafın Bursa 6. Asliye Hukuk Mahkemesinde 22.07.2009 tarihli dilekçesi ile dava konusu taşınmazın son maliki olan davalı İbrahim Güner aleyhine açmış olduğu inanç sözleşmesi ve muvazaa iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil davasının, Bursa 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.10.2012 tarih 2012/487 Esas, 2012/583 sayılı davanın reddine dair kararının Dairemizin 07.02.2013 tarih 2012/14784 Esas, 2013/1657 Karar sayılı ilamı ile onanıp karar düzeltme yoluna başvurulmadığından 30.03.2013 tarihinde kesinleştiği tarihten başlar. Çünkü davacının inanç umudu bu tarihte bitmiştir. İnanç sözleşmesine aykırılık nedeniyle tazminat istemine ilişkin eldeki dava 22.05.2013 tarihinde açılmış olmakla davada zamanaşımı süresi dolmamıştır. Bu nedenle tarafların delilleri toplanarak işin esası hakkında inceleme yapılarak bir karar verilmesi gerekir. Yazılı şekilde zamanaşımı süresinin dolduğundan söz edilerek davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir...’’ gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak davanın manevi tazminat ve ecrimisil alacağı talepleri yönünden reddine, maddi tazminat talebi yönünden kısmen kabulü ile 90.106,00TL alacağın dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Hükmü bir kısım davalılar vekili ile davacı vekili ayrı ayrı temyiz etmiştir.
Dava, inanç sözleşmesine aykırılık nedeniyle tazminat istemine ilişkindir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa HMK’nın 202. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delille veya delil başlangıcı yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden 818 sayılı Borçlar Kanununun 125. maddesi 6098 sayılı yeni Borçlar Kanununun 146. hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.
İnanç da bir sözleşme olup, genel zamanaşımı süresine tabi ise de buradaki sürenin başlangıcı, inanç gösterilenin borcunu yerine getirmeyeceği konusundaki tavrının ortaya çıkması ile başlar. Diğer bir anlatımla, inanç gösteren kişinin hakkına yargısız ulaşabileceği umudunun tükendiği tarih zamanaşımı süresinin başlangıcını teşkil eder.
Somut olaya gelince;
1-Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve tüm dosya kapsamına göre davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2-Bir kısım davalılar vekilinin temyiz itirazlarına gelince; davacı ... ile dava dışı ... arasında yazılı bir inanç sözleşmesi imzalanmış ve dava dışı ... inanç sözleşmesi gereğince iktisap ettiği gayrimenkulü 10.05.2006 tarihinde davalı ...’a, davalı ... aynı taşınmazı 21.02.2008’de ...’a, ... ise 28.07.2008 tarihinde dava dışı İbrahim Gürel’e devretmiş olup; davacı ile aleyhine hüküm kurulan davalılar arasında imzalanmış ve geçerli bir yazılı inanç sözleşmesi bulunmadığı gibi, yukarıda açıklanan nitelikte bir yazılı delil başlangıcı da bulunmadığından davacı tarafından inanç sözleşmesi kanıtlanamamıştır.
Davalı ... ve bir kısım davalıların murisi ... ile dava dışı (davacının kayınbiraderi) Nihat Yazıcı arasındaki alacak borç ilişkisine dayalı olarak tanzim edilen ve davalı ... ve bir kısım davalıların murisi ... tarafından imzalanan ibranameler nedeniyle davacı için inanç sözleşmesinin varlığına yönelik bir çıkarım yapılması ve bu doğrultuda söz konusu ibranamelerin davacı ... lehine yazılı delil başlangıcı niteliğinde belge kabul edilmesi mümkün değildir.
Davacı ... ile aleyhine hüküm kurulanlar arasında geçerli bir inanç sözleşmesi, yine dava dışı ... ile davacı arasında imzalanan sözleşmeye dayalı olarak davalı ... ve bir kısım davalıların murisi ... ile birlikte imzalanan bir inanç sözleşmesi bulunmadığı halde mahkemece davalıların tazminat ile sorumlu tutulması doğru görülmemiş, bu nedenle hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1.) bentte açıklanan nedenle davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine, (2.) bent gereğince bir kısım davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.10.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.