KAYSERİ 4.İCRA HUKUK MAHKEMESİNE
DOSYA NO : 2023/4** E.
DAVACI :
VEKİLİ : Av. Gizem Gül Uzun
KONU : 23.11.2023 tarihli duruşma tutanağının gereğinin yerine getirilmesi hk.
AÇIKLAMALAR :
Yukarıda esas numarası belirtili Sayın Mahkeme dosyasının duruşmasında
Davacı vekiline davalının tebligata yarar açık adresini bildirmek üzere 2 haftalık kesin süre verilmesine, bildirim yapıldığında dava dilekçesi ekli duruşma gün ve saatini bildirir davetiyenin tebliğine, aksi takdirde davanın taraf teşkili sağlanamadığından usulden reddolunacağının ihtarına (ihtarat yapıldı)
denilmiştir.
Uygulamada birçok meselede davalının TC kimlik numarasının davacı tarafça hukuka uygun bir şekilde elde edilmesi mümkün olmamaktadır. Davalı da TC Kimlik numarasını vermekten kaçınmaktadır. HMK'nın ilgili hükümlerinde dava dilekçesinde davalının TC Kimlik numarasının bulunması gerektiği ile ile ilgili bir zorunluluk bulunmamaktadır(HMK'nın istediği davalının adresidir). Davacı tarafından bilinen veya davalı tarafından beyan edilen bir adres mahkemeye ibraz edilmişse ve bu adrese çıkarılan tebligat iade olmuşsa mahkemece dosyadaki bilgilerden hareketle davalının tebligata elverişli adresinin ilgili kurumlardan talep edilmesi gerekir. Davacıdan elinde olmayan bir bilgiyi/belgeyi sunması beklenemez. Böyle bir duruma davanın reddi veya açılmamış sayılması sonucu da bağlanmaması gerekir. Aksi durum, davacının hak arama ve adalete erişim yolunun kapatılması anlamına gelecektir. Ayrıca taraf teşkiline ilişkin hususlar, bunlara dair yargılama giderlerinin karşılanması dışında kesin süreye bağlanmaya uygun değildir.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2018/7988 E. , 2020/2123 K. ilamında; " Dava, dilekçesinde davalı tarafın gerçek adresinin gösterilmesi ve gerekli tebligat giderlerinin verilmesi davacı tarafa ait bir görev ve yükümlülük ise de, davalı tarafın adresinin davacı tarafından bilinmemesi veya bilinen adreste davalıya tebligat yapılamaması halinde dosyadaki bilgi ve belgelerden de yararlanılarak davalının bilinen en son adresinin tespiti için zabıta araştırması yaptırılması, kamu kurum ve kuruluşlarından adres sorulması ve bu yolla davalı tarafın tebligat adresinin bulunması, dava dilekçesi ve duruşma oturum gününün davalı tarafa tebliğe çıkarılması işlemlerinin mahkemenin görevi olduğu, mahkemenin kendi görevine giren bu işlemlerin yapılması için davacı tarafa süre veya kesin süre veremeyeceği, ancak adres tespit edildikten sonra tebligat masraflarını yatırması için süre verebileceği kuşkusuzdur." şeklinde karar verilmiştir.
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş olup hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü. KARAR Davacı vekili, mülkiyeti Hazine'ye ait 1527 parsel sayılı taşınmaza davalının el atmasının önlenmesine ve üzerinde dikili muhdesatın kal'ine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, el atmanın önlenmesi ve kal isteğine ilişkindir. Dava, dilekçesinde davalı tarafın gerçek adresinin gösterilmesi ve gerekli tebligat giderlerinin verilmesi davacı tarafa ait bir görev ve yükümlülük ise de, davalı tarafın adresinin davacı tarafından bilinmemesi veya bilinen adreste davalıya tebligat yapılamaması halinde dosyadaki bilgi ve belgelerden de yararlanılarak davalının bilinen en son adresinin tespiti için zabıta araştırması yaptırılması, kamu kurum ve kuruluşlarından adres sorulması ve bu yolla davalı tarafın tebligat adresinin bulunması, dava dilekçesi ve duruşma oturum gününün davalı tarafa tebliğe çıkarılması işlemlerinin mahkemenin görevi olduğu, mahkemenin kendi görevine giren bu işlemlerin yapılması için davacı tarafa süre veya kesin süre veremeyeceği, ancak adres tespit edildikten sonra tebligat masraflarını yatırması için süre verebileceği kuşkusuzdur. Tebligatın kimlere, nasıl ve nerede yapılacağı ise tamamıyla şekli ve emredici nitelikte hükümler içeren 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Yönetmeliğinde ayrıntılı olarak düzenlenmiş, Tebligat Kanunu’nun 25. maddesi hükmünde yabancı ülkelerde oturan kişilere, 25/a maddesi hükmünde yabancı ülkede oturan Türk Vatandaşlarına siyasi temsilcilik aracılığıyla, 26. maddesi hükmünde de yabancı ülke elçilik veya konsolosluklarının istemi üzerine Türkiye’de oturan Türk Vatandaşı veya yabancı uyruklu kişilere yapılacak tebligatın usulü açıklanmıştır. Somut olayda, mahkemece davacıya 06.04.2015 tarihinde tebliğ edilen yazı ile davalı ...’e gönderilen tebligatın muhatabın yurtdışında bulunması nedeniyle iade edilmiş olduğu belirtilerek, davalının yurtdışı adresinin bildirilmesi için bir hafta kesin süre verildiği, bu süre içinde davalının adresi bildirilmezse davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği ihtar edilmiş ve davacı tarafça davalının yurtdışı adresinin bildirilmemiş olması nedeniyle 6100 sayılı HMK’nin 119 maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Az yukarıda açıklandığı üzere davalının tebligat için bilinen en son adreslerinin araştırması ve dava dilekçesi ve duruşma oturum gününün davalıya tebliğe çıkartılmasının mahkemenin görevi olduğu, bu konularda davacı tarafa süre ve kesin süre verilemeyeceği gözetildiğinde mahkemenin ihtarına uymamanın herhangi bir hukuki sonuç doğurmayacağı kuşkusuzdur.
O halde mahkemece davalının bilinen en son adreslerinden zabıta aracılığıyla adres araştırması yaptırılmalı, davalı tarafından açılmış olan Silifke 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/22 Esas sayılı dosyasında bulunan 01.09.2015 tarihli ve 11374 yevmiye numaralı vekaletnamedeki kimlik bilgileri ve pasaport kayıtlarından yararlanılarak davalının Türk Vatandaşı olup olmadığı, nerede nüfusa kayıtlı olduğu, halen yurtiçinde mi yoksa yurtdışında mı oturduğu duraksamasız belirlenmeli, bu yolla davalının en son adresinin tespitine çalışılmalı, yurtdışında oturuyorsa Tebligat Kanununun az yukarıda açıklanan hükümleri de gözetilerek Türk Vatandaşı olup olmadığına göre yurtdışı tebligatın hangi usule göre yapılacağı belirlenmeli, adres araştırması ve tebligat yaptırmanın davacı tarafın değil, mahkemenin görevi olduğu unutulmamalı, adres ve davalının hangi ülke vatandaşı oldukları belirlendikten sonra tebligat için gerekli giderler belirlenmeli, bu giderlerin yatırılması için davacı vekiline uygun bir süre veya kesin süre verilmeli, masraf yatırıldığı taktirde davalı adına dava dilekçesi ve duruşma günü yöntemine uygun biçimde tebliğe çıkartılmalı, davalıya yöntemine uygun biçimde tebligat yapılıp taraf teşkili sağlandıktan sonra davanın esasına girilmeli, bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek davanın esası yönünden bir hüküm verilmelidir. SONUÇ: Davacı vekilinin yukarıda belirtilen temyiz itirazları yerinde görüldüğünden, kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK'nin geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK'un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK'un 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna, 04.03.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2018/4537 E. , 2019/2383 K. ilamında "Davacı taraf, davalının adresini bilmiyorsa; dava dilekçesine yazamaz. Bazen de gönderilen tebligatın iade olması neticesinde, davacının dava dilekçesinde bildirdiği adresin davalının geçerli adresi olmadığı anlaşılır. Kişisel verilerin gizliliği kuralından mütevellit davacı, davalının adresini ilgili mercilerden bizzat araştıramaz; örneğin, nüfus müdürlüğünden adres bilgisini elde edemez; emniyet birimlerinden adres araştırması isteyemez" Hal böyle iken, ''mahkemece davalının adresinin araştırılması zorunlu değildir.'' yaklaşımı yanlıştır.'' denilmiştir.
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü: K A R A R Dava dilekçesinde, ikamet ettiği konutun içinde bulunduğu sitede genel kurulda almış oldukları kararla aidat ücretini 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun ilgili maddelerine tamamen aykırı bir şekilde hem konut sahibinden hemde aynı konutta ikamet eden kiracılardan ayrı ayrı talep edemeyeceği, bu nedenle 2012 yılındaki genel kurul toplantısında alınan kararın iptal edilmesini ayrıca hukuksuz yere tahsil edilen 4 aylık 120 TL aidat ücretinin yasal faizi ile birlikte tarafına iade edilmesi istenilmiştir. Mahkemece davanın HMK'nın 115/2. maddesi gereğince usulden reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. Dava kat malikleri kurulu kararı iptali ve ödenen aidat bedellerinin iadesi istemine ilişkindir. Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinde davacının dava dilekçesinde davalıların bildiği adreslerini eklemiş olduğu mahkemece bir kısım davalıların adreslerinde bulunmadığı ve yeni adreslerinin bildirilmesi için davacıya 19/06/2015 tarihinde muhtıra çıkarak bir ay içerisinde yeni adreslerinin bildirilmesinin istendiği davacı tarafça 01/07/2015 tarihinde dilekçe verilerek davalıların TC. kimlik numaraları ile birlikte bir kısım adres bildirdiği ancak mahkemece verilen süreye rağmen usuli eksikliğin tamamlanmadığı gerekçesi ile davanın usulden reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Yargıtay Dergisi, Ocak-Nisan 2015, Cilt 41, Sayı 1-2, Sayfa 235 ve devamında yayınlanan...imzalı, ''Dava Dilekçesinde Davalının Adres Bilgisi'' konulu makalede; "Davacı taraf, davalının adresini bilmiyorsa; dava dilekçesine yazamaz. Bazen de gönderilen tebligatın iade olması neticesinde, davacının dava dilekçesinde bildirdiği adresin davalının geçerli adresi olmadığı anlaşılır. Kişisel verilerin gizliliği kuralından mütevellit davacı, davalının adresini ilgili mercilerden bizzat araştıramaz; örneğin, nüfus müdürlüğünden adres bilgisini elde edemez; emniyet birimlerinden adres araştırması isteyemez" Hal böyle iken, ''mahkemece davalının adresinin araştırılması zorunlu değildir.'' yaklaşımı yanlıştır. Davanın açılması sırasında, davalının adresinin gösterilmesinin mutlak zorunluluk olarak aranması, adalete erişimi engelleyebilir. Davalı adresinin gösterilmesi HUMK uygulamasında olduğu gibi, HMK bakımından da zorunlu içeriğe dâhil olarak yorumlanmamalıdır. Aksi durumun kabulü, davacıya dilekçesinde yanlış veya uydurma bir adres göstermesi yolunu açacaktır. Kuru/Arslan/Yılmaz'ın görüşü de: ''... Davalının adresi bilinmiyor (meçhul) ise, davacı dava dilekçesine davalının adresini yazamaz. Bu halde, dava dilekçesi davalıya ilanen tebligat yolu ile tebliğ edilir. (Teb.K.m.28-30;Teb.Tüz.m.46-50)'' şeklindedir. Davalı adresinin bilinmemesi durumunda, MERNİS adresine tebligat yapılır. MERNİS adresinin de bulunmaması halinde; mahkemece ilgili yerlerden sorularak (örneğin, emniyet birimlerinden adres araştırması istenmesi, davalının ilgisi olabilecek kurumlardan adres sorulması, cep telefonu operatörlerinden sorulması vs.), adres araştırması yapılmalı; son çare olarak; ilanen tebliğ yoluna başvurulmalıdır." hususlarına yer verilmiştir. Aynı makalede geçen Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 02.12.2013 tarih ve 5492 Esas- 21835 Karar sayılı ilamında, ''Mahkemece, davacı tarafın verilen kesin süreye rağmen, davalıların adreslerini bildirmemesi nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş ise de verilen sonuç 6100 sayılı HMK'nın 119. maddesi ile getirilen düzenlemeye uygun değildir... Davacı, davalının adresini dava dilekçesinde bildirmediği için kendisine verilen bir haftalık süre içerisinde de davalının adresini bulamadığı takdirde, dava açılmamış sayılmaz. Bu durumda mahkemece yapılan araştırmadan sonra gerekirse ilan yoluyla dava dilekçesinin tebliği gerekir. Bunun gibi tarafın gösterdiği adreste davalının bulunamaması halinde mahkemece davalının açık adresinin araştırılması gerekmektedir. (..., ..../...ay, .../..., ..., Medeni Usul Hukuk, 14.Baskı, s.503 vd)'' açıklamalarına yer verilmiş ve mahkemece davalıların adres ve kimlik araştırmasının yapılarak adreslerinin tespit edilmesi, ancak adreslerinin tespit edilememesi halinde ise, 6099 sayılı Kanun ile değiştirilen 7201 sayılı 21, 28 ve 35. maddeleri dikkate alınarak taraf teşkilinin sağlanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, gerekli araştırma yapılmaksızın yazılı şekilde davanın usulden reddine karar verilmesinin doğru olmadığına işaret edilmiştir. Somut olayda davacının kat malikleri kurulu toplantısının iptali ile aidat ödemelerinin iadesini istemiş olduğu, karar iptallerinin yönetici aleyhine de açılabileceği ve dava dilekçesinde yöneticinin ... olduğunun bildirilmesi karşısında zaten davacının bu talebi açısından ilgili davalıya tebligat yapılmış taraf teşkili sağlanmıştır, diğer talebine yönelik olarak ise davacının 01/07/2015 tarihli dilekçesi ile davalıların TC. kimlik numaralarını bildirmiş olduğundan mahkemece usul ekonomisi gözetilerek, davacı tarafın dava dilekçesinde, davalının adresini göstermiş olması ve dava dilekçesinde bulunması zorunlu unsurun dilekçede belirtilmiş olduğu gözönüne alınarak; davalının tebligata yarar açık adresinin mahkemece araştırılması, davalıların tespit edilen adresine tebligat yapılması ve sonucu dairesinde hüküm kurulması gerekirken aksi düşünce ile yazılı olduğu şekilde davanın usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 08/04/2019 günü oy birliği ile karar verildi.